Rudin, Sergey, İvan, Vladimir, Petroviç, Alexandra, Darya, şu bu derken ömrümü yediniz yahu! Nedir bu alıp veremediğiniz, sürekli bir düellolar, tuhaf tuhaf gurur yapmalar falan. Bir de o hasta olup yataklara düşene kadar aşkını içinde yaşama olayları, dibine kadar içkiye, kumara saplanmalar... Bir silkinip kendinize gelin, yakışıyor mu sizin gibi koskoca adamlara, taş gibi hatunlara hı?
Demek ki neymiş? Yazın o çok sevilen Rus klasikleri bile fazla geliyormuş bünyeye. Tatile gitmeden önce başladığım Turgenyev'in Rudin-İlk Aşk-İlkbahar Selleri adında üç hikayeden oluşan kitabının son hikayesini deniz kenarında okudum. Üstüne bir de oradaki bir sahafta aldığım Dostoyevski'nin Kumarbaz'ını bitirince bu hale geldim işte. Dönem koşulları, kültür, anlayış falan bir yere kadar. Yazın güneşi görünce insanın bakış açısı da "değer mi evladım birbirinize silah çekmeye, hadi karşılıklı birer kadeh votka ısmarlayın da keyfinize bakın" kıvamına geldiği için birer Rus klasiği olan bu güzide kitaplar da benim yazlık algılarımın kurbanı oldular diyebilirim.:) Yine de öyle dediğime bakmayın, çok severim ben Rus klasiklerini ve bunları da çok sevdim. Belki de klasik olan pek çok şeyi sevdiğim içindir. Düşünsenize yaklaşık iki yüz yıl önce doğmuş bir yazarın yazdıklarının hâlâ keyifle okunabilmesi ne kadar etkileyici görünüyor!
Turgenyev'in karakterlerini anlatış tarzına bayıldım. O kadar ki aslında bir boş gezenin boş kalfası olan Rudin'i hitabet yeteneğiyle herkesi etkisi altına aldığı bir ortamda görür görmez tanıyabilirim. Bir Rus gerçekçisi olarak "çekilen ilk acıları ilk aşka benzetmesine ve her ikisinin de bir daha tekrarlanmayacağına ve iyi ki de öyle olduğuna" dair düşüncelerini yüzde yüz benimsemesem de takdir edebilirim. Yine karakterlerinden birinin ağzından yazdığı şu cümleye gülerek katılabilirim: "Dünyada üç talihsizlik vardır bence: kışın soğuk bir evde yaşamak, yazın dar çizmelerle dolaşmak zorunda kalmak, bir de durmadan ağlayan ve böcek ilacıyla kurtulamayacağınız bir bebeğin bulunduğu odada uyumaya çalışmak!" :) Ya da şu düşünceye ne dersiniz: "Hiçbir şey çok geç gelen mutluluktan daha kötü ve incitici olamaz. Hiçbir şekilde haz vermez size, üstelik en değerli hakkınızdan, kaderinizi lanetleme hakkından yoksun eder sizi. Geç gelen mutluluk incitir insanı..."
İlk Aşk'ını yaşayan 16 yaşındaki Voldemar'ın aşık olduğu güzeller güzeli Zinayda'nın babasıyla olan ilişkisini fark ettiğinde hissettikleri ya da İlkbahar Selleri'ndeki aşk, bu uğurda verilen emek, ihanet ve yıkım döngüsü de kesinlikle okunmaya değer. Turgenyev'le iyi anlaştık, Babalar ve Oğulları'nı da okunacaklar arasına alabilirim o zaman.
Dostoyevski ile zaten iyi anlaşırdık. Ama Kumarbaz'ı okuyana kadar onun da bir kumar bağımlısı olduğunu, sarhoş bir baba ve hasta bir anne tarafından büyütüldüğünü, 1849 yılında bir komploya karıştığı iddiasıyla dört yıl kürek, altı yıl da adi hapse mahkum edildiğini, cezasını Sibirya'da çektiğini ve sık sık sara nöbetleri geçirdiğini bilmiyordum. Deha böyle bir şey demek ki, böyle bir hayat hikayesinden bile fırlayıp kendini gösterebiliyor. Bunlar kitabın arka kapağından öğrendiklerim.
Kumarbaz'da ise adı üstünde kumarbazlığın ve kumar bağımlılığının insanları maddi ve manevi olarak ne kadar sefil bir duruma düşürebileceğinden söz ediliyor. Dostoyevski bu romanında kendi deneyimlerinden ve gözlemlerinden yola çıkarak bir kurgu yaratmış. Aleksi İvanoviç'in kendi içinde yaşadığı tüm savaşımlar da yazarın bir zamanlar yaşadıklarından yola çıkarak yazdığı şeyler olmalı. Bir günde bitirebileceğiniz sürükleyici ve kısa bir roman.
Sırada okuduğum Hakan Günday romanları var. Ee, 11 gün boyunca şezlongda boş boş yatmadık herhalde! :) Deniz&güneş ikilisiyle aşk yaşayanlara sesleniyorum: bunların yanına dönüşümlü olarak kitap&müzik ve buz gibi bira eklerseniz hayat tadından yenmez, ona göre.. :)
Hepinize iyi hafta sonları...
2 yorum:
Turgenyev'in kitabını blogda tanıtmıştım. Beğendiğinize sevindim.
Mehmet Bilgehan Merki,
Görmemiştim ama yazınıza bakacağım en kısa zamanda..
Sevgiler..
Yorum Gönder