Gezi yazısı dizilerimin sonlarına doğru mutlaka bir yeme-içme yazısı da yazmayı adet haline getirdim galiba.
Öncelikle sizlere Hollanda mutfağı adına çok ilginç tavsiyelerde bulunamayacağım, çünkü anladığım kadarıyla öyle çok özellikli bir mufakları ya da özel yemekleri yok. Ama Amsterdam bence yeme-içme konusunda inanılmaz bir çeşitliliğe sahip! İnsan steakhouse'lar, Meksika, Endonezya, Hint ve İtalyan mutfakları, Irish Pub'lar, pancake dükkanları arasında kendini kaybediyor. Bu iyi haberdi! Gelelim kötü habere: Amsterdam şu ana kadar yeme-içme için en fazla para harcadığımız yer oldu diyebilirim, çünkü bu şehirde yemek ve içmek oldukça pahalı!
Bir bira cenneti olan Hollanda'da, ülkenin kendi biraları dışında (Heineken, Amstel, Grolsch, vs.) her barda onlarca çeşit bira bulmanız mümkün. İşlek meydanlar ve caddelerde bir dolu Irish Pub veya küçük şirin barlar bulmak mümkün. Büyük bira fiyatı 5 Euro ve bu rakam kendi markaları için de diğer markalar için de geçerli. Otelimize çok yakın ve Hard Rock Cafe'ye komşu olan Aran Irish Pub'ın resmini de eklemek istedim. Burası hem ilk gecemizde gece saatin 2'sinde hem de son gecemizde havaalanına gitmeden önceki son bir saat bizi misafir ederek Amsterdam'da hatırlayacağımız yerlerden biri oldu.
İlk gecemizde steak yemek istedik ve Leidseplein'e çıkan sokaktaki steakhouse'lardan adına başka yerlerde de en çok rastladığımız Rancho's Steakhouse'u seçtik. Çok başarılı bulduğumuzu söyleyemeyeceğim. Demek ki çok şubeli olmasına pek de aldanmamak gerekiyormuş! İkinci gece birçok yerde gözümüze çarpan Endonezya restoranlarından birini denemeye karar verdik. Gitmeden önce Internet araştırmalarımda yine işlek bir cadde olan Utrechtsestraat üzerindeki Tempo Doeloe adlı restoranın adını almıştım. Burayı bulduk, ama ortamı bize sıcak gelmediği için iki yanındaki Tujuh Maret adlı restorana oturduk. Bingo! Bu kez içgüdülerimiz bize başarılı bir seçim yaptırmış. Burayı kesinlikle tavsiye ediyorum. Hatta pilav, tavuk ve et yemeği çeşitlerinden denemelik miktarlarda bulunan karma tabaklar mevcut ve biz de onlardan söyledik. Yemekler ve servis çok başarılı, ortam da çok sıcaktı. (Adres: Utrechtsestratt 73, Tel: (020) 427 9865)
Üçüncü akşam Hard Rock Cafe'nin üst katında nehre bakan bir masaya kurulduk ve bir porsiyon kaburga (gördüğünüz üzere porsiyonlar oldukça büyük!) ve bir porsiyon da nachos eşliğinde biralarımızı içtik ve her gezinin son akşamında olduğu gibi patlamanın eşiğine geldik! Herhangi bir Hard Rock Cafe'ye yolunuz düşerse, kaburga (Hickory Smoked Bar-B-Que Ribs olarak geçiyor mönüde) yemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Hard Rock Cafe - Amsterdam'a ulaşmak, bilgi almak, resimlerini görmek için buraya buyrun.
Tatlı zamanı!! Amsterdam'da hiçbir restoranda tatlı yemedik! Çünkü gözümüz hep o sokak büfelerinde satılan sıcak çikolata soslu pancake ya da waffle'lardaydı. Porsiyonu 5 Euro civarında olan bu sokak tatlıları inanılmaz güzeldi! Ayrıca iki kişi bir porsiyonu bölüşebilirsiniz. Kesinlikle yeterli olacaktır.
Evet, yine şuursuzca yiyip içtiğimiz bir gezinin sonuna geldik. Gezilerde, tatillerde, bayram ve seyranlarda şuurlu yemek yiyenlere koca bir "Aferin" yolluyor, bizler gibi şuursuz bonusgillere ise "bir sonraki geziye kadar sebzeden, meyveden ve spordan ayrılmayın, diyette kalın" diyoruz... :)
8 yorum:
yine oralara gitmiş kadar bilgilendirdin sevgili İmge..şimdi rotanız neresi?
hoşgeldin tekrar :)
:)) hoşbulduk kıymetcim!
sen de süpriz bir kaçış yapmışsın, gördüm.. eminim çok iyi gelmiştir, çok keyifli görünüyor..
valla ağustos başında önümüzde 3 farklı rota vardı, o yüzden her gezi dönüşü bir sonrakini düşünerek motive oluyordum.. Şimdi hepsi bitti!! Ühüü.. :(
Gerçi dur bakalım, unutmuşum bak, bir alışveriş merkezinin çekilişine katılmıştım, doğumgünümde Karayipler seyahati kazanacağım! O yüzden yaklaşık 2 ay sonra Karayipler'e gidiyorum şekerim..:)
sen en azından gezilerde şuursuzca yapıyorsun bu işi. ya bana ne demeli. gene kaçırdım ayarı yiyorum da yiyorum:o)) neyse ki dün akşam itibariyle iki seneden fazladır kullanmadığım koşu bandıma çıktım. mutluyum gururluyum. Amsterdam pahalı demek. bir de Zürih'i görsen. hayatımdaki en pahalı suyu bakkalımsı bir yerden (5 euro karşılığına geliyordu) satın almıştım. Üstelik bizim küçük pet su şişeleri boyundaydı ve soğuk da değildi.:o) vallahi içime oturmuş ki bak hala unutmamışım. Endonezya yemeklerinde aklım kaldı.
Su olayına çözüm buldum galiba Özlem. Zaten gezilere giderken oradan fazla alışveriş yaparsam diye genellikle küçük bir boş bavul götürüyorum. İşte artık o bavula 19 litrelik bir damacana atmayı düşünüyorum. Kilo sınırını da geçmiyor!! Bir haftada mis gibi kana kana suyumuzu içeriz, damacanayı da orada bırakmış oluruz ki bir daha gidebilelim. Bavul da boşaldığı için alışveriş yapabiliriz. :)) Nasıl fikir ama? Cin miyim ne? :)
inanmayacaksın ama benim ilk iş yerimden bir arkadaşım (benden oldukça büyük) yıllar önce iş gezisi için Hindistan'a giderken damacana ile su götürdüğünü, kabine koyduğu damacananın suyu sızdırdığını ve uçakta rezil olduğunu anlatmıştı. elbette o zamanki damacanalar şimdiki kadar büyük müdür ya da kastettiği 5 litrelik pet şişeler midir bilmem. ve tüm bu eziyete rağmen de ciddi şekilde ishal olup hastalanmış. :o)
Bu olayın yıllar önce olduğu belli, artık kabine parfümünü bile alamıyorsun neredeyse!! Ama kesinlikle su götürmek çok da mantıksız değil aslında. Ayrı bir bavulda bagaja vereceksin ama! Damacana olmasa da bir sürü büyük ve küçük pet şişe su götür, kullan at!
Bu konu bir dahaki gezide ciddi ciddi gündeme getirilecek, sonra İso'dan azar işitilip, aynı ciddiyetle gündemden geri çekilecektir! :)
Mrh. İmge,
Ben bir turist rehberiyim genellikle Almanca ve İngilizce ağırlıklı çalışlıyorum. Bu bayramda ama Türk misafirlerle Avrupa turuna çıkıyorum. Sana teşekkür etmek istedim verdiğin biliglerden dolayı çok yararlı olacağının kanısındayım.
Sevgili D,
Bir tur rehberinden bunu duymak ne güzel! Umarım çok keyifli bir bayram gezisi geçirirsiniz ve çok uyumlu bir tur grubun olur. (Bir tur rehberi için en iyi dilek budur herhalde, değil mi? :) )
Sevgiler.
Yorum Gönder