Cuma günü öğle yemeği için oralara yakın bir yerde çalışan Pelin'le Astoria'da buluştuktan sonra metroyla Cevahir'e giderek bu aralar görüşemediğimiz son birkaç ayın acısını çıkarırcasına iki üç güne bir buluştuğumuz Gizem'le kahve ve alışveriş turu yaptık. Saat akşamüstü beş civarı tam ayrılmamıza yakın İso'cum aradı ve "Astoria'da bir şeyler yiyip sonra sinemaya gidelim mi?" dedi. Ya Romantik Komedi ya da Eyvah Eyvah'a gitmek istediğini söylediğinde kocamın acilen kafa dağıtmaya ihtiyacı olduğunu anladım ve "Eyvah Eyvah'a gidelim o zaman," dedim. :) Gizoş sağ olsun akşam yediye kadar bana eşlik etti. Daha sonra bana yine Astoria yolları göründü.
Eyvah Eyvah, senaryosunu Ata Demirer'in yazdığı eğlenceli bir komedi filmi. Filmde saf bir köy çocuğu olan klarnetçi Hüseyin (Ata Demirer) ile İstanbul'un barlarında şarkıcılık yapan feleğin çemberinden geçmiş Firuzan'ın (Demet Akbağ) hayatlarının kesiştiği sırada yaşanan maceralar konu ediliyor. Ben Ata Demirer'i severim, BKM yapımlarını severim ama Demet Akbağ'ı ayrı severim. Bu filmde de canlandırdığı Firuzan karakterinin hakkını nasıl verdiğini görünce bir kez daha bayıldım kendisine. Hele kalamarlı siyah risotto ve emlakçıdan çıktıkları sahnelerde tam anlamıyla koptum. Eğlenceli vakit geçirmek için gidilebilecek güzel bir film. Tavsiye ediyorum.
Cumartesi günü de İso'cumla birlikte Gizem'den aldığım Up In The Air filmini izledik. Açıkçası vizyona girdiğinde kafamda "George Clooney'nin ne kadar yakışıklı olduğunu görme filmi" gibi özel bir kategori yaratıp, görmeye gerek olmadığını düşünüp, gitmemiştim. Ama gerçekten çok beğendiğim bir film oldu. Ryan (George Clooney), kriz döneminde küçülmeye giden şirketlerde işten çıkarılacak çalışanlara kötü haberi vermek üzere onlarla görüşmeler ayarlayan bir profesyonel. Dolayısıyla hayatı havada geçiyor. Uçaklarda, havaalanı otellerinde, milyonlarca mil biriktirerek. O kadar ki bavul hazırlama ve kuyruklarla ilgili stratejiler bile geliştirmiş. Örneğin Ryan'a göre çocuklu ailelerin olduğu kuyruğa girmemek gerekiyor, çünkü en az 20 dakika zaman kaybediliyor. Bir de yaşlılara dikkat! Çünkü hareket etmeleri ölmelerinden daha zordur, diyor Ryan! :) Bu arada o havalı kravat kutusundaki çeşit çeşit kravata rağmen filmin büyük bir bölümünde neden o klasik lacivert çizgili kravatı taktığını ise merak etmedim değil. Neyse, lafı dağıtmayayım, yılın en fazla iki ayını evinde geçiren Ryan'ın gerçek evi havaalanı otelleri olunca elbette aile bağları ya da aşk ilişkilerine de ayıracak zamanı pek olmuyor. Zaten bu durumdan şikayet ettiği de söylenemez. Ailemizi, dostlarımızı, iş arkadaşlarımızı, komşularımızı, tanıdığımız tüm insanları "sırt çantamızda" taşıyamayacağımıza inanıyor çünkü. Bazı hayvanlar bunu yapıyorlar, ama biz onlardan biri değiliz diyor. Ve ne mutlu ki film hiç de korktuğum gibi klasik bir sonla bitmiyor.
Ben Up In The Air'i beğendim. Diyaloglar etkili, oyunculuklar başarılı, genel bir sorun sayılabilecek bir konuya gösterilen eleştirel ve insani yaklaşım dikkate değer. Sizlere de izlemenizi tavsiye ediyor ve George Clooney'i Abdullah Gül'e benzetenleri huzurlarınızda bir kez daha kınamak istiyorum!
Kitap önerim ise çoook eskilerden... İnci Aral'ın 1998'de çıkan İçimden Kuşlar Göçüyor adlı kitabını kadın okurlara öneriyorum. Geçen haftalarda Beyoğlu'ndaki sahafları gezerken İnci Aral eksiklerimi tamamlamak için almıştım. Yazarın kendi yaşam öyküsünden bir kesit olduğunu bilmeden aldım. Orta yaşlarını süren bir kadın yazarın zorunlu olarak menopoza girmesi ve sonrasında bu süreçte yaşadığı sıkıntılar,duygu ve düşünceler anlatılıyor. İnci Aral'ın anlatımı her zamanki gibi harika. Kanseri yenen ve sonrasında menopozla yaşamayı öğrenen bir kadının son derece cesur, açık ve samimi bir dille yazılmış hikayesi. Her ne kadar orta yaşlara dair gözümü biraz korkutsa da çok gerçek bir kadın hikayesi. İnci Aral severlere ve benim gibi şu ana dek bu kitabını okumamış olanlara kesinlikle tavsiye ediyorum.
Sıradaki yazım süper bir konserle ilgili olacak. Benden ayrılmayın...
2 yorum:
YAzdıgın 3 filmi de merak ediyorum.Up in the Airi ise seni okuduktan sonra daha da merak eder oldum şimdi..
Up in the Air'i ben çok beğendim. Bakalım sen ne düşüneceksin?
Yorum Gönder