Bana göre Kaybedenler Kulübü kimi zaman iç burkan bir yalnızlığın, ama yalnızlıktan korkmayanların, yalnızlığa karşı cesur ve özgün bir duruş sergileyebilen özgür ruhların filmi. Yaşamı bir hobi gibi yaşayanların, büyük çoğunluğun girdiği o rutin düzen ve başarı yarışına karşı direnenlerin filmi. Çok farklı insanları birbirine bağlayan bir doğallığın, içtenliğin ve hoşgörünün filmi. Her şeyle dalga geçebilmenin filmi. Ve elbette bir Kadıköy filmi. Maddi kaygılardan bağımsız olarak manevi açıdan kendilerini tatmin eden işler yapan Kaan (Nejat İşler) ve Mete (Yiğit Özşener) adlı iki özgür ve serseri tipin hikayesi. Ve bu tipler tamamen gerçek tipler! 90'lı yıllarda Kent FM'de yayınlanan Kaybedenler Kulübü adlı kült programlarını "içki sofrasından yayın" tadında sunan ve sohbetlerinden seks, argo ve "bar filozofluğu" eksik olmayan ve istedikleri zaman yayın yapıp, istedikleri zaman sekiz ay gibi uzun bir süre yayına ara veren ve çok büyük bir dinleyici kitlesine ulaşan iki radyo programcısının öyküsü.
Kaan, çok-az-satan ama çok değerli kitaplar basan bir yayınevinin sahibidir. Fotoğraflar çeker ve Mete ile birlikte radyo programı yapar. Gerçek yaşamda da kitaplarla haşır neşir olmayı seven ve "kim ne der?" kaygısı olmaksızın kendi hayatını yaşamayı başarıyormuş gibi görünen Nejat İşler'in Kaan rolüne cuk oturmuş olduğunu düşünüyorum. Kadıköy'de bar işleten, plak koleksiyoneri olan ve Kaan'la radyo programı yapan Mete rolündeki Yiğit Özşener de çok başarılıydı. Bir de Mete'nin annesi rolünde kısacık izlediğimiz Serra Yılmaz vardı ki bence her eve lazım bir anneydi. Kim bedeller ödemesi gerekmiş olsa bile hayatını hep istediği gibi yaşamış bir anneyle karşılıklı oturup da bir kadeh viski eşliğinde hayattan ve plaklardan konuşmak istemez ki? Kaan ve Mete'nin bir de ev arkadaşları Murat vardır. O da "kaybedenler kulübü" ekolünden bir çevirmendir. Rıza Kocaoğlu, genellikle tüm gün oturduğu koltuktan kalkmadan aslanların çiftleşmesini izleyen (ve Kaan ve Mete'nin eve attığı kızlarla sevişirlerken çıkardıkları inlemeleri dinleyen) Murat rolüyle her zamanki gibi süperdi. Peki, Ahu Türkpençe nerede diye soracak olursanız o da Zeynep adında başarılı bir mimarı canlandırıyor. Yani "normal sınırlar içinde" yaşayanlardan. "Çok kadın hiç kadındır" yaşamının içinde Kaan'ı kendine sırılsıklam aşık eden bir "normal."
Kaan ve Mete'nin radyo programlarını hiç dinlememiş olduğum için filmin başarılı bir uyarlama olup olmadığını söyleyemem. (Ama 1999'dan bu yana ekşisözlük'te yazılmış Kaan&Mete diyaloglarına ve Internet araştırmalarıma göre galiba o iki karakteri çok başarılı bir şekilde yansıtabilmiş Tolga Örnek ve ekibi.) Gerçek Kaan ve Mete'yi bilmeyen bizler bile bu kadar keyif aldıysak, o dönemlerde onların dinleyicisi olanların filmi izlerken neler hissedeceklerini çok merak ediyorum. Ayrıca filmin DVD'sini de çok merak ediyorum ve çıkar çıkmaz alacağım, çünkü hem arşivde olsun istiyorum hem de kırpılmamış halini merak ediyorum! Ama bence bu haliyle de hiç fena değildi. Yaşasın Nejat İşler ve Ahu Türkpençe gibi sanatçılar diyorum! :) Bir de merak değil ama endişe duyduğum bir nokta var: radyolarda çakma Kaan&Mete ikililerinin çıkması! Bu ihtimal filmden çıktığım andan itibaren uykularımı bile kaçırtabilecek kadar feci şekilde ben korkutmaya devam ediyor. Zira çakmalarının diş ağrısından beter bir ıstırap olabileceğini düşünüyorum!
Son olarak hani bundan önceki yazımdaki filmle ilgili "bağımsız Avrupa sineması çok hoşuma gidiyor" demiştim ya, işte bu Türk filminden de aynı doğal tadı aldığımı söyleyebilirim. Oyuncularıyla, senaryosuyla, ilham veren gerçek karakterleriyle, yönetmeniyle, her şeyiyle kesinlikle izlenmesi gereken bir film. Benim tüm zamanların en favorileri listemdeki yerini çoktan aldı bile.
"...bu akşamki programı da hayatı ve kadınları hala daha öğrenmekte olduğumuz Kadıköy sokaklarına, Montana çetesine, şehrin tüm kötü çocuklarına, Hüseyin Usta'ya, dilemmaya, evinde en az bir tane Rolling Stones plağı bulunduran birkaç nadir kadına adıyoruz. Takdir edersiniz ki bizim de her 15 yaşını geçmiş sağlıklı bir erkek gibi seks hayatımız var, iyi geceler sayın kaybedenler..."Ve kapanış şarkımız da gelsin.
İyi seyirler hepinize.
4 yorum:
Gönülden katılıyorum :)
Ben dün izledim ve çok beğendim filmi.. İstenildiğinde güzel Türk filmleri de çekilebildiğini görmüş olduk.. Hele müzikleri tek kelime ile harika ;) kesinlikle izlenmelii..
Turta Tadında Yaşamak,
Artık film müzikleri de neredeyse filmler kadar konuşulur oldu değil mi? Bak ben de hiç bahsetmemişim müziklerden, iyi oldu bu güzide noktaya temas ettiğin..:) Bu arada alt yazılı elemandan ve erol egemen'den de bahsetmeyi unutmuşum yaa! Olmadı şimdi, eksik olmuş bu yazı! :)
Sevgiler..
kitapları çevirdiğin gibi filmleri tanıtıyorsun ya :)) bayılıyorum bu duruma ben de merak ediyorum böylelikle beğendiklerini anlattıklarını eğer buraya gelirse film ben de izlicem daha çok merak ettim sevgiler güzel haftalar :)
Burcucum,
Tanıtımımı beğendiğine sevindim. :) Tavsiye ederim filmi de, sıra dışı karakterleri olan farklı bir çalışma olmuş.
Sevgiler.
Yorum Gönder