Adana'da Çiçek, Böcek, Kedi, Köpek Arasında..

Adana'da yemek yemek dışındaki aktiviteleri soranlar için fazla bir seçenek sunamayacağım ne yazık ki. Çünkü ben oraya gezmeye değil anne-baba evine gidiyorum, dolayısıyla her gidişimde kaderimde sadece yemek oluyor! Onun dışında genellikle spor niyetine kedi köpek mıncıklamak, Adana'nın en güzel zamanı olan bahar doğasının gerek balkonda gerek bahçede tadını çıkarmak ile uğraşıyoruz. Orada farklı bir dünya var, burada İstanbul'da yaşadığımızdan çok farklı... Çok yavaş, telaşsız, çok rahat, bize denk gelmese de çok güneşli, çok doğal, çok her şeye zaman bulunabilen bir dünya. Ve bazen çok iyi geliyor böylesi...

Evet, aşağıdaki kolajda üstteki resimlerde İso'dan gizli yatağa (hem de onun yastığının olduğu tarafa) bile attığım Kepçe'yi görüyorsunuz. Ben bu maymunun el kadar halini biliyordum ki kocaman olmuş. Geçen sene Haziran'da Adana'da hastanelik oluşum sırasında iki aylıktı ve uzandığım kanepenin tepesine çıkıp, oradan bana bakıp güldürürdü. Şimdi bildiğiniz ağır abi olmuş ama yine de karizmasını falan sallamadan pek bir mıncıkladık kendisini. Altta arabanın üstündeki hırçın teyze ise Soytarı. Gerçi eski hırçınlığı oldukça azalmış. Acaba kısırlaştırıldığı için mi? Acaba dişinin kısırlaştırılması mı böyle bir etki yapıyor? Acaba dişilik=hırçınlık mı? Ne dersiniz? Çitin arka tarafında ise sitenin koruyucuları duruyorlar. O sert görünümlerine bakıp da aldanmayın. Parmaklıkların arasından kendilerini sevdirmek için o koca kafalarını uzatışlarını görmelisiniz. Artık kedi de sevebiliyorum (sadece tanıdık olanları tabi!) ama favorim hâlâ köpekler!


Köpekler demişken, aşağıdaki üstteki ilk resimde çalıların arkasından bakan minikle de tanıştırayım sizi: Kofti. Birkaç tane de doğal ortam fotoğrafı koyayım ki Adana'da baharı görmüş olun. Şu ters dönük duran çiçekleri olan ağaca bayılıyorum. Aşağıdaki mor çiçekli olan ve yanındaki biberiyelerin de görüntüsü dışında kokusunu da duymanızı isterdim. Bu arada eminim annem-babam bunların adını defalarca söylemişlerdir ama bir bahçe meraksızı olarak hiçbirini hatırlamıyorum. Bırakın bahçeyi, balkonda çiçek yetiştirmeyi bile hiç beceremem. Hadi balkondan da geçtim, süs kaktüslerimin bile öldüğünü görünce eve canlı hiçbir çiçek almamaya karar verdim. Ne de olsa en sonunda bana kalan boş saksı ve toprakları oluyor! Altta solda ise Adana'nın meşhur Taş Köprü'sünü görebilirsiniz.


Evdeki diğer aktivitelerimiz ise üst kattaki kapalı (ve genelde spor amaçlı kullanılan) balkonda gazete ve Türk kahvesi sefası yapmaktı. Akşamları da nargile elbette. İso'cum bir nargileyi de Adana'da bırakmıştı, güzel havalarda tüttürmek için ama bu kez üzerimizde montlarla oturabildik akşamları. Yine de kebabın üstüne iyi gitti nargile ve müzik sefası.


Sonuçta sevdiklerimizle yedik, içtik, güzelleştik, sohbet ettik, doğal hayatla buluştuk, ruhen ve bedenen dinlendik, hiç hesapta yokken yararlı alışverişler yaptık, bavulumuza "şaka limonları", nar ekşileri, pul biberler doldurup döndük İstanbul'umuza. Kaloriferler son sürat yanmasına rağmen Mayıs ayına girmek üzere olduğumuz için mızıldanmıyor ve "İstanbul'umuz" diyorum, çünkü İstanbul'un da en güzel zamanları geliyor. Zaten bir hafta içinde bahar gelmemiş olursa hepinizi güneş duasına çıkmaya davet edeceğim. Taksim Meydanı'nda toplanıp Güneş Tanrısı Ra'ya sesleneceğiz hep birlikte. Sesimizi duyacağına eminim. Yoksa Mikail'in keyfini bekleyerek baharı falan göremeyeceğiz bu gidişle. :) 


2 yorum:

Unknown dedi ki...

herşeye rağmen ruhuna bedenine iyi gelmiş ya gerisi boş :) sevdiklerini görmek en güzeli canım sevgiler :)ben o ağaclara çiçeklere bayıldım sevgiler...

Imge dedi ki...

Burcu,

Kesinlikle katılıyorum sana.. Aslında hava durumu falan boş, insanın içindeki hava önemli.. Ve orada olmak iyi geldi gerçekten..:)

Sevgiler..