Tatil Köyü İnsanları

Biliyorsunuz geçen haftalarda bir hafta tatil yapıp dönmüştüm. Ve bir şey fark ettim. Aslında insan bir hafta boyunca işi gücü olmadan boş boş etrafına bakınırken çok şey görüyor ve duyuyormuş. Aslında bu da iş edinilebilecek bir şeymiş ve çok keyifliymiş. İşte gözlemlerim sonucunda ortaya çıkardığım "tatil köyü insanları" raporumla karşınızdayım. Bu kitleyi altı kategoride incelemeyi uygun gördüm. Türk ve yabancı kadınlar, erkekler ve veletler kategorilerindeki gözlemlerim tamamen subjektiftir, genellemelere dayalıdır ve benim bir haftalık tatilimde incelediğim örnek gruba özeldir. O yüzden "ama ben böyle yapmıyorum" diye yorum yazanlara uçan tekme atabilirim!

Yabancı Veletler:

(Aslında onlara velet demeye dilim varmıyor, ama genel olarak çocuk sesi duymaktan o kadar bıktım ki bir süre tüm çocukları "velet" olarak görebilirim. Daha önce de bahsetmiştim: uzun bir süre oyuncak bebek bile görmek istemiyorum!)

* Kendi hallerinde, kendilerine yeten, kumsalda oyuncaklarıyla oynayan, simitlerini kolluklarını takıp kıyıda yüzen genellikle Nivea reklamlarındaki şekerparelere benzeyen veletlerdir. Kimseye zararları dokunmaz, sesleri solukları pek fazla çıkmaz.

* Obez olanlarına rastlanmamıştır. Hatta hepsi inceciktir.

* Tabaklarına yiyecekleri kadar yemek alır ve yemeklerini yerler.

* Daha büyükleri şemsiyenin altında anneleriyle birlikte kitap okur, kendi başlarına bulmaca çözer, iPod dinler, vs.

* Anne babaları onlara bir yetişkin gibi davranır. Onlar da bir yetişkin gibi davranmayı çocuk yaşta öğrenirler.

Türk veletler:

(Sözüm meclisten dışarı, ama bu kez en korkunçlarına rastladık!!)

* Gördüğünüz anda uzaklaşın!! Çünkü bu tür en tehlikelisidir. Az önce bahsettiğim tehlikesiz olan türleri de kışkırtır ve bir canavarlar ordusuna dönüştürebilirler. Grup halinde olanlar en korkunçlarıdır. Bunların seslerinin kesildiği saatlere tanıklık etme keyfini yaşayamazsınız, çünkü uyandıkları an ciyaklamaya başlayıp, yatana kadar faaliyetlerini sürdürürler.

* Anne-babalarının yanından ayrılmazlar. En fazla yanlarındaki şezlonglarda uzanan ailenin çocuğuyla anne-babaların zoruyla kaynaşırlar ve ilk yarım saat içinde saç saça baş başa kavga ederler. Öyle Mini-Club'a katılmak, masa tenisi oynamak ya da başka sporlarla ilgilenmek gibi bir merakları yoktur. Onlar anne babalarıyla uğraşmak için varlardır!! Bir annenin 8-12 yaş arası kendisini sürekli takip eden iki çocuğuna çıldırmış bir halde şöyle bağırdığına şahit oldum: "Çocuklar özgürsünüz burda, gidin yaaa!! İstediğiniz yere gidin, istediğiniz zaman gelin, gidin, bir şeyler yapın!!"

* Sürekli bir ilgi bekleme hali içinde oyunlarını oynarlar ve teşhir merakına sahiplerdir. "Annneeee!!! Bak atlıyorum!" "Annneeeee!! Bak ters atlıyorum!" "Annneeee! Bak Merve'yle birlikte atlıyoruz!" türünden cümleleri yüksek perdeden söyleyerek tüm gün boyunca annelerine, babalarına, kardeşlerine ve arkadaşlarına yaptıklarını göstermeye çalışır ve etraflarındakilere cinnet geçirtirler. "Babaaaaa!! Geeell!! Kale yaptım!!!" "Anneee! Hadi yüzelim!!" "Anneeee, kolluğumu getiirrr!!!"

* Konuşmayıp, bağırarak iletişim kurdukları yetmiyormuş gibi bir de ağlarlar. Evet, bunca yıllık tatil köyü deneyimime dayanarak rahatlıkla şunu söyleyebilirim: tatil köyünde ağlayan bir çocuk gördüğünüzde onunla Türkçe konuşabilirsiniz. (İmgeleme'den yararlı bilgiler) Ama konuşmanın işe yaradığı bir vakayla karşılaşan olursa haberim olsun lütfen! O çocuğu ve aileyi özel gözleme tabi tutmak isterim. Uzun süreli, şımarıkça ve çok yüksek sesle ağlayan bu veletler susturulamadıkları için genellikle anne veya babalarının kucağında uzaklaştırılıyorlar. Çocuğu uzaklaştıran anne ya da babanın geliştirdiği yöntemin etkililiğine göre yeniden ortama dönme süreleri 15 ilâ 45 dakika arasında değişiyor. Bu sürenin kız çocuklarında daha uzun sürdüğü de gözlenmiştir. Ama yirmi dakika boyunca "Vööööö!!!" diye ağlayan erkek bir yaşam formu da gördüm ve şahsen öyle bir çocuğun annesi olsaydım aile karizmamızı çizdirmemek adına onu susturmak için her şeyi yapardım! Bir de uyandırma zili gibi her sabah kahvaltıda aynı saatlerde ağlayan bir erkek velet vardı. O yüzden ne olur ne olmaz diyerek her iki cinse karşı dikkatli olmanızı öneririm.

* Obezlik sınırındadırlar. Ve kıtlıktan çıkmışçasına yemek kuyruğuna girip, her yemekten tepeleme doldurur, o tabağı hakladıktan sonra bir daha açık büfeye gider ve bu işlemi yaklaşık sekiz kez tekrarlar. Hepsi kilolulardır. Hepsinde kocaman bir göbek ve gıdı vardır. Normal yemeğin dışında aralarda kurulan salatalık büfesinin, dondurma standının saatini bilir ve beş dakika öncesinde yerlerini alıp onları da yerler. Bunlara bir "dur!" diyen olduğu görülmemiştir.


Yabancı Kadınlar:

* (Antalya bölgesi genellikle Rus turistlerle dolu olduğu için) normalin üstünde bir güzelliğe sahiplerdir. Ama "ben güzelim" edasıyla dolaşmazlar. Güzelliklerinin farkında değillermiş gibi davranmaları onları daha güzel ve doğal kılar.

* Plajda plaj giysileriyle dolaşırlar. Akşam fazla makyajlı ve gösterişli olurlar. Bunu güzel olmak adına yaparlar ama genellikle rüküş olurlar. Yani şahsen plajdaki bikinili halleri daha hoştur! (ama bana ne, değil mi?!)

* Tüm gün şezlonglarında uzanıp, kitap okurlar. Anne olanların tek farkı çocuklarını görebilecekleri bir şezlongta uzanmalarıdır.


Türk Kadınlar:

* Etli butlu hallerinden belli olurlar. Çocukların beslenme alışkanlıklarının kime çektiği hemen anlaşılır! Yerinden kalkamayacak kadar üşengeç olup çocuklarına "Caaan, bana da bir dondurma al!" bağırarak talimat verenler olduğu gibi çocuklarının arkasından tabakla koşturan ve hatta iskelede atlayan çocuğu merdivenden her çıkışında "Aferin anneme, al bakiym şundan bir kaşık!" diyerek ağzına meyveli yoğurt tıkıştırmaya çalışan cinsleri de mevcuttur.

* Çocukların bağırma huylarını da kimden aldıkları bellidir. Çünkü anneler de hem çocuklarıyla hem de arkadaşlarıyla bağırarak konuşurlar.

* Kadınlar arasında kitap okuyanlar olsa da anneler arasında kitap okuyanına rastlanmamıştır. Çünkü onlar da kendilerini oyalamayı bilmedikleri için kocalarına, çocuklarına, arkadaşlarına ve arkadaş çocuklarına musallat olurlar. "Ayşee!! Annen hâlâ odada mı? Niye gelmedi bu saate kadar?" ya da "Muraaatt, kulağın ağrır, atlama artık evladım!!" ya da "Oyaaa!! Oyaaa!! Ay duymuyor yaa!! OYAAAA!! Fazla uzaklaşma, emi!" gibi nidalarıyla plajlarımızı şenlendirirler. Halbuki kalkıp, çocuklarının yanına gidip, dertlerini anlatsalar hem ses tellerine hem bizim sinir sistemimize hem de çocuklarının eğitimine katkıda bulunacaklar ama umurlarında mı sormak lazım!

* Komik kıyafetlerle dolaşırlar. Ne yapsalar olmaz yani! Markalara o kadar para saçarlar, ama yine de vücutlarına yakışanı giymeyi beceremezler. Susam Sokağı'ndaki Minik Kuş'a benzeyenini bile gördüm! Bir de pembe ve yeşilli zuzaylılar vardı ki evlere şenlik!

Yabancı Erkekler:

* İçki göbeği olan ama yine de içmeye tam gaz devam eden, sahilde gamsızca uzanan, arada kitap ve gazete okuyan, sonra denize giren, sonra sahilde uyuyan, uyanınca içmeye devam eden, acıkınca yemeğini yiyen, sonra müzik dinleyen, sonra denize giren, sonra yine içen ve aldırmaz halleriyle şu curcuna tatil köyü dünyasının tadını en çok çıkaran insan türüdür. Sanki iki tuştan ibaretmiş gibi görünürler: "Ignore (Yoksay)" ve "Enjoy (Keyfini Çıkar)" (Boşa demiyorum, ben yanlış doğmuşum, erkek olmalıymışım diye...:))


Türk Erkekler:

* Yukarıdaki özelliklerin aynısı Türk erkekleri için de geçerlidir. Fark yaratan tek şey cep telefonudur. Telefonlarını ellerinden düşürmezler!

* Bir de çocuğuyla ilgilenmeye çalışıp, onuncu dakikada vazgeçerek "Bak, bir tatilim var, seninle uğraşamam! Kendine gel!" diye bağıran uç bir örnek vardı, ama genel durumu bozmaz herhalde!

Şimdi bu dev araştırmanın sonuç bölümüne geliyoruz. Sizi en çok ilgilendiren bölüm de burası olacaktır. Çünkü bir tatil köyüne gittiğinizde şezlongunuzun ya da restoranındayken masanızın konumunu nasıl belirleyeceğinize dair özet ipuçlarını sunacağım sizlere:

1) Üzerine kolluk, simit, çocuk terliği, plastik kova ve kürek gibi oyuncaklar bırakılmış şezlonglardan uzak durun.

2) Eğer bütün boş şezlongların yanında 1. maddede saydığım çocuklara ait gereçlerden bulunuyorsa, o zaman çocuğun cinsiyetini saptamaya çalışın. Ve mümkünse erkek çocuk yanı bir şezlong kapın. (Genellikle kolluklar üzerindeki karakterler çocuğun cinsiyetini ele verir. Barbie'li kolluklardan uzak durun!!)















3) Yine illa ki çocuk yanı olan bir şezlong tutmak zorundaysanız, üzerinde yabancı dilde resimli çocuk kitabı olan bir şezlongu tercih edin. Bu kitap, Bay Yanlışların aksine Doğru Ahmet gibi davranan bir aileye ait olması muhtemel bir objedir. Bu aile sabah 9:00-11:00 ve akşam 16:00-18:00 saatleri arasında yanınızda uzanacak, sonra odalarına çekilecektir. Düşük sesle çocuğuna kitap okuyan bir anne, umursamaz ve sessiz bir baba ve kitabını okuyup uykuya dalan bir çocuktan ibaret bir grup olacaktır. Yanında oturmanız tavsiye edilir.

4) Eğer yan yana birkaç tane şezlong üzerinde Hürriyet gazetesi, cep telefonları, kıtlık yaşanması ihtimaline karşı sabah kahvaltısından kaçırılmış bir tabak poaça, Elif Şafak'ın Aşk kitabı, yirmi tane boş bardak duruyorsa arkanıza bakmadan kaçın!! Çünkü çok tehlikeli bir grupla karşı karşıyasınız demektir. Çünkü birkaç tane Türk aile yan yana oturmuşlardır ve o ortamda sessizlik yaşanma ihtimali sıfıra yakındır.

5) Hamile yanını tercih edebilirsiniz. Hele hamile bir kadın ve annesi tatil yapıyorsa, hemen onların yanındaki şezlongu kapmaya bakın. Onlar da 3. maddede olduğu gibi belli saatlerde güneşe çıkacak ve huzur içinde dinleniyor olacaklardır.

6) Restoranlarda ise masanızı belirlerken en önemli unsur ortadaki tabak sayısı ve tabakların doluluk oranı olacaktır. Elbette, bir de masaların yanındaki çocuk arabaları ve mama sandalyeleri... Açık büfeye doğru on beşinci seferini yapan ve masasına yirminci tabağı getiren yaşam formlarından uzak durun!

Biz genelde (3) ile (5) arasında yer tutuyorduk ve son iki güne kadar da nispeten mutlu sayılırdık. Ta ki arkamıza (4) gelip de huzur ortamını yok edene kadar!! Aman Tanrım, çoluk çocuk, kadın erkek ne kabus bir gruptu onlar öyle! Pembe etekli Minik Kuş'un sesi hâlâ kulaklarımda!! Aynı gruba ait yaklaşık 7 kişilik bir veletler ordusu da son gün kıyıda denizanası bulup, çığlık çığlığa bütün sahile ilan ettiler. Bilmiyorlardı ki doğa bile onları sahilden kovmak için kendi yöntemini geliştirmeye çalışıyordu!

Neyse, bu upuzun yazıdan çıkan asıl sonuç, pek çok konuda olduğu gibi yine kendine ve başkalarına karşı saygılı olmak ve kendinden sonraki nesillere de bunu öğretebilmekte yatıyor belli ki.

Keyifle anacağınız tatillerinizin bol olması dileğiyle...

16 yorum:

Karşı Taraf dedi ki...

Hakikaten yahu ne grup idi onlar öyle:) Hele o veletler. kumu kazmaya Antalya'dan başlayıp Belek'den çıkıyorlardı vallahi. İş bölümleri de süperdi ama. Biri kum eliyor, diğeri elenen kumu ıslatıyor, bir grup zanaatkar ıslanmış kumdan şekiller yaratıyor, geriye kalanlar ise ekibin beyin takımına geçecekleri günün hasreti ile temizlik işleri ile uğraşıyorlardı. Büyük çiçine'nin ufaklığa dönüp "temizlikçilerin izin saati çalışmayı bırakın lütfen" demesi ise halen gözümün önünde:)

Imge dedi ki...

:)))) "Çiçine" demek!! :)
Güldürdün beni valla karşı taraf.. hem de o grubu hatırlatarak güldürmeyi başardın, helal olsun.. :))

zeynep.cetinbag dedi ki...

okurken o kadar eğlandim ki anlatamam. Allah da seni güldürsün. Tatil dönüşü okuduğum şu yazıdan sonra gıdımı elleyip bir daha güldüm. Ama gerçekten de yabancıların çocuk yetiştirme tarzlarından mıdır yoksa genlerinden midir bilinmez özenilesi varlıklardır.

Imge dedi ki...

:))) Amiiinnn!

Bu arada "gıdı" olayı bizler için geçerli değil Zeynep, yoklamana gerek yok yani.. Tatil köyündeki obez veletlerin bile koca insan gibi gıdısı oluşmuş diye şaşırarak söylemiştim..:)

Yabancıların çocuk yetiştirme tarzındaki kilit noktayı çözdük biz bu kez. Yazının içinde de geçiyor zaten: çocuğa gerçekten yetişkin gibi davranıyorlar (bebekçe konuşma, nazlama, şımartma, vs yok). Dolayısıyla çocuk da istemediği bir durum olduğunda bile bağırıp, çağırıp, ağlamak yerine yetişkin yöntemlerini geliştiriyor. KArşılıklı konuşuyorlar.

Aslında her şey o kadar basit ki dışarıdan bakınca, ama uygulamaya geçirmek zor demek ki! Ortalıkta bu kadar korkunç velet olduğuna göre...

dreambyduru dedi ki...

işte buuuu harika bir yazı:)) bunların farklı kombinasyonlarını birsürü kez denemiş biri olarak bu yazının roşür olarak basılıp otel girişlerine bırakılmasını öneriyorum...şimdi ki tercihim çocuk kabul etmeyen butik oteller:) sırf bu yüzden ilk defa 2.kez aynı oteli tercih ediyorum bu yaz.

ruhdagı dedi ki...

:) Beni çok güldürdün. Her kelimesi doğru bir yazı olmuş. En iyisi çocuk kabul etmeyen otellere yönelmek. Ben Haziran ayında okullar kapanmadan tatile çıkmakla çok iyi etmişim zavallı kardeşim aynı otelde şu an saç baş yoluyor :)

Imge dedi ki...

Moonliin,

Butik otel tercihini benimle de paylaşırsan sevinirim. Önümüzdeki sene için yararı olabilir..

Ruhdağı,

Çocuk kabul etmeyen bir tek Club Med'i biliyorum. Ama bütün tatil köylerinde yetişkin plajı, restoranı, iskelesi, vs uygulamasına geçilmeli kesinlikle.. Ya da dediğin gibi Haziran başı Eylül sonu tatile çıkmak gerek galiba..

ruhdagı dedi ki...

İmge hatam yoksa Voyage Bodrum 12 yaşın altında çocuk almıyor. Dediğin gibi birde club Med'i biliyorum.

Voyage Belek'te yetişkinlere özel havuz iskele ve restoran uygulaması artı bir durumdu.

Valla şu an o kadar bunaldım ki, bir hafta bir yerlere kaçabilme şansım olsa bütün aksilikleri görmezden gelirdim :)

Imge dedi ki...

Ruhdağı,

Voyage Bodrum'da öyle bir uygulama var, dediğin doğru, ama ben genelde Ege yerine Akdeniz'i tercih edenlerdenim.. Voyage Belek de bence süperdi, ama denizinden dolayı bir daha gitmem sanırım. Seneye Club Med'i deneyebiliriz olmazsa.

Gerçi dediğin gibi bizim de sene içinde o kadar bunaldıktan sonra gözümüz hiçbir negatifi görmeyebilir seneye..:)

RoMeO dedi ki...

"* Yukarıdaki özelliklerin aynısı Türk erkekleri için de geçerlidir. Fark yaratan tek şey cep telefonudur. Telefonlarını ellerinden düşürmezler!"

İtirazım var :)

Yok böyle bir yaklaşım tarzı sahilde gözünüze kestirdiğiniz negative yönleriyle dolu olan kişileri genel erkek davranışı olarak nitelendiremezsiniz . O zaman sahilde daha bikini modeli ve rengi seçmeyi bilmeyen , sezlongda sadece ten rengi değişsin diye malak gibi yatan , yediği yemeğin ,içtiği içkinin tadını almayan ama göz teması kurmaktanda kendini alamayan bayanlara ne demeli :)))

Imge dedi ki...

Romeo,

Bence yazıyı bir kez daha okursan itirazını geri alabilirsin, çünkü kadınlarla ilgili eleştirilerimin yanında erkekler hakkında yazdıklarım övgü gibi kalıyor bence! :))

RoMeO dedi ki...

:)) Yazıyı okudum o kısmına bakamam çünkü genellikle bayanların kendi aralarında ilginç çekişmeleri oluyor yani kıskanma,hava atma , bayanlar arasında her daim bir kıyaslama söz konusu dolayısıyla ben bizle ilgili bam teline dokunacak yorumlarını okuyabilirim :D

Konumuzla alakasız belki ama merak ettim şimdi cevap alabilirmiyim bilmiyorum ama neden bayanlar bayan yöneticiyle çalışmak istemez ? Yada zorlu bulur bana bunu açıklayabilir misin ?

P.S : Geç geri dönüş içinde özür dilerim inanılmaz yoğun çalışıyorum yılbaşıda geliyor yoğunluğum iki katına çıktı :)

Imge dedi ki...

Romeo,

Aslında buna bir cevap veremeyeceğim, çünkü zamanında kadın yöneticilerle çalıştım ve aramız gayet iyiydi. Ama yine de kadın ya da erkek başımda herhangi bir yönetici olmaksızın serbest çalışmak en tercih ettiğim şey.

Bence en önemli ve belirleyici unsur, çalıştığınız kişinin tarzı, bilgi birikimi ve olgunluğu... Sonra iki önemli nokta daha var: birincisi o sizin üstünüz ve ikincisi hemcinsiniz! Kadın ya da erkek fark etmez, bu iki koşul her halükarda arada bir gıcıklık durumu yaratabilir. Kadınlar biraz daha tepkisel oldukları için iki kadın arasındaki gerginlik, iki erkeğinkinden çok daha şiddetli bir şekilde kendisini gösterecektir. Elbette her durum kendi içinde ayrı ayrı değerlendirilmelidir, ama benim görüşüm genelin böyle olabileceği yönünde...

RoMeO dedi ki...

İmge ,

Gayet akıcı ve güzel açıklamışsın ellerine sağlık teşekkür ederim.

"Kadınlar biraz daha tepkisel oldukları için iki kadın arasındaki gerginlik, iki erkeğinkinden çok daha şiddetli bir şekilde kendisini gösterecektir."

Ma seule option est d'enterrer la colère en moi :)

Adsız dedi ki...

Valla, bu yazıyı ben yazmalıydım.Noktasına kadar onaylıyorum.Bizim gözlemlerime birebir uyuyor.geçen sene bu nedenle side Alba Otel'e gittik.16 yaş altı kabul etmeyen ve %95 yabancıların olduğu bu otelde çok güzel bir tatil yaptık.

Imge dedi ki...

Hımm.. Side Alba Otel de aklımda olsun bakalım. :) Gerçi biz bu sene de yine Kemer'de olacağız gibi görünüyor ve çocukların da kabul edildiği bir tesiste..Hâlâ akıllanmadık anlayacağın..:)