Tatilimizin son gününden bir gün önce -ki ertesi günü uçağımız olduğu için o günü saymıyoruz, dolayısıyla son günü de diyebiliriz- Verona'yı bitirdikten sonra akşam 17:00 gibi Garda Gölü'nde olduk. Birkaç saat de burada geçirip 20.30 ya da 21.00 treniyle döneriz dedik. Daha geç trenler de vardı ama İtalyanların işi belli olmaz diyerek bu saatleri seçtik. Ama İtalyanların işi saat fark etmeksizin belli olmuyormuş zaten! :)
Neyse.. Garda Gölü çevresi de çok şirin bir tatil kasabası havasında. İtalya'nın en büyük gölü olan Garda'nın çevresi bol bol yeşil alanı, kamp alanı, yazlıklara ayrılmış bölümleri, çocuklar için Disneyland benzeri Gardaland kompleksi ve bir sürü eğlence, spor ve dinlence alanı olan keyifli vakit geçirilebilecek güzel bir yer (ama göller kategorisinde Como Gölü elbette ilk sıradaki yerini koruyor hâlâ).
Biz merkezinde biraz tur atıp, bir iki butikten alışveriş yaptıktan sonra akşam yemeğimizi yemek için gölün en şirin yüzen restoranlarından birine oturduk. Evet, göl kenarında koşu yapmayı, kürek çekmeyi, sörf dersi almayı, bisikletle dağ tepe dolaşmayı ben de isterdim ama tüm turun ve günün yorgunluğu ile ancak oturmaya gücümüz kalmıştı artık. Hatta İso'cum benden önce pes etti ve ben alışveriş sonrasında kendisine katıldım. Ama aşağıdaki resimlerde en azından elini kaldırarak yerini gösterecek güce hâlâ sahip olduğunu görebilirsiniz. En merkezde ve büyük olasılıkla en turistik yerde olmasına rağmen servisinden ve yemeklerinden çok memnun kaldığımız Caffe Centrale sefamızı bitirdikten sonra keyifli bir günü daha bitirmenin şen şakrak ruh hali içinde istasyona yürüdük.
20:40 gibi oradaydık ve trenin 20:55'te gelmesi gerekiyordu. Ve "Attenzione!" diye başlayan ilk anonsu duyduğumuzda bir terslik olduğunu anlayarak dijital panoya koştuk. Evet, harika, bizim trenin saati 21:55 olmuştu! Bir saat daha istasyonda bekleyecektik. Bu arada her yer kapanmıştı. İstasyonda biz, üçlü ve ikili iki kız grubu ve yaklaşık on kişilik çocuklu ve her yaştan bir zenci grubu vardı. Rayların diğer yanında iki İtalyan polisi volta atıyordu. Dışarıda sürekli bekleyen Gardaland shuttle'ı gitmiş, açık hiçbir market ya da kafe yok ve merkeze on dakika yürüme mesafesinde olduğumuz için gitmeye değmeyecek! Ayrıca hava serinlemeye başladı ve yanımda sadece incecik bir hırka var. Biz açıkta beklemeye devam ettik. Henüz moraller sağlam..
Asıl yıkım ikinci "Attenzione!" anonsunu duyduğumuzda başlıyor! "Yok artık yaa! 23:00 treniyle gidip gecenin köründe otelde olacağız, iki saat de beklettiler bizi burada..." diye dırdırcı kadın moduna dönüşmüşken kulağımıza "all trains to Milano are cancelled for today" gibi bir şey takılıyor. İso'cumla birbirimizin gözlerinden gerçekten İngilizce bir anons duyup duymadığımızı ve eğer o konuda mutabık kaldıysak duyduğumuz şeyin gerçekten de "Milano'ya giden tüm trenlerin iptal edildiği" anlamına gelip gelmediğini çıkarmaya çalışıyoruz. Hemen dijital panoya koşuyor ve artık gece 11 treniyle döneceğiz diye üzülmemem gerektiğini çünkü dönebileceğimiz hiçbir trenin kalmadığını gözlerimizle görüyoruz!
Son yarım saat içinde gelen bir iki İtalyan sanırım İtalyanca küfür ederek istasyondan ayrıldılar. Kız gruplarından ikili olanı ayrıldı, üçlü olan dışarıda bekliyormuş neyseki. Zenciler de garın tek göz kapalı bölümüne kendilerini atıp yerlere ve banklara yayıldılar. Biz o sırada deliler gibi haritanın arkasındaki turizm acentelerini arayıp birine ulaşmaya çalışıyoruz. Tahmin edebileceğiniz gibi gecenin o saatinde hiçbiri açık değil. Trenitalia gişesi, elemanı, destek hattı falan yok! İstasyonun tuvalet görevlisi bile yok ortada! Resmen kaldık. Ertesi gün uçağımız olmasa gidip bir bed&breakfast bulup bayılacağız ama o gün Milano'da olsak iyi olacak, çünkü ertesi gün öğlen otelden çıkmamız gerekiyor.
Aklıma volta atıp duran polisleri bulmak geliyor ve onlar da ortadan kaybolduğu için polis amblemi olan bir odacığın kapısına tık tık yapıyoruz. İçeriden bir tane polis geliyor. Yarım yamalak da olsa İngilizcesi olması iyiye işaret. Durumu anlatıyoruz, zaten biliyor, o yüzden herkesin garı terk edeceğini düşünerek içeri girmiş bile! Yerli ya da turist yolcuların ellerinde biletleriyle gecenin 11'inde mağdur bir şekilde ortada kalmış olmaları kimsenin umurunda değil gibi görünüyor! Polis, "Yaa evet, trenler iptal, çünkü grev var bugün" dediğinde bir şok daha yaşıyoruz. "Grev var da biz nasıl geldik buraya hacı?" diye sorunca İtalyan grevinin de akşam 20:00'den sonra ve bazı hatlarda ve şoförün keyfine göre uygulandığını öğreniyoruz. Yani piyango bize vurmuş sayın okurlar. Sabah altıdaki trenin gelip gelmeyeceği konusunda bir garanti yok! Bence grev olmasa bile Pazar sabahı altıda çalışan bir İtalyan treni var mıdır emin değilim zaten. :)
Polis, bize nereden geldiğimizi soruyor. Türkiye diyoruz. Adam beni benzetiyor tabi ama İso'ya bakıp bakıp "Sen de İngiliz tipi var" diye gülüyor. "Şapkan, gözler, renk.. Vay bee.." falan gibi gülüyor kendi kendine.. İso'nun gözlerinde katil bakışı oluşmaya başladığını görerek ben de adama kıkırdıyor ve Türk usulü bir soruyla konuyu değiştiriyorum. "Hani şu dışarıda bekleyen Gardaland otobüsü falan vardı? Onu çağırsak bizi Milano'ya götüremez mi?" Adam gülüyor. Bilmiyor ki bizde olsa hemen ona benzer bir organizasyon yapılırdı. Bilmem ne Abi'nin minibüsü falan ayarlanır, turistler gidecekleri yere götürülürdü. Ya da başka bir pratik çözüm bulunurdu. Ama burası Avrupa! Treni kafasına göre iptal ederken değil ama adamı mesai saatinin dışında çağırma saygısızlığı yapmazken öyle tabi.. İso'cum "Taksi falan yok mu?" diyor. Adam "taksi bulunur da 450 EURO falan tutar, çok pahalıya gelir," diyor. İçimizden "yuh!" diyoruz, zira beş günlük otel paramız bile ancak o kadar tutuyor. Polis aynı zevzek gülüşüyle İso'ya dönüyor ve "Ama sen sterlin versen de olur, ha ha ha..." falan diyor.
Eyvah eyvah! İso'nun rengi gerçekten değişti bu sefer. Bir film şeridi gibi bazı sahneler geçiyor gözümün önünden: İso'cuğumun İtalyan polisine dalması, kelepçelenip götürülmemiz, uçağı kaçırmamız, odamızın boşaltılıp giysilerimizin İtalyan evsizlere dağıtılması, İtalyan hapishanelerinde çürümemiz, falan gibi... Hemen yüzüme en sevimlisinden ama sahte bir gülümseme yerleştiriyor, İso'ya kaş-göz-el sıkma üçlüsünün tamamını uyguluyor ve sabaha uçağımız olduğunu hatırlatıyorum. Bir çözüm olmalı, taksici indirim falan yapmaz mı falan derken polisler aralarında konuşuyorlar ve cep telefonlarıyla bir taksiciyi arıyorlar ve bize en sonunda dönüp "250 EURO'ya gidermiş" diyorlar. Dışarıda bekliyormuş taksici. Dışarıya çıktığımızda bizim sarı dolmuşlar gibi bir taksi görüyoruz. Hemen oradaki üç kızın yanına gidiyoruz, onlar "biz varız" diyorlar. Dolayısıyla beş kişi Milano'ya taksiyle ve kişi başı 50 EURO'ya dönebiliyoruz. Gece 1'de elimizde kullanılmamış tren biletlerimiz ve 100 EURO'luk taksi fişiyle otel odamızı gördüğümüzde hiç bu kadar mutlu olacağımızı düşünmemiştik.
Neyse ki yine şanslıymışız diye düşünüyoruz sonradan. Taksi olmayabilirdi, oradaki üç kız olmayabilirdi ve daha pahalıya dönmek zorunda kalabilirdik, sabahı bekleyip gelmeyen trenler sonrasında sinir krizi içinde ve son dakika iki kişi 450 EURO vererek uçağa yetişmek zorunda kalabilirdik, falan filan...
Buradan kendimize çıkardığımız dersler:
1) İtalya'da trene bineceğin günün ertesi günü uçağının olmamasına dikkat et!
2) Tren saatlerine asla yüzde yüz güvenme, hep marjlar bırakarak plan yap.
3) Bir yere gidiş treni için en erken saati dönüş treni için de olabilecek en erken saati seçmeye çalış!
4) Gittiğin yerden planladığın gibi dönememen durumunda ne yapacağına dair bir B planın olsun!
Sırada Milano'da ne yenir ne içilir yazısı var. Ve böylelikle bu gezi dizisinin de sonuna geliyoruz.
3 yorum:
viyanada tavsiye ettiğin herşeyden yedik ve çok memnun kaldık , garda maceranız şimdi çok komik geliyor okurken baya güldüm valla, bizde 2 ay önce gitmiştik , eşime de okudum şimdi başınıza gelenleri yine çok ucuz atlatmışsınız .çıkardığın derslere kesinlikle katılıyoruz.sevgiler nil
Imge'cim neden acaba hic sasirmadim bu yasadiklariniza? Burasi Italya her sey olabilir! Bir de oyle tuhaf bir sey var ki, ne zaman Turkler ulkesine gidecek olsa, greve gidiyorlar:P Cidden! Her arkadasin basina geldi:D Bizi cok mu seviyorlar, ne:D Biz her yere giderken grevleri kontrol ediyoruz artik:)
Neyse canim, yine pratik Turk aklini kullanarak carenizi yine kendiniz bulmussunuz;)
Garda'yi da gormek lazim;)
Stilperisi,
Viyana notlarımın işe yaradığına sevindim.. Garda konusuna gelince biz de şimdi düşündükçe gülüyoruz ama o gün feci stres olduk. Yani ertesi gün uçağımız olsa hiç umurumuzda olmayacak da o gün dönmek zorunda olduğumuz için baya stres yaşadık..:) Neyse, yine de ucuz atlattık diyelim..:) Sevgiler..
Sevgi,
Çok komik yaa gerçekten.. Bir de grevin bazı tren hatlarında ve makinistin keyfine göre olması da çok komik! En çok şok olduğumuz kısmı da hiçbir çözüm önermeden mağdur etme hakkını kendilerinde görmeleri oldu. Yani "tamam, burası İtalya, tren saatlerine güvenmeyin," falan bir yere kadar da bu kadar da güvenmememiz gerektiğini hiç düşünmemiştim..:)En fazla bir iki rötar, bir iki tren iptali, bir iki yanlış yönlendirme olur diye düşünmüştüm. Gece dört tane daha tren varken birden Milano'ya giden tüm seferler iptal diyince ciddi şok yaşadık hani! :)) Neyse artık, bu da bir deneyim oldu diyelim..:) Garda'yı görün bence de.. Çok şirin butikleri de var, seversin sanki..
Sevgiler..
Yorum Gönder