İkincikat'ı geçen sene de çok duymuştum. Hem Limonata hem de Disosya oyunlarını. Ama bir türlü fırsat bulup da gidememiştik ikisine de. Bu sene Limonata'nın son oyunları olduğunu ve Ekim ayından sonra oynamayacaklarını öğrenir öğrenmez aldım biletlerimizi 17 Ekim Çarşamba akşamı için. İkincikat Tiyatro'nun yeri Beyoğlu'nda. Eski bir Beyoğlu apartmanının ikinci katında. Adres Olivya Geçidi, Olivya Han, No:1. Tarif ise Mısır Apt.'nın karşısındaki Greyder'in olduğu ara sokakta bulunan Mandabatmaz kahvenin üst katı. Yerler numarasız. Küçük bir oda tiyatrosundayız. Tiyatroya çıkmadan Mandabatmaz'ın nefis Türk kahvesinden içmelisiniz (Twitter'da Ahmet Hakan'dan birkaç kez duymuştum, ilk kez denedim, bayıldım. Küçük tahta tabureleri olan minik bir sokak arası kahvesi, uzun uzun oturmalık değil ama Türk kahvesi molası için harika).
Neyse, oyuna gelmeden önce bir hatırlatma daha. İkincikat biletlerini Biletix'e gereksiz komisyonlar ödeyerek alabileceğiniz gibi gişeyi arayıp telefonda kredi kartıyla da alabiliyorsunuz. Biz öyle yaptık. Girmeden önce biletlerimizi teslim aldık ve en öndeki sandalyelerden ikisine kurulduk. Uyarayım, bundan sonra oyunu anlatıyorum!
Önce bir magazin programında Müge (Banu Çiçek Barutçugil) adında bir yazarın sözüm ona tanıtımı yapıldı. Sonra her yere fotoğraflar saçılmış bir salonun kanepesinde oturan üzgün bir kadın gördük. Aynı evden yazarın da çıkmasıyla öğrendik ki o kadın yazarın annesi. Ailesinde yaşadığı travmatik olayları unutmaya çalışan, reddeden bir zihne sahip, mutsuz bir kadın, bir anne... Deniz Türkali, bu hasta ve depresif Özlem Hanım rolünü çok başarılı canlandırmış. Daha sonra başka bir dairede tekerlekli sandalyeye bağlı Ege (Tevfik Şahin) ve sevgilisi Koray (Barış Gönenen) ile tanışıyoruz. Mutlu görünüyorlar. O da ne? Müge, Ege'yi ziyarete geliyor. Evine çeki düzen verip, biraz öğreten abla pozları takınıp, kontrollü tavırlarıyla Ege'yi biraz da sinir edip gidiyor. Meğer bunlar abla-kardeşlermiş. Hatta bir de seneler önce hiç haber vermeden, aileyle bağlarını tamamen kopararak aşık olduğu kadının peşinden Paris'e giden küçük, sorumsuz, deli dolu bir kardeş daha var bu ailede: Melih (Sezgi Mengi). Büyük aşkı tarafından terk edilince "hadi bir dönüp bakayım, bizim oralarda durumlar nasıl" diye hava değişimi tadında dönüp gelmiş ve ailenin durumuna turist kadar yabancı Melih. Ama o da ailenin bir parçası en nihayetinde. Babamız eksik değil mi? Baba çoktan başka bir kadın için Özlem Hanım'ı terk etmiş, onu oyunda görmüyoruz bile. Karakterlerimiz bunlar.
Ne yazık ki seçemedikleri bir gruba aitler,
O grubu sevme zorunluluğu ve şartlanması içinde yetişmişler,
İstemeseler de kendilerine biçilen rollere razı olmuşlar,
Kimi zaman gönüllü olarak kaldırabileceklerinden fazlasını üstlenmiş ama kimseyi memnun edememişler,
Grup üyelerini kendi doğrularına uygun olmadıkları için hayal kırıklığına uğramışlar,
Yargılamışlar, çatışmışlar, savaşmışlar, kopmuşlar...ama aslında hiçbir zaman tam anlamıyla kopmayı becerememişler,
Kafalarında büyük beklentiler yaratmışlar,
Ve elbette büyük hayal kırıklıkları yaşamışlar...
Fazla söze gerek var mı? Onlar bir aile. Toplumun küçük ama dev birimi. İçinde kopan fırtınalar , yaşanan travmalar ve sancılar da devasa boyutlarda. Yine de bunları atlatmak için de sevgi ve hoşgörü içinde birbirlerine tutunmak dışında çıkar yolları da yok.
Oyuna bayıldım. Oyunculara ayrıca bayıldım. Yazarı Sami Berat Marçalı'nın ise 1987 doğumlu olduğunu öğrenince metnin derinliğine bir kat daha hayran oldum. 24 Ekim ve 31 Ekim'de son oyunlarını oynayacak Limonata'yı mutlaka izlemelisiniz. Bir de uyarı: selpaklarınız yanınızda hazır olsun mutlaka!
Şimdiden iyi seyirler...
2 yorum:
Limonata oyunu harikaydı.Geçen sene gidenlerdenim.Ben de bloğumda yorumumu yayımlamıştım.
İkinçikat 'ı bir yere not edin derim.Sami Berat Marçalı'nın daha bir çok oyunu ikinci katta sergileniyor.İnceleyin derim.
Mahmutun güncesi,
Evet, Disosya da aklımda bayramdan sonrası için..
Sevgiler..
Yorum Gönder