Budapeşte'de görülmesi gereken en önemli yerlerden biri Buda Kalesi ve çevresi. Buraya ulaşmak için iki alternatifiniz var. Eğer Chain Bridge'e yakın bir yerlerdeyseniz köprünün hemen Kale'nin bulunduğu yakasındaki füniküler ile Kale'ye çıkabilirsiniz. Ya da kırmızı metro hattının (M2) Szell Kalman Terminal durağında inip hemen önünden Kale'ye ring seferler yapmak üzere kalkan 16 numaraları otobüslere binerek şehrin neresinde olursanız olun yaklaşık 15 dakika içinde buraya varabilirsiniz.
1541'den 1686 yılına kadar Osmanlı hakimiyetinde olan Kale'yi daha sonra Avusturyalı Habsburg Hanedanı ele geçirmiş. İkinci Dünya Savaşı sırasında ağır hasar gören Kale ve çevresi büyük bir restorasyon sürecinden geçerek şimdiki haline ulaşmış. Biz burayı gezmek için 20 Ağustos'u bekledik çünkü her zamanki gibi gittiğimiz yerin büyük bir festivaline denk geldiğimizi fark ettik. 20 Ağustos'ta Halk Sanatları Festivali'nin (Festival of Folk Arts) son günü olduğu için her yerde birbirinden renkli yiyecek ve el sanatları standı kuruluyor. En şenlikli yerin de Kale olduğunu öğrenmiştim, o yüzden gezimizi ona göre planladık.
(Tabi başıma şapka almadan çıktığım bu tek günde, akşam saat 17.00'de bile 44 derece sıcaklığı görmek biraz talihsizlik oldu. Gece 21.00'deki havai fişek gösterisini izlemeyi zar zor becerip tir tir titreyerek kendimi otele zor attım. Önceki günlerde de sıcak-klima dengesini pek sağlayamadığım için zaten üzerimde bir kırıklık vardı. Ama o akşam hem güneş çarpması hem de üşütme belirtileri göstermeyi başardım. Ilık duş ve ateş düşürücülerle biraz olsun kendime gelmeye çalışırken zalim kocam ise Hilton'un barında Macar şarapları tadıp purosunu içiyordu! İyi günde kötü günde mi? Peh! Erkek milleti değil mi işte, kötü günde anında satıyorlar şekerim.:) Neyse, ben notumu düştüm kara kaplıya!)
Yukarıdaki kolajda Kale'nin Kraliyet Sarayı'nın bulunduğu ana bölümünden fotoğraflar bulunuyor. Avlular oluşturan yapıların birçoğu çeşitli müzeler ve sanat galerileri olarak faaliyet gösteriyormuş. Hatta biz de iki tanesini hızlıca da olsa gezebildik. Macar Ulusal Galeri'sindeki Olimpiyat sergisi ilginçti ama diğeri hiç ilgimizi çekmediği için pek hızlı gezip çıkmışız, zira hiçbir şey hatırlamıyorum. :)
Kale kompleksi içindeki en önemli yerlerden biri de Matthias Kilisesi. Yürüyerek beş dakikada gidebileceğiniz gibi yeniden ring sefer yapan otobüslere binerek de ulaşabilirsiniz. 1255 yılında Kral 5. Béla tarafından kurulan kilise, Kale'nin 1541'de Osmanlı hakimiyetine girmesiyle birlikte camiye dönüştürülmüş ve Osmanlı, zaferini burada kutlanmış. O yüzden içinin Doğulu bir atmosferi olduğu söyleniyor, ama din turizmi ilgimi çekmiyor biliyorsunuz, girip bakmadım o yüzden. Ama mimarisi hoşuma gitti. Kilise, adını iki evliliğini de burada gerçekleştiren Kral Matthias'tan almış. Önündeki avluda bulunan heykel ise ilk Kral St. Stephen'a ait.
Kale'nin her yerinden manzara harika, çünkü yapıların tamamı en tepede yer alıyor. Ama Fisherman's Bastion (Balıkçılar Burcu) adı verilen yapının üstünden en iyi manzaraları yakalayabileceğiniz söyleniyor. Matthias Kilisesi'nin hemen yanında yer alan ve ünlü Macar mimar Frigyes Schulek'in imzasını taşıyan bu burçlara da çıkmasak olmazdı tabi! Buradaki yedi kule 896 yılında buraya gelip yerleşen yedi Macar kabilesini temsil ediyormuş. İsmi ise Ortaçağ'da şehrin bu uzantısını korumakla yükümlü balıkçılar yüzünden böyle kalmış. Sağ altta kulelerin kemerlerinin altındaki gölgelerde son demlerini yaşayan ben varım.:) Kabus gibi bir sıcaktı yahu! Ağustos ayında Roma'da da sabahtan akşama kaç gün gezmiştik ama fenalık geçirmemiştik doğrusu. Sıcaktan bu kadar şikayet ettiğim başka bir yer olmadı şimdiye kadar!
Eveeet... Biraz daha gölge bir yerde oturup harita inceleyelim bakalım, eksik bir yer kalmış mı?
Tamamdır, kalkabiliriz, eksik yok! Kale bölgesini tamamen bitirmişiz. Son olarak size festivalden de birkaç stant görüntüsü bırakıp kaçıyorum. Ne güzel stantlar (Amerikalı turistlerin etinden sütünden faydalanılmayacaksa sırf sergilenmek için neden oraya getirildiğini anlamadıkları bir Macar ineği bile vardı bir stantta!), ne harika yemekler vardı ama sıcaktan ne kadar tadını çıkarabildik bilemem. En azından siz bu renkli görüntülerin tadını çıkarın.
Sırada ne olsa acaba? Peşte tarafına mı geçsek? Yoksa Tuna Nehri üzerinde tura mı katılsak? Ya da biraz ara mı versem? Durun biraz düşüneyim..
1541'den 1686 yılına kadar Osmanlı hakimiyetinde olan Kale'yi daha sonra Avusturyalı Habsburg Hanedanı ele geçirmiş. İkinci Dünya Savaşı sırasında ağır hasar gören Kale ve çevresi büyük bir restorasyon sürecinden geçerek şimdiki haline ulaşmış. Biz burayı gezmek için 20 Ağustos'u bekledik çünkü her zamanki gibi gittiğimiz yerin büyük bir festivaline denk geldiğimizi fark ettik. 20 Ağustos'ta Halk Sanatları Festivali'nin (Festival of Folk Arts) son günü olduğu için her yerde birbirinden renkli yiyecek ve el sanatları standı kuruluyor. En şenlikli yerin de Kale olduğunu öğrenmiştim, o yüzden gezimizi ona göre planladık.
(Tabi başıma şapka almadan çıktığım bu tek günde, akşam saat 17.00'de bile 44 derece sıcaklığı görmek biraz talihsizlik oldu. Gece 21.00'deki havai fişek gösterisini izlemeyi zar zor becerip tir tir titreyerek kendimi otele zor attım. Önceki günlerde de sıcak-klima dengesini pek sağlayamadığım için zaten üzerimde bir kırıklık vardı. Ama o akşam hem güneş çarpması hem de üşütme belirtileri göstermeyi başardım. Ilık duş ve ateş düşürücülerle biraz olsun kendime gelmeye çalışırken zalim kocam ise Hilton'un barında Macar şarapları tadıp purosunu içiyordu! İyi günde kötü günde mi? Peh! Erkek milleti değil mi işte, kötü günde anında satıyorlar şekerim.:) Neyse, ben notumu düştüm kara kaplıya!)
Yukarıdaki kolajda Kale'nin Kraliyet Sarayı'nın bulunduğu ana bölümünden fotoğraflar bulunuyor. Avlular oluşturan yapıların birçoğu çeşitli müzeler ve sanat galerileri olarak faaliyet gösteriyormuş. Hatta biz de iki tanesini hızlıca da olsa gezebildik. Macar Ulusal Galeri'sindeki Olimpiyat sergisi ilginçti ama diğeri hiç ilgimizi çekmediği için pek hızlı gezip çıkmışız, zira hiçbir şey hatırlamıyorum. :)
Kale kompleksi içindeki en önemli yerlerden biri de Matthias Kilisesi. Yürüyerek beş dakikada gidebileceğiniz gibi yeniden ring sefer yapan otobüslere binerek de ulaşabilirsiniz. 1255 yılında Kral 5. Béla tarafından kurulan kilise, Kale'nin 1541'de Osmanlı hakimiyetine girmesiyle birlikte camiye dönüştürülmüş ve Osmanlı, zaferini burada kutlanmış. O yüzden içinin Doğulu bir atmosferi olduğu söyleniyor, ama din turizmi ilgimi çekmiyor biliyorsunuz, girip bakmadım o yüzden. Ama mimarisi hoşuma gitti. Kilise, adını iki evliliğini de burada gerçekleştiren Kral Matthias'tan almış. Önündeki avluda bulunan heykel ise ilk Kral St. Stephen'a ait.
Kale'nin her yerinden manzara harika, çünkü yapıların tamamı en tepede yer alıyor. Ama Fisherman's Bastion (Balıkçılar Burcu) adı verilen yapının üstünden en iyi manzaraları yakalayabileceğiniz söyleniyor. Matthias Kilisesi'nin hemen yanında yer alan ve ünlü Macar mimar Frigyes Schulek'in imzasını taşıyan bu burçlara da çıkmasak olmazdı tabi! Buradaki yedi kule 896 yılında buraya gelip yerleşen yedi Macar kabilesini temsil ediyormuş. İsmi ise Ortaçağ'da şehrin bu uzantısını korumakla yükümlü balıkçılar yüzünden böyle kalmış. Sağ altta kulelerin kemerlerinin altındaki gölgelerde son demlerini yaşayan ben varım.:) Kabus gibi bir sıcaktı yahu! Ağustos ayında Roma'da da sabahtan akşama kaç gün gezmiştik ama fenalık geçirmemiştik doğrusu. Sıcaktan bu kadar şikayet ettiğim başka bir yer olmadı şimdiye kadar!
Eveeet... Biraz daha gölge bir yerde oturup harita inceleyelim bakalım, eksik bir yer kalmış mı?
Tamamdır, kalkabiliriz, eksik yok! Kale bölgesini tamamen bitirmişiz. Son olarak size festivalden de birkaç stant görüntüsü bırakıp kaçıyorum. Ne güzel stantlar (Amerikalı turistlerin etinden sütünden faydalanılmayacaksa sırf sergilenmek için neden oraya getirildiğini anlamadıkları bir Macar ineği bile vardı bir stantta!), ne harika yemekler vardı ama sıcaktan ne kadar tadını çıkarabildik bilemem. En azından siz bu renkli görüntülerin tadını çıkarın.
Sırada ne olsa acaba? Peşte tarafına mı geçsek? Yoksa Tuna Nehri üzerinde tura mı katılsak? Ya da biraz ara mı versem? Durun biraz düşüneyim..
2 yorum:
Çok güzel görüntüler. Festivale denk gelmeniz hoş olmuş! Grup halinde o dolmuş otobüslerle kaleye çıkarken (Türklüğümüz tutup) biletleri makinaya sokmamıştık. Şöförlerde aldırmıyor! Rehber halk da bazan yapıyor demişti.
(Elbette Tuna gezisi yapacaksınız, gece ise daha güzel olur)
(son söz: kocalara laf yok)
Mehmet Bilgehan Merki,
:)) Türklüğümüzü illa ki göstermesek olmaz zaten böyle bize göre fazla planlı, düzenli ve "normal" yerlerde..
Bu arada teessüf ediyorum: erkek dayanışmasının bu kadarına pes doğrusu! :)
Yorum Gönder