Kirpinin Zarafeti

Haziran ayı boyunca dinlenirken okuduğum kitaplardan birinin de Kirpinin Zarafeti olduğundan bahsetmiştim. Muriel Barbery'nin ikinci romanı olan Kirpinin Zarafeti Fransa'da aylarca çoksatanlar listesinde yer aldıktan sonra filme de uyarlanmış. Renée Michel adında elli yaşlarını süren,çirkin ve yoksul bir kapıcı, on üçüncü yaş gününde intihar etmeyi planlayan "potansiyel zengin” Paloma ve aynı apartmana yeni taşınan altmışlı yaşlarında zayıf bir Japon olan Kakuro Ozu'nun hayatının nasıl bir araya geldiğini öğrenmek ve aralarında gelişen dostluğun tadını çıkarmak için bu leziz kitabı okumalısınız.

Ayşe'nin Kitap Kulübü'ndeki kızlar bu kitabı derinlemesine inceleyip izlenimlerini bize aktardıkları için bir süredir Öneri bölümünde onların yazısına link veriyordum. Şimdi de kitaptan kendi seçtiğim alıntıları bloguma not düşeceğim (ki defter sayfaları arasında yitip gitmesinler).

...Bir eve hastalık girdiğinde yalnızca bir bedeni ele geçirmekle kalmaz, kalpler arasında da karanlık bir ağ örer ve umut bu ağa gömülür...

...Ölen bir kapıcı, gündelik yaşamın akışındaki hafif bir boşluktur; hiçbir trajedinin eşlik etmediği biyolojik bir kesinliktir. Her gün onunla merdivenlerde ya da evlerinin kapısında karşılaşan mülk sahipleri için Lucien asla çıkmadığı hiçliğe geri dönen bir var olmayandı... (Reneé'nin kocası Lucien gibi sıradan birinin ölümünün yarattığı etki(sizlik) anlatılırken)

...Onda kirpinin zarafeti var: Dışarıdan dikenlerle zırhlı, tam bir kale, ama bence içinde kirpiler kadar doğrudan bir rafinelik var. Kirpiler haksız yere duyarsız, uyuşuk görülen, şiddetle yalnız ve korkunç bir şekilde zarif hayvanlar...

...Benim çocuğum yok, televizyon seyretmem, Tanrı'ya inanmam... İnsanlar hayatlarının daha kolay olması için bu patikaları seçerler. Çocuklar, kişinin kendisiyle yüzleşme acılı görevini ertelemesine yardım eder, torunlar da bunu sürdürür. TV, boş zamanlarımızın hiçliğinden yola çıkarak projeler inşa etmek gibi bitkin düşürücü bir zorunluluktan bizi uzaklaştırır; gözleri aldatarak ruhu duyunun büyük işinden kurtarır. Tanrı ise memeli soyumuzdan gelen kaygılarımızı yatıştırır, zevklerimizin günün birinde son bulacağı yönündeki dayanılmaz kesinliğe dayanma gücü verir. Dolayısıyla ne gelecek ne soy sop varken, saçmalığın kozmik bilincini sersemleştirecek piksellerim yokken, sonun kesinliği ve boşluğun öngörüsü içindeyken kolaycılık yolunu seçmediğimi sanırım söyleyebilirim...

Siz de bu satırların arasına gömülmek istemez misiniz?
İyi okumalar...

4 yorum:

mehtap kuzucu dedi ki...

merak ettiğim ve okumak istediğim bir kitaptı,sizin aktardığınız pasajla daha bir meraklandım hemen alınıp okunacaklar listeme alıyorum güzel paylaşım için tesşekkürler...sevgiler

Imge dedi ki...

Mehtap,

Rica ederim.. Umarım sen de beğenirsin.. Sevgiler..

Biblio dedi ki...

Sağ tarafa koyup, okuduğunuz sırada görmüş incelemiştim kitabı. Almaya karar vermiştim. Şimdi alıntılarla daha da pekişti bu durum. Özellikle ilk alıntı böyle bir durumu çarpı 2 şeklinde yaşayan biri olarak çok etkiledi beni.

Teşekkür ediyorum.

Imge dedi ki...

Biblio,

Umarım en kısa zamanda kendi içinizdeki bu sıkıntılı durumdan en iyi şekilde kurtulur ve sağlıklı günlere kavuşursunuz. Gerçekten de her şeyin başının sağlık olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyor insan..

Sevgiler..