Yazılı Olmayan Görgü Kuralları

Yazılı olanlarına bile uymadığımız için bizi hiç ilgilendirmiyor olabilirler ama hatırlamakta yarar var bence.

* Doktor muayenehanesinde/hastanede, müzede, bir sanat galerisinde, (hatta biriyle yemek yerken bile ama günümüzde bunu talep etmek çok zor olsa gerek!) cep telefonunu sessize getirmek gerekir.

* Spor merkezi, ulaşım araçları gibi cep telefonunun yasak olduğunu gösteren uyarı levhalarına rağmen konuşma dürtünüzün önüne geçemiyorsanız, en azından bağıra çağıra konuşmamanız gerekir.



* Bir restoranda bir masada beş kişi oturuyorsa ve hiçbiri birbiriyle konuşmadan sadece önlerindeki "akıllı" telefonlarından tweet atmakla ilgileniyorlarsa, bu kişilerin aklından şüphe etmek gerekir. Zira bunu tek başınızayken yapmak daha uygundur, böylelikle masadaki diğerlerine saygısızlık yapılmamış olur. Belki de masadaki herkes bunu yaptığı için olay, grup içinde saygısızlık olarak algılanmıyordur ama dışarıdan bakıldığında acınası göründüğünü belirteyim. (Twitter'cı ünlülerden birinin G-Mall Num Num'da bunu yaptığını gördüm. Biz de sinema öncesinde oradaydık. Döndükten sonra hesabına baktım "nedir bu kadar önemli olan" diye ve gördüm ki o gün imza günü varmış ve hayranlarından gelen mesajlara cevap veriyormuş! İki saat boyunca! Masasındakilerle iki kelime konuşmadan! Çok vahim bence!)

* Tiyatroda veya klasik müzik konserlerinde sakız çiğnenmez! Bence yanındakine saygısızlık yapmamak adına seyircilerin yan yana oturduğu (sinema dahil) hiçbir etkinlikte sakız çiğnenmemeli zaten. Kaldı ki en önde oturup da senin için haftalarca prova yapmış, hazırlanmış ve karşında canlı bir oyun sahneleyen bir tiyatrocunun karşısında sakız çiğnemek çok ayıptır.

* Uçakta ya da otobüste henüz yemek servisi toplanmamışken koltuğu yatırmak ayıptır. Yemekler bittikten sonra da koltuğunu arkandaki yolcunun ağzının içine girecek kadar yatırmamak gerekir ama kime diyorum ben!

* Sosyal mesafe denen bir kavram vardır. Yolda durdurduğun birine bir şey soracaksın diyelim. Öyle el-kol teması, burnunun neredeyse karşındakinin burnuna dokunacağı mesafede durmak rahatsız edicidir. Yürüyen merdivenlerde sol şeritte bekleme yapmayıp acelesi olanlara yol vermek, sağ şeritte ise bir basamak boşluk bırakarak sıralanmak en iyisidir. Aksi takdirde hiç tanımadığın birinin nefesini kulağınızın dibinde hissetmenin dayanılmaz asabiyetini yaşamanız mümkündür!

* Yeni ev alan birine ya da işinden bahseden birine "Kaça aldınız evi?" ya da "Maaşın ne kadar?" diye sorulmaz. Daha doğrusu biz bunu böyle öğrenmiştik ailelerimizden ama istisnaların bu görgü kuralına uyanlardan daha fazla olduğunu, dolayısıyla pek bir istisnalıklarının kalmadığını fark ediyoruz. Aile çevren ve yakın dostların arasında bu tür sohbetler edip etmemek size bağlıdır tabi ama iki kez selamlaştığın insan bile bu soruları sorabiliyor. Ben bunun büyük densizlik olduğunu düşünüyorum doğrusu. (Bu densizlikler karşısında da apışıp kalmışlığım çoktur bu arada. Sonradan daha da sinir olurum!)

* Üstteki maddeyi yazarken aklıma geldi de sahip olduğu maddi zenginliklerden bahsedenler inanılmaz çoğaldı son zamanlarda. Herkes illa ki arabasının markasından, nasıl bir evde oturduğundan, hangi marka çantayı ne kadara aldığından, nereye ne harcadığından bahsederek karşısındakine "statü"sünü gösterme derdinde. Harcadıkları paraların değil zihinsel emeğin kendilerini geliştireceğinin farkında olmayan bu insanlara çok geç olmadan yardımcı olmak gerektiğini düşünüyorum. Ve aslında onlar için üzülüyorum ama yine de yaptıklarının görgü kurallarına çok ters olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.

* Apartman dairesinde zeminin halı kaplı değilse takır tukur ses çıkaran bir ev terliği giymemek gerekir. Tamam, belki iğne topuklarla kovalamaca oynama fanteziniz vardır, ama bunun alt komşunuzu hiç ilgilendirmediğini unutmayın. Birileri topuğunuzu kesip elinize vermeden önce kendinize ya farklı fanteziler bulun ya da fantezi alanlarınıza halı serin!

Daha yüzlercesi bulunabilir elbette, ama ilk aklıma gelen ve olumsuz örneklerini en sık gözlemlediğim yazılı olmayan görgü kuralları bunlar oldu. Sonuçta insanın "saygı" sözcüğünden ne anladığı ve karşısındakine yeterince saygı gösterip göstermediği önemlidir. Japonların tsunami felaketi sırasında ne kadar erdemli davrandıklarını anlatan e-postaları görmüşsünüzdür. Herkesin diğerlerini de düşünerek ihtiyacı olan kadar alışveriş yapması, su ve yiyecek kuyruklarındaki disiplin, güçlülerin zayıflara yardımcı olması, yağma ve talan olmaması gibi en uç felakette bile insana yakışan davranışların sergilenmesi hangi yazılı kurallarla mümkün kılınabilir? İster uç durumlar ister olağan yaşamda olsun insan gibi davranmanın ne olduğunu doğal olarak biliriz (işimize gelir ya da gelmez o ayrı), çünkü ne de olsa insanız. İnsan olduğumuz için de övgü beklemeyeceğiz herhalde, değil mi?

2 yorum:

Sinem Ergun dedi ki...

Statü belirtme çabalarına birde çocuklarını katanlar var. Yeni tanışan insanların oğlum/kızım Irmak okullarında siznkiiii, ay bizimki de Eyüboğlunda gibi sohbetleri duydukça nasıl sinir oluyorum anlatamam. Bunu sırf zenginlik berlirtmek için yapıldığına eminim çünkü ilkokula sınavla alınmıyor bu çocuklar.

Imge dedi ki...

Sinemcim,

Çocuk piyasasından uzak olduğum için oradaki sinir bozucu muhabbetleri kaçırıyorum haliyle.:) Ama eminim neler dönüyordur orada da! Bu zihniyetteki tiplerin çocuk yetiştirdiği bilmek de çok üzücü bence.