Bir Bakım & Bir Kitap

Son kullanma tarihinin geçmek üzere olduğunu fark ederek apar topar randevu alıp gittiğim bir Groupon Şehir Fırsatı kuponu sayesinde harika bir yer keşfettim. Öyle süslü püslü, gösterişli, ekstra şık falan bir salon değil. Valikonağı üzerindeki apartmanlardan birinde yer alan daha kendi halinde bir yer. Ama sundukları hizmet, güleryüzlü, ilgili ve bilgili yaklaşımları ve kullandıkları Decléor ürünleri kesinlikle 10 numara. Chillout Spa'dan bahsediyorum. 


Açıkçası aldığım fırsat kuponunda belirtilen uygulamanın hakkıyla yapılacağını düşünmemiştim. Cilt bakımını yapacaklarını, göz doldursun diye de el-ayak ve sırt masajı diye yazdıklarını düşünmüştüm. Ama hiç de öyle olmadı. Şebnem Hanım ısıtılan masaj yatağına yüz üstü yatmamı söyleyip, önce harika bir sırt masajı yaptı. 15 dakika sonra sırt üstü döndüm ve önce yüzümü temizledi. Sonra özel bir tozla peeling yaptı. Buharla ve siyah nokta sıkılarak yapılan ve beni cilt bakımından soğutan en nefret ettiğim bölüm yoktu bu bakımda. Sonra arındırıcı maskeyi sürdü ve maske yüzümde beklerken ayaklarıma ve dize kadar masaj yaptı. Bir sonraki aşamaya geçerken ellerini yıkamak için yanımdan ayrılıp geldiğinde sıcacık, nemli havlularla yüzümü silip bu kez gazlı bezlerin üzerinden aromaterapi maskesi uyguladı. Bu son maske de beklerken bu kez kollarıma ve ellerime masaj yaptı. Son adım olarak yüzümü ve göz çevremi nemlendirerek 75 dakika süren bu mucize uygulamayı bitirdiğinde değme masajdan daha rahatlamış ve parıl parıl parlamış halde yerimden kalkabildim. Tek kelimeyle harikaydı! Kesinlikle öneriyorum. (Fırsat yakalamak isteyenlere de bir gözünüz fırsat sitelerinde olsun derim. Ben Grouponcuyum ama Grupanya'da da Chillout Spa fırsatı gözüme çarpmıştı.)


Gelelim okuduğum kitaba: En Mavi Göz. Toni Morrison'ın 1988'de Pulitzer Ödülü'nü ve 1993'te ise Nobel Edbiyat Ödülü'nü almış olan meşhur romanını sonunda okuyabildim. Mavi gözlere sahip olursa yaşadığı tüm o yalnızlık, dışlanma, aşağılanma gibi durumların üstesinden gelebileceğine inanan küçük bir zenci bir kızın öyküsünün anlatıldığı roman 1940'larda geçiyor. Tahmin edebileceğiniz üzere iç karartıcı, bunaltıcı romanlardan biri. Hani filmi çekilse PecolaPrecious'la yarışabilir, o derece!

Siyah kadınlardan söz edilen kitaptaki şu bölüm de içime dokundu. Pecola gibi birçok küçük kızı bekleyen hayatın neye benzediğini çok güzel anlatmış bence:



"...Oysa kendileri de bir zamanlar çocuktular. Gülüşleri sesten çok, dokunma etkisi yaratırdı. Büyümüşlerdi daha sonra. Yaşam sürecine arka kapıdan usul usul giriyorlar, ortama uyum sağlıyorlardı. Dünyada herkes onlara buyruk verme durumundaydı. Beyaz kadınlar "Şunu yap," derlerdi.  Beyaz çocuklar "Ver şunu bana," derlerdi. Beyaz adamlar "Buraya gel," derlerdi. Siyahlar da "Boş ver," derlerdi. Buyruk alınmasına gerek duyulmayan kişiler, zenci çocuklar ve yine kendileriydi..."

Okumadıysanız kesinlikle öneririm.


Hiç yorum yok: