Önüm Arkam Sağım Solum Klişe!

Bu aralar izlediğim iki filmden bahsetmeden geçmeyeyim. Bana göre ikisi de sıkılmadan ve hatta keyifle izleyebileceğiniz, ama izlemezseniz de çok şey kaçırmayacağınız filmler. (Galiba en son söylemem gereken şeyi en başta söyledim!)

(Dikkat: Filmler hakkında bir sürü şey söyleyebilirim, söylemeyedebilirim, garanti veremem! Bunu bilerek okumaya devam ediniz!)

Gran Torino ile başlayayım. Clint Eastwood'un yazıp, yönetip, oynadığı bu filmde Kore Savaşı gazisi olan huysuz ve sert ihtiyar Walt Kowalski'nin hikayesi anlatılıyor. (Kowalski o kadar huysuz bir karakter ki, İso'cum filmi izlerken "İmge, bu adam senin yaşlılığın işte, iyi izle!" dedi. :)) Kore Savaşı'nda bulunmuş olmasının da etkisiyle Uzakdoğululara karşı ırkçı sayılabilecek kadar sert bir tutumla ve önyargıyla yaklaşan Kowalski, bu nefret ettiği "çekik gözlülerden" biri olan yan komşusu aile sayesinde onların yaşadıkları zorluklara tanıklık ediyor. Eşini yeni kaybetmiş ve çocukları ve torunlarıyla iletişimi yok denecek kadar az olan bu huysuz ihtiyar ile çetelere rağmen hem var olma hem de adam olma savaşı veren çekik gözlü genç dostları arasında doğan yakınlık ve süpriz (!) sonucunu izleyeceksiniz.

78 yaşındaki Clint Eastwood'un oyunculuğuna diyecek yok, ama o abartılı ses tonu beni bitirdi ve birçok yerde konsantrasyonumu bozdu diyebilirim. Bence fazla klişelerle dolu (rahip, hayırsız evlat, çeteler, vs gibi) ve duygu sömürüsüne kaçmaya meyilli (hatta kaçan) bir filmdi. Düşük tempolu olmasına rağmen sıkılmadan izlenebiliyordu. Ama bu bir Clint Eatwood filmi değil de X'in filmi olsaydı, abartılı bulacağım pek çok noktadan dolayı ilk yarım saatinde çoktan kapatmış olurdum diye düşünüyorum. Yine de büyük ustanın vedasıdır. Sırf bu yüzden bile izlemenizi önerebilirim. Bir de süpriz son için kullandığım ünlem işaretinden anlayacağınız üzere sonu hiç de süpriz değildir!

İkinci film ise Kehanet adıyla Türkçeye çevrilen Knowing. Dünyanın sonuna dair birtakım kehanetler olduğu anlaşılan, üzerinde bir dolu rakam yazılı olan bir kağıt parçasından yola çıkılan filmde başrolde Nicholas Cage var. Onun dışında felaketler var, uzaylılar var, onlarla iletişim kurabilen küçük çocuklar var, "dünyanın sonu" var, yani Hollywoodvari ne ararsanız var. Ama izlemesi gerçekten keyifli bir film. Çok etkileyici sahneleri var; görsel efektler son derece başarılı. Bence uçak kazası ve metronun raydan çıkış sahneleri muhteşemdi! Elbette final sahnesi de öyle! Bu anlamda sinemada izlenmesi çok daha keyifli olabilecek bir film olduğunu söyleyebilirim. Bu arada Nicholas Cage hayranlarından özür diliyorum, ama ben bu adamın yüzündeki ifadeden hiç hoşlanmıyorum. Değişmeyen donuk ve ölü bakışlar ve aşağıya doğru sarkık dudaklarıyla o üzgün ifadesinin bu kadar aksiyon ve heyecan dolu bir filme hiç gitmediğini de belirtmem gerekiyor. Nicholas Cage'in en sevdiğim filmi 8 Milimetre'dir. Zaten yüzündeki o sirke satıcı ifadesinin kendisine en yakıştığı film de odur, çünkü oradaki rolü itibariyle yüzünün sürekli ekşimiş ve mutsuz bir halde olması çok normaldir.

Neyse, sonuç itibariyle başta da dediğim gibi iki filmi de izleseniz de olur izlemeseniz de... Karar sizin. Oyunculara olan hayranlık derecenize göre benden daha fazla keyif alarak izleyebilir veya benden daha fazla eleştirebilirsiniz. Sıkılmadan, patlamış mısırınızla, kolanızla izleyebilirsiniz, ama en beğendiğiniz filmler listenize almazsınız. Benden söylemesi...

İyi seyirler.

10 yorum:

Bir Dost :) dedi ki...

Birde bence bu tarz ortalama veya biraz ustu filmleri - tamamini hic kacirmadan seyredebilmek adına-cok gec bir saate izlemeye baslamamak lazım. Insanin uykusu gelebiliyor dimi Imgos:)

Imge dedi ki...

Hey dostum, rezil ettin beni ha!! :))

Ama aşkolsun ya.. Hakkımı yeme.. Uzanarak izlerken biraz içim geçmiş olabilir, ama oturunca açıldım! Yani açıldım sayılır... :)

Bir Dost:) dedi ki...

Evet guzel dostum. Acildin ..Pardon acildin sayilir:)

ruhdagı dedi ki...

Nicholas Cage, Meg Ryan / Melekler Şehri. Memo'yla benim özel filmimiz :)

İki filmde bir pazar günü koltuğa yayılıp izlenecekler arasında, İzlerken şarap içiyorsam bir kuble içim geçebilir :)

Imge dedi ki...

Ruhdağı,

Bence ne yap et, Memo'nun yanında içinin geçmemesine dikkat et! Yoksa "bir dost" imzalı tuhaf mesajlar alabilirsin! :))

Melekler Şehri filmini ben de severim bu arada..Hatta soundtrackindeki Goo Goo Dolls'un Iris parçasına bayıldığım için bir ara nickname olarak her yerde iris'i kullanırdım..:)

Sevgiler..

RoMeO dedi ki...

Bu filmi bende sevdim zaten nicolas cage filmleri boş olmuyor bu ara will smithle ikisi güzel projelerin içerisinde yer alıyorlar.

Bu arada imge seninle ıssız adam filmi hakkında bir konuşma yapmıştık ordan senin çağan ırmak sevdiğini biliyorum dün tvde senaryosunu Çağan Irmağın yazdfığı -Yolculuk- filmi gösterildi izledin mi daha önce ? çünkü 2005 yapımı tavsiye ederim kesinlikle süper ayrıca linki veriyorum soundtracktı lütfen dinle ;)
http://www.fikretkuskan.biz/sinema/yolculuk

Imge dedi ki...

Romeo,

Yolculuk'u izlemedim. Not ediyorum. Ama biraz damar bir film gibi geldi bana..:) O yüzden bu aralar değil de biraz zaman geçtikten sonra izlerim gibi geliyor. Teşekkürler.

RoMeO dedi ki...

:)))
Çağan Irmağın hangi filmi damar değil ki ? ok bir kenara yaz ama mutlaka izle bir tv filmi için güzel ;)

Tamer Akın dedi ki...

Nicholas Cage son dönemde başarısız filmlerde oynarak kendini riske atıyor bence.Özellikle bangkok dangerous gibi vasat bir filmden sonra knowing filmiyle de beni hayal kırıklıına uğrattı.Filmi izlerken birkaç kez kapatmayı düşündüm ama belki hareketlenir umuduyla sonuna kadar izlemeyi zor da olsa başardım.
Nicholas Cage hayranı değilseniz izlemeseniz de olur diyorum.

Imge dedi ki...

Tamer,

Nicholas Cage'den çok şu felaket sahneleri hoşuma gitti ve o yüzden sıkılmadan izledim. Ama seninle aynı fikirdeyim: Nicholas Cage de artık bomba bir filmle karşımıza çıksa iyi olacak sanki..