Ve artık Havana'dayız. İlk gün sadece gece otele yerleşip uyumak için geldiğimiz bu şehri keşfetme zamanı. Hem de Santiago iptal olduğu için bir gün daha fazla kalacağız burada.
Havana bir zamanlar Amerika'nın en önemli kalelerinden ve Batı dünyasının en önemli limanlarından biriymiş. Şimdi ise Küba'nın ekonomik, siyasal ve kültürel merkezi konumunda. Nüfusu yaklaşık 3 milyon. Bizim buradaki ilk durağımız ise daha önce de bahsetmiş olduğum üzere Atamızın büstü. Ancak bundan sonrasında kronolojik sıra olmayacak. Kendimizi akışa kaptırıp gideceğiz, ona göre.
Önce en favorim olan meydandan başlayayım: Katedral Meydanı. Bir zamanlar bataklık olan bu alanı İspanyollar kurutmuş ve ilk su kemerlerini bu alana yapmışlar. 18. yüzyıla kadar son derece bakımsız olan bu alanda katedral ve çevresine barok evlerin yapılmasıyla meydan canlanmış ve güzelleşmiş ve Havana'nın en sevdiğim meydanı olmuş.:) Parke taşı döşeli bu meydandaki restorandan tüm gün dışarı yayılan müzik içinizi kıpır kıpır edecek. Bir de elbette fotoğraf çektirmek üzere yanınıza gelen yerel kıyafetli ve ilginç aksesuarlı kadınlar ve erkeklerle karşılaşacaksınız bol bol! Yani CUC'ları hazırlayın. :)
Meydanlar arasındaki ikinci favorim Plaza de San Francisco oldu. Buranın da bir köşesinde St. Francis of Asisi Kilisesi yükselirken diğer köşelerinde çok hoş heykeller ve şu an kurumsal amaçlarla kullanılan restore edilmiş eski binalar bulunuyor.
Gelelim bir diğer keyifli meydana: Plaza Vieja, yani Old Square, yani Eski/Tarihi Meydan. Binaları, heykelleri, kafeleri, müziğiyle yine canlı bir meydandayız. Burası tarihi 1587'ye uzanan şehrin en eski meydanı aynı zamanda. Ama yapıların görüntüleri o kadar da eski değil. Şehrin birçok arka mahallesinde haftada ortalama üç bina çöküyorken, turistik meydanlar ve ön planda olan çehresinde önemli restorasyon çalışmaları yapılıyor. O yüzden meydanların Avrupa'nın pek çok şehrindeki meydanları andırdığını söyleyebilirim. Arka sokaklar içinse aynı şeyi söylemek ne yazık ki mümkün değil. Meydana çıkan sokaklar nispeten iyi durumda, ama biraz daha içlere gittikçe gerçekten çok bakımsız binalarla ve altyapısız sokaklarla karşılaşıyorsunuz.
İşte tam da o sokaklardan birkaç görüntüyle Havana ile ilgili ilk yazıyı bitirelim diyorum. Hatta bir de yol boyunca kapısı açık duran evlerden birinin içerisine bakalım. Şahit olduğumuz ev içi manzaraları genellikle böyleydi Küba'da ve genellikle kapılar açık olduğu için çok fazla sayıda ev gördük diyebilirim. Bu penceresiz yaşamların çok basit eşyalarla süslendiğini göreceksiniz. Süslemek de doğru kelime değil aslında. Yalnızca ihtiyaç duyulabilecek eşyalar var evde. Yani birkaç koltuk, bir eski tip tüplü TV, birkaç mutfak eşyası, eski tip teypler, bir iki sehpa falan. Genellikle çoğu evin önünden geçerken göreceğiniz manzara elinde kumada ile TV karşısındaki sallanan koltukta oturan yaşlı insanlar, burnunuzun alacağı koku ise yoğun bir rutubet kokusu olacak. Evet, hüzünlü bir görüntü...
Sonraki yazıda sizi nispeten daha bakımlı bir cadde boyunca yürüterek Plaza de Armas Meydanı'na çıkaracağım. Orada bir de müze gezeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder