Sırada Paris'te görülebilecek dört yer daha var. Hepsini bir yazıda yazmamın nedeni ise bunlardan iki tanesini bu gidişimde gezmemiş olmam. Ancak görmenizi kesinlikle önerdiğim yerler olduğunu söylemeliyim. Özellikle Musée d'Orsay, yani Orsay Müzesi. Yıllar öncesinde annemle birlikte gezdiğimizde içerideki her esere hayran kalmıştık. Bu gidişimizde İso'cumun görmek istediği yerlere öncelik verdiğimiz için burayı ve Rodin Müzesi'ni planımıza dahil etmedik. Çünkü Louvre'u gezmeyi düşünüyorduk ve sevgili kocam bu tur için yalnızca bu kadarının yettiğini düşündü. Bana da teselli armağanı olarak Louvre'un dükkanından içinde Orsay Müzesi'ndeki başyapıtlara yer verilmiş olan kocaman bir kitap aldı. :)
Kariyerine bir tren garı olarak başlayan Orsay binası 1900 yılında müze olmaya karar vermiş. İçinde barındırdığı 1848 - 1914 yılları arasına ait sanat eserleri sayesinde her yıl milyonlarca kişi tarafından ziyaret edilen bu keyifli müzede Monet, Renoir, Van Gogh, Cezanne ve Corot gibi ünlü sanatçıların en önemli yapıtlarını görmeniz mümkün. Pazartesi günleri kapalı olan bu müzeyi görmek için kesinlikle zaman ayırmalısınız. Sabah 9.30 ile akşam 18.00 arasında açık olan bu müzeyi Perşembe günleri ise gece 21.45'e kadar gezebiliyorsunuz!
İkinci önerim ise Rodin Müzesi olacak. (Hatta toplam 12 EURO vererek hem Rodin hem de Orsay Müzesi için giriş kartı alabiliyorsunuz ve kişi başı 2 EURO gibi kârınız oluyor. Aklınızda bulunsun!) Orsay'ı gezdiğiniz mevsim fark etmez ama Rodin Müzesi'ni baharda veya yazın görmenizi tavsiye ederim, çünkü müzenin ziyaretçilere açık çok güzel bir bahçesi de bulunuyor. Bu müzede 1840-1917 yılları arasında yaşayan ünlü heykeltıraşın Düşünen Adam, Öpücük ve Cehennemin Kapısı gibi en ünlü eserlerini görebilirsiniz.
Bu arada Orsay Müzesi'ne gitmek için Musee d'Orsay metro durağı olduğunu hatırlatayım. Rodin Müzesi için de 8 numaralı metro hattının Varenne durağında inmeniz gerekiyor.
Üçüncü yer önerim La Defense olacak. Bazılarının Paris'e gidilince "görmeden olmaz" dedikleri bir yer olsa da bence "görseniz de olur görmeseniz de" kategorisine giren bir yer burası. Modern mimari örnekleri ve gökdelenlerle dolu olan bu bölge Paris'in iş dünyasının da merkezi sayılıyor. Zafer Takı'nın bile modernini (Grande Arche) burada görmeniz mümkündür. Kendinizi bir anda estetik abidesi bir Avrupa şehrinden çıkmış ve estetik yoksunu bir Amerikan metropolüne adım atmış gibi hissedebilirsiniz. Biz bu histen hiç hoşlanmayıp, derhal buradan kaçtık!
Gelelim son gezilecek yer önerisine. Bu biraz değişik bir öneri olacak. Kesinlikle önerebileceğim bir yer olduğunu da söyleyemem, çünkü burası bir mezarlık: Pere Lachaise! "Ne işiniz var mezarlıkta yahu?" dediğinizi duyar gibiyim. Ama öyle böyle bir yer değil burası, içinde bir sürü ünlü yatıyor. İdare binasından mezarlığın haritasını alarak gezmenizi öneririm, çünkü yalnızca girişteki panodan numaralara bakarak aradığınız mezarı bulmanız mümkün değil. Burada çocukluğumuzun La Fontaine'inden Moliere'e, Oscar Wilde'dan Marcel Proust'a, Edith Piaf'tan Balzac'a, Auguste Comte'dan Chopin'e kadar pek çok ünlü isim yatıyor. Ancak bizim ziyaretimizin (daha doğrusu İso'cumun burayı görmeyi istemesinin) asıl nedeni Jim Morrison'un mezarını görmekti. Zaten ilk olarak oraya gittik. Kendisinin mezarı biraz içerilerde kaldığı için tarife göre gittiğimiz altı numaralı bölümde sağımıza solumuza bakınırken başka bir mezarın üstünde "Jim" yazılı oku görünce gülmeden edemedik. Aykırı solistin cin fikirli hayranlarından birinin tam oraya gelince tıkanan diğer hayranlara yol göstermesi sizce de takdire şayan değil mi? :) İşte hayranlarının başında içki içip son damlasını toprağına damlatmayı bir ritüel haline getirdiği, daha sonra yaşanan taşkınlıklar nedeniyle mezarlıkta içki içilmesinin yasaklandığı, sahibine yakışır ölçüde olaylı mezar:
2 ya da 3 numaralı metro hatlarının Pere Lachaise durağında inerek ulaşabileceğiniz bu inanılmaz geniş bir alana yayılmış olan mezarlıkta ilginizi çeken tüm isimlerin mezarını gezmeniz mümkün olmayabilir. İçindeki heykeller, çeşmeler ve krematoryum gibi binalar da haritada işaretlenmiş ama bir süre sonra yabancı bir ülkede mezarlık gezmekte olduğunuz fikriyle kendinizi biraz tuhaf hissederek ortamı hemen terk etmek isteyebilirsiniz. Tam da bu noktada Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya'nın mezarlarının bulunduğunu da belirteyim. Haritada isimleri yer almasa bile dilerseniz görevlilere (çöpleri toplayan görevli de dahil-işini layıkıyla yapma bilinci bu olsa gerek!) sorarak yerlerini öğrenebilir ve ziyaret edebilirsiniz. Ama içiniz ürpermeye başladıysa da ufak ufak buradan kaçabiliriz, ne dersiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder