İşte Como Gölü'nün çevresindeki yerleşim birimlerinin en güzellerinden birindeyiz. Burası Bellagio! Bizi bir kez daha harika görüntüler bekliyor. Denize inen daracık sokaklar ve merdivenler, palmiyeler, eski tip tahta panjurlar, ferforje balkonlardan sarkan çiçekler, adeta bir evcil hayvan gibi yanınızda dolaşan güvercinler ve ördekler, hem tepeden hem kıyıdan muhteşem göl manzaraları, harika küçük butikler, yine yeşiller, maviler ve ikisinin arasındaki tüm ara renkler.
Buranın güzelliği ve huzuru gerçekten de anlatılmaz yaşanır, ama resimler size biraz olsun fikir verebiliyorsa ne mutlu bana. Bellagio konum olarak gölün en keyifli noktalarından birinde yer alıyor. Gölün iki kola ayrıldığı yerdeki bir burunun üzerine konuşlanmış bu şirin kasabada anında sahil kasabasına yerleşmiş emekli çift dinginliğine kavuştuk diyebilirim.
Elbette dinginliğe kavuşmadan önce detaylı bir ara sokak taraması yaparken orada Roberto Butta Pitore adlı bir ressamla da tanışmış olduk. Eserlerinin sergilendiği galeride adeta kendimizi kaybettik Eğer 30 Eylül'e kadar yolunuzu Bellagio'ya düşürmeyi planlıyorsanız, siz de bu ressamın eserleriyle tanışın derim. İskeleden inip, karşı kaldırıma geçip, sağa doğru yürümeye başladığınızda tabloların sergilendiği mekanı da göreceksiniz. Biz de orada bulunan ve (olmayan) İngilizcesiyle İso'cuma dönüp benim için "ne kadar güzel bir kadın" diyen galeri sorumlusu kadından ufak bir Bellagio hatırası kaptık evimize. Kadının iltifatı karşısında gaza falan gelmedim, gerçekten (:) ), içerideki her şeye gördüğüm andan itibaren bayılmıştım zaten. Neyse, ressam hakkında daha fazlası için web sayfasına bakabilirsiniz.
Sonra emekli dinginliğine kavuştuk demiştim ya. İşte gölün kenarında ağır aheste yürüdük.. Durup manzarayı seyrettik.. Banklarda oturup dondurma yedik... Sonra dondurmanın kornetinin bir kısmını yanımıza gelen ördekle paylaştık..Sonra her yerde vardır ya hani meşhur bir Çınaraltı Kahvesi, işte tam öyle bir yere oturarak bizi yeniden Como'ya götürecek olan dönüş teknemizi bekledik. Elbette kahve yerine oraya özgü şaraplarımız eşliğinde...
Beş günlük gezimizin her günü harikaydı ama sadece tek bir gününü yeniden yaşama hakkım olsaydı kesinlikle Como Gölü'nü gezdiğimiz günü seçerdim. İnsanı haftalarca idare edebilecek konsantre mutluluk hapı gibiydi o gün. Zaten alışveriş turu yapmayı planlamıyorsanız kalmak için de Milano yerine Como Gölü'nün çevresindeki herhangi bir yeri seçebilirsiniz derim. Gölün çevresinde görmediğimiz o minik durakların her birinin de cennetten bir köşe olduğuna adım gibi eminim.
Şimdi nereye gidelim? Verona'yı görmek ister misiniz? :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder