Vahşet Tanrısı

Geçen Çarşamba “Vahşet Tanrısı” adlı oyunu izlemek için Atlas Pasajı'ndaki Küçük Sahne'ye gittik. Geçtiğimiz haftayı çok dolu dolu geçirdiğimiz için yazısını ancak yayınlayabiliyorum.

Oyun, Yasmina Reza tarafından 2006'da yazılmış ve aslında yurtdışındaki temsillerinde oldukça ağır tempolu ve dram havasında oynanıyormuş. Ancak bizdeki durum biraz farklı, çünkü oyuna Celal Kadri Kınoğlu eli değmiş ve değmişken de hikayeye bolca komedi unsuru serpiştirilmiş. Yine de oyunun türü için komedi değil de trajikomik demek daha doğru olur.

Zafer Algöz, Zerrin Tekindor, Ülkü Duru ve İşdar Gökseven gibi çok başarılı oyuncuların yer aldığı oyunda günümüz anne-babalarının çocukları ve birbirleri ile yaşadıkları sorunlar ve çağımız kadın erkek ilişkileri konu ediliyor. Vahşet Tanrısı, pek net olmasa da aşağıda gördüğünüz Michel (Zafer Algöz) ile Veronique'in (Ülkü Duru) evinin salonunda geçiyor. Annette (Zerrin Tekindor) ve Alain (İşdar Gökseven) de onlara zoraki misafir gelmiş bir çift. Bir arada bulunmalarının tek nedeni çocuklarının kavga etmiş olması ve bu durumu medeni bir şekilde tartışıp bir çözüme kavuşturmayı istemeleri! (Oyunla ilgili fotoğraflar için buraya tıklayabilirsiniz.)










Uzlaşmak için bir araya gelen bu dörtlünün her birinin karakter arızalarına tanık olmak istiyorsanız, medeni ve olgun görüntü sergileyen bir anne-baba ya da çiftin altından neler çıkabileceğini merak ediyorsanız, her birinin (her birimizin) içindeki potansiyel vahşet tanrısıyla tanışmak istiyorsanız bu oyun izlemelisiniz. Bunların hiçbiriyle ilgilenmiyorsanız bile -zaman zaman abartıya kaçtıklarını düşünsem de- oyuncuların her birinin muhteşem oyunculuklarını izlemeye gidebilirsiniz. Hatta sırf Zerrin Tekindor'un oynadığı Annette'in oyunun başıyla sonu arasında hem ruh hali hem de fiziksel olarak geçirdiği değişimi görmeye bile gidebilirsiniz. Bu arada hemen işin magazin boyutuna kaçarak kısa bir not da düşeyim: Zerrin Tekindor'un televizyonda göründüğünden çok daha güzel bir kadın olduğunu düşünüyor ve mümkünse Matmazel rolünden kurtulur kurtulmaz bir süre hep saçları açık gezmesini rica ediyorum. :) İlk fırsatta bir sergisine gidip resimlerini de görmeyi çok istediğim sanatçının web sayfasındaki fotoğraflarına da bayıldığımı belirteyim.

Tek perdelik oyun yaklaşık bir buçuk saat sürdükten sonra tam tadında bitiyor. Atlas Pasajı'ndan çıkar çıkmaz ise Beyoğlu'nun havasından mı suyundan mı bilinmez insanın canı bir iki kadeh bir şey içmek istiyor. :)

İyi seyirler.

7 yorum:

Unknown dedi ki...

Aynı oyuna ben de gittim cuma ben de yazısını yazdımı biraz pişti olduk :)

Imge dedi ki...

Gerçekten tam pişti olmuşuz, Ata..:) Benim sıradaki yazım Veda ile ilgili olacak, haberin olsun..:)) Sevgiler..

Unknown dedi ki...

Ben de Veda'ya gitmek istiyordum zaten bu sefer yorum okuyup giderim artık :)

nymphea dedi ki...

Ben de pişti oluyorum şimdi sizinle:)))

Imge dedi ki...

Bekliyoruuuuzz..:)

Hande dedi ki...

bu oyun çok güzelde. Küçük Sahne'de oyun izlemek pek zevkli değil bence. Koltuklar o kadar rahatsız ve koltuk araları o kadar darki heryerim tutulmuştu.

Imge dedi ki...

Hande,

Küçük Sahne'nin koltukları konusunda sana katılıyorum. Gerçi daha rahatsızlarını da görmedik değil! :)