Bayramın ikinci günü sabahtan otelimizden çıkarak ilk durağımız olan Tahtakuşlar Köyü'ndeki Etnografya Müzesi'ne gittik. Köy Enstitüsü kökenli emekli öğretmen Alibey Kudar'ın önderliğinde 1991 yılında kurulan bu müze UNESCO'dan ödül almış. Müzede Yörük Türk boylarının ağaç işçiliği, geleneksel kıyafetleri, yaşadıkları çadırlar gibi yaşam biçimlerini yansıtan çalışmalarının yanı sıra çeşitli el sanatı ürünlerin satışı da yapılıyor. Bir bölüm ise kitaplıktan ve deniz ürünleri koleksiyonundan oluşuyor. 105 yaşında Marmara Denizi'nde ağa takılmış bir Caretta Caretta da sergilenen bu deniz ürünlerinin arasında yerini almış.
İkinci durağımız yine bir cennet mekan olan Adatepe Köyü oldu. Kaz Dağları'ndan geçerek ulaştığımız Adatepe Köyü, şirin taş evleri ve zeytin ağaçlarıyla dolu yemyeşil doğasıyla tam bir cennetti. Dünyada İsviçre Alpleri'nden sonra oksijen açısından zengin ikinci bölgenin Kaz Dağları olduğunu biliyor muydunuz? Umarım oraya da el atmak isteyen o gözü dönmüş siyasetçiler ve sermaye patronları bu kez başarılı olamazlar. Adatepe'nin de her yerinde protesto afişleri bulunuyordu. "Kaz Dağları'nın altını zeytindir, Çekin elinizi Kaz Dağları'ndan!" yazan afişleri Bozcaada'dan Truva'ya kadar gittiğimiz pek çok yerde gördük. Asırlık çınar altı kahvesinde çaylarımızı içtikten sonra köyün taş evlerle süslü daracık sokaklarında gezindik. Zeytinyağı Müzesi'ni dolaştık. Şirin pansiyonlarını görüp, aklımızın bir köşesine not ettik.
Zeytinyağı Müzesi:
Sonra muhteşem bir orman yolunda yaklaşık 15-20 dakika yürüyerek köyün en yüksek noktalarından birine, Zeus Altarı'na çıktık. O büyüleyici manzara karşısında ağzımız açık kaldı. Eski Yunanlılar, savaşlarda galip gelmek, kuraklıktan, hastalıktan kurtulmak, bereketli ürün almak, felaketlerden korunmak gibi sebeplerle tanrılara kurban vermeyi adet haline getirmişler. Zeus Altarı da eski Yunan kültürüne göre tanrılarına kurbanlar sunmak üzere yapılmış. Aşağıdaki resimdeki merdivenleri çıktığınız anda önünüze inanılmaz bir manzara çıkıyor. Edremit Körfezi, Midilli Adası ve Ayvalık civarındaki adalar ayaklarınızın altında... (Hava puslu olmasaydı çok daha güzel bir manzarayla karşılaşacağımızdan eminim.)
Burayı da gezmeyi tamamladıktan sonra Assos'a gidiyoruz. Deja Vu! Geçen sefer de Assos'ta yarım gün geçirmiş ve Eden Group'a ait Nazlıhan Butik Otel'de öğle yemeğimizi yedikten sonra Behramkale Köyü'ndeki Assos Harabelerini gezmiştik. Yine aynı şey oluyor. Öğle yemeğimizi bir kez daha orada yiyoruz. Sonrasında yaklaşık bir sene önce detaylı bir şekilde gezdiğimiz Assos Harabeleri'ni gezmek yerine Behramkale Köyü'nde bir kahveye oturmaya ve bira içmeye karar veriyoruz! Köy kahvesinde de bira içmedik demeyeceğiz artık.:) O ana kadar askılı bluzlarla gezmiş olmamıza rağmen Behramkale'de ilk kez şakır şakır yağmur yağıyor. Valla bizim keyfimize diyecek yok, yağmuru izleyerek biralarımızı yudumlarken ve köpeğimle oynarken çok mutluyuz. Ama turumuzun yardımcı rehberi Erhan, harabeleri gezenlere şemsiyeler dağıtmaya başlıyor. İnsanları ıslanmaktan kurtardıktan sonra da yanımıza gelerek resmimizi çekiyor. Sağ olsun, onun sayesinde ilk kez bir geziden kocamla birlikte de fotoğraflarımız olarak dönüyoruz! :)
Nazlıhan Otel:
Dönüş yolunda Adatepe Zeytinyağları'nın satış noktasına uğradık. Zeytinimizi, zeytin ezmemizi ve zeytinyağımızı, üstüne bir de firmanın simgesi olan Refika'nın resminin olduğu tepsi hediyemizi alarak otelimize döndük. Refika'nın hikayesi de şöyle: Refika hem Rumlar hem de Türkler arasında çok sevilen, güzeller güzeli, iyi şarkı söyleyen ve dans eden, düğünlerde ve eğlencelerde aranan bir Rum kızıymış. 1. Dünya Savaşı sonrasında Türk ve Yunan hükümetleri arasındaki anlaşma sonucunda Yunanistan'a gönderilen Rum vatandaşlarının arasında Refika da varmış. Refika'nın gidişine herkes çok üzülmüş ve onun adına türküler yakılmış ve düğünlerde anılmaya devam edilmiş. Adatepe Zeytinyağı da marka olarak yıllardır insanlara güzellik ve sağlık veren saf ve hakiki zeytinyağının simgesi olarak Refika'yı etiketlerinde kullanarak onu ölümsüzleştirmeye karar vermişler.
İşte bayramın ikinci günü de böyle geçti. Üçüncü gün İstanbul'a döneceğiz. Ama dönmeden önce bizim için en önemli ve en merak ettiğimiz bir yer daha var sırada: Çanakkale Şehitliği! Tüylerimizi ürperten Gelibolu Yarımadası'nı da ayrı bir yazı olarak en kısa zamanda burada yazacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder