Haziran Programına SSM'yi Eklemelisiniz

Türk resim sanatının 1860 ile 1930 yılları arasındaki 70 yıllık serüvenini görmek istiyorsanız, Emirgan'daki Sakıp Sabancı Müzesi'nde (SSM) 30 Haziran'a kadar devam edecek olan "Batı'ya Yolculuk" adlı sergiyi kaçırmamanızı öneririm. Sergide Şeker Ahmet Paşa'dan Osman Hamdi Bey'e, İbrahim Çallı'dan Feyhaman Duran'a kadar pek çok sanatçımızın 150'ye yakın resmi bulunuyor. Hepsi 19. yüzyılda doğmuş olan bu sanatçılar aracılığıyla o dönemin sanat anlayışı ve bakış açısına ışık tutulan bu keyifli sergide Paris'te ilk Türk ressam kuşağına hocalık yapan Jean-Leon Gerome ve Gustave Boulanger gibi isimlerin de yapıtları yer alıyor.

Küratörlüğünü Ferit Edgü'nün yaptığı bu sergide benim en bayıldıklarımı soracak olursanız, Osman Hamdi Bey yine ilk sıradaki yerini koruyor diyebilirim. Tüm tablolarını beğenmeme rağmen Arzuhalci ve Silah Taciri adlı tablolarına ayrıca bayıldığımı da söyleyebilirim. (Bu resimde kendisini ve oğlunu resmettiği düşünülüyor) Kaplumbağa Terbiyecisi'nin de aslının Pera Müzesi'nde olduğunu biliyorsunuz. Ama elbette buradaki versiyonu da aslı, çünkü oryantalist resim sanatında sanatçının aynı tablodan birkaç tane yaptığı olurmuş. (Ben de ilk kez öğrendim, ama amaç, detaylarda ustalaşmakmış.) Neyse, kendi kültürünü Batılı tarzla anlatmayı seçen, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin kurucusu Osman Hamdi Bey'i kültürümüze katkılarından dolayı büyük bir minnetle anıyor ve devam ediyorum.

İç mekan ressamı olan Şevket Dağ'ın Ayasofya'nın içini çizdiği tabloları süperdi(bkz. alttaki 3. resim). Ağırlıklı olarak manzara resimleri yapmış olan Hoca Ali Rıza'nın 1900'lü yılların başındaki İstanbul tablolarına bakmak karşılaştırmalar yapabilmek bakımından çok keyifliydi. (bkz. alttaki 1. resim) Nazmi Ziya Güran'ın 1935 yılında yaptığı Taksim Meydanı tablosuna bakarsanız, yine acıklı bir karşılaştırma yapabilirsiniz. O kadar şık ve modern insanlarla dolu bir Taksim görmeyeli kaç yıl olmuştur dersiniz? (bkz. alttaki 2. resim) İbrahim Çallı ve natürmort sevmememe rağmen Şeker Ahmet Paşa'nın tablolarına da bol bol zaman ayırdım. Bir de yine çok beğendiğim ve kayınvalidemin sürekli görebileyim diye bana kitap ayracını aldığı Ahmet Ziya Akbulut'un Lehimci tablosuna bir kez daha hayran oldum.


























Üç galeri katının yaklaşık 1,5 katı bu sergiye geri kalan 1,5 katı ise Lizbon - Bir Başka Şehirden Hatıralar adlı sergiye ayrılmış durumda. Dolayısıyla bu tablolar biter bitmez 14 Temmuz'a kadar devam edecek olan Lizbon sergisi başlıyor ve üzerinizde biraz dumur etkisi yaratıyor. Bu sergide 19. ve 20. yüzyılların Portekizli sanatçılarının Avrupa'nın en batısında yer alan Lizbon'a dair eserleri aracılığıyla coğrafi bakımdan uzaklıklarına rağmen fiziki anlamda birbirlerine tıpatıp benzeyen Avrupa'nın en doğusundaki İstanbul buluşturulmuş. Lizbon'un İstanbul'u anımsatan yüzüne ağırlık verilmiş. Gitmişken bu sergiyi de görmelisiniz. (Portekiz'i görenler için daha keyifli olabilir diye düşünüyorum.)

Ama ufak bir kişisel not olarak eklemeliyim: Girer girmez bir alt kata inip Batı'ya Yolculuk sergisini gezmeye başlıyorsunuz. Sonra bir kat daha aşağı inip, serginin kalan yarısını ve Lizbon segisinin yarısını geziyorsunuz. En alt katta da Lizbon sergisini bitirip yeniden üç kat yukarı çıkarak müzeyi terk ediyorsunuz. Dolayısıyla bence önce 1,5. kata ( :) ) inin, yani Lizbon sergisinden başlayın. Sonraysa Batı'ya Yolculuk'un tadını çıkarın.

Gözünüzün ve gönlünüzün açılması dileğiyle...

(Not: Sergilerde fotoğraf çekmenize izin verilmiyor. Dolayısıyla resimler müzenin web sayfasından aldım.)

2 yorum:

Bivet dedi ki...

Sevgili Imge;

Sanatı bu kadar yakınen takip eden bir blok yoktur desem yeri. Bu hafta bende ziyaret ettim gerçekten özellikle NZG ler etkileyici idi.

B

Imge dedi ki...

Bivet selam,

Gerçekten de yakından takip etmeye çalışıyorum, ama yine de bir sürü etkinliğe de yetişemiyorum. Ak Sanat, İş Sanat, Garajistanbul ve YKY Kültür'ün aylık programları geliyor mailime. Bazen yalnızca ay başında göz atıp, ay sonunda hiçbirine gidemeden sildiğim oluyor hepsini..:(

Yine de şikayetim yok.. Seçeneklerimiz daha da bol olsun elbette..İstanbul gibi bir şehirde yaşamanın güzelliği bu ve bu tür etkinliklere zaman ayıramayanların öne sürdükleri mazeretleri de asla kabul etmiyorum. Herkes her hafta en azından bir etkinliğe zaman ayırabilir gibi geliyor bana..

İyi haftasonları..