Picante - Ortaköy

Cumartesi akşamı uzun zamandır merak ettiğim bir Meksika restoranını sonunda denedim. Annem ve babamın İstanbul'daki son akşamlarında Ortaköy'deki Picante'ye gitmeye karar verdik. Bu sefer kocam da hasta olmadığı için ekibimiz eksiksizdi!

















Bu arada uzun zamandır Cumartesi akşamını geçirmek için Ortaköy'e gitmemiş olduğumuzu fark ettik. Ama galiba pek de fazla bir şey kaçırmamışız, çünkü ağırlıklı olarak "lise gençliğinin" takıldığı mekanlarla dolu bir Ortaköy gördük. Ara sokaklardaki barlarda "yazlık barı/diskosu" havası hakimdi. "Yaşlanmışsın demek ki; bari ortama çamur atma!!" diyorsanız, ben bu "yaşlı" zihniyetimden ve halimden çok memnun olduğumu söyleyebilirim. Zira bana Ortaköy akşamının pek tadı kalmamış gibi geldi.

Neyse, konumuz Picante, ama burayla ilgili de çok iç açıcı yorumlar yapamayacağım.

Öncelikle kesinlikle bir Meksika restoranı ambiyansı yoktu. Ortam fazla aydınlıktı, ayrıştırıcı herhangi bir dekorasyon unsuruna rastlamıyordunuz ve müzikler alakasızdı.

İkincisi, getirdikleri ilk Sangria sürahisi güzeldi. Ama ikinci sürahinin tamamı buz dolu olduğu için içkinin tadı anlaşılmıyordu. Bu kadar buz dolu olunca haliyle içkiye pek yer de kalmıyordu. Dolayısıyla ikinci sürahideki içki miktarı yüzde otuz daha azdı. (Bardak hesabına göre bu orana ulaştım. Yoksa gittiğim yerlerde psikopatça ölçümler yapmıyorum, merak etmeyin! :) ) Bunu garsonla paylaştığımızda bizden “çok özür diledi”, “haklı olduğumuzu” ve hazırlayan arkadaşın elinin ayarının yanlışlıkla kaçmış olabileceğini belirtti. Biz de fazla uzatmadan her birimize ancak birer kadeh çıkabilen ikinci sürahimizi paylaştırdık. Tam ikinci kadehlerimizi içmek üzereyken garson (bu kez "çok az buzlu" olan) koca bir Sangria sürahisiyle yanımıza geldi ve tekrar özürler dileyerek içkiyi masamıza bıraktı. Masa olarak hemen “Vay be, aferin adamlara, işte hizmet sektörü dediğin böyle olmalı, ne güzel bir jest!” falan diye yorumlara başladık, ama hesap gelince henüz ikinci sürahi yeni gelmişken ve hiçbir şey sipariş etmemişken, özür dileyerek getirdikleri bu son sürahinin hiç de jest olmadığını anlamış olduk!

Üçüncü ve son olarak da garsonları fazla tacizci bulduğumu söylemeliyim. Zaten benim için bu neden bile başlı başına bir restorandan (ya da mağazadan) anında soğumam için yeterli olabilir. Sürekli yanımızda bitip “biten tabağı anında doldurma” yarışına giren, “arada nefes almamıza izin verirse” işinden atılacakmışçasına sürekli bir şeyler getirmeye çalışan, “siz düşünürken ben size bir içki getireyim de zihniniz açılsın” modunda insanı sersemleten bir servis ekibi iş başındaydı! Zaten biz Cumartesi gecesi yemeğe gitmiş altı kişilik bir grup olarak para kazanabilecekleri bir müşteri kitlesi sayılıyorduk. Dolayısıyla bu kadar zorlamaya ve itici olmaya bence gerek yoktu!

Yiğidi öldürüp, hakkını yememek adına iki olumlu noktayı da belirtmeden geçmeyeyim:

1) Yemekler fena değildi (ama yine de El Torito veya Me Gusta’ya asla değişmem!)

2) Yemek bitiminde ikram ettikleri fındık likörlü votka shot’ların tadı süperdi! (Ama belki de ben ikram sanıyorumdur. Onları da hesaba eklemiş olabilirler. Hesabı ödeyenler bu konuda beni aydınlatabilirlerse sevinirim! :) )

Sonuç:
Gidin ya da gitmeyin diyemeyeceğim bir restoranla karşınızdayım sayın seyirciler. Şahsi maliyet – fayda analizime göre ise Picante’nin benden çok düşük not aldığını söylemeliyim. Elbette karar sizin! Denemek isteyenler Picante'nin web sitesinden daha ayrıntılı bilgi edinebilirler.

2 yorum:

mutfakfaresi dedi ki...

Bir sürahi Sangria'nın onlara maliyeti nedir ki Tanrı aşkına? Çirkin hareket. Okuduklarımdan sonra gitmem ben buraya. Gidilen restoranları ve tecrübeleri yazmak kesinlikle çok faydalı oluyor. Bir de Allah kavuştursun diyeyim :o)

Imge dedi ki...

Aynen öyle, bu tür hesapçılıklar beni çıldırtıyor işte! Zaten çıldırmaya pek müsait bir tipimdir..:)

Neyse Özlemcim, teşekkürler bu arada.. inşallah Allah önümüzdeki Kasım ayı içinde Ankara'da kavuştursun bizi diyelim..:))