Panorama Efsanesi olarak bilinen İran kökenli Avusturyalı sanatçı Yadegar Asisi'nin The Wall adlı çalışmasına denk gelmişiz bu gidişimizde. Checkpoint Charlie'yi görmek için yolumuza devam ederken The Wall'ın girişini fark ettik. Açıklamayı okur okumaz içeri girmeye karar verdik. 15 metre yüksekliğe ve 60 metre uzunluğa sahip dev bir silindirin içine Soğuk Savaş döneminin Berlin'ini sığdırmış Asisi. Harika bir görüntüydü. Gündüzün uğultusu ve gecenin sessizliğiyle, duvar kenarlarındaki grafiti sanatçılarıyla, duvarın öte yanındaki ölüm bölgesiyle, gözetleme kulesi ve kaçış tünelleriyle, daha pek çok detayla yansıtmış içinden boylu boyunca geçen duvarla 28 yıl boyunca yaşamış olan şehrin görüntüsünü sanatçı.
150 kilometrelik Berlin Duvarı, komünist Doğu Almanya'dan kapitalist Batı Almanya'ya kaçışları önlemek için dahiyane (!) bir fikir olarak 1961 yılında bir gecede örülmüş ve 1989 yılında yıkılana kadar da varlığını sürdürmüş. Batı tarafı grafitilerle dolu olan Utanç Duvarı'nın Doğu tarafı ise kaçmaya kalkanların kolayca görülebileceği şekilde beyaza boyanmış. Üzerinde 186 adet gözetleme kulesi, pek çok kara yolu, tren yolu ve su yolu sınır kapısı bulunan Duvar'ı çeşitli yöntemlerle aşarak kaçmayı başaran 5,000 kişi olmuş. Ne kadarının bu uğurda telef olduğunu ise bilmiyorum, ama hatırı sayılır bir rakam olduğuna eminim!
Gelin şehrin nasıl göründüğüne Batı'da Kreuzberg'den Doğu'daki Mitte'ye doğru bakalım. İşte o yıllardaki Doğu-Batı bölünmüşlüğünün tam içindeyiz:
80li yıllarda Kreuzberg'de yaşamı olan Yadegar Asasi "geriye dönüp o günleri düşündüğümde, o zamanlar nasıl da normal bir şekilde yaşadığımızı fark ederek şoke oluyorum" demiş. Evet, insanlar Doğu'da da Batı'da da o Duvar'ın yanı başında ve Duvar'la birlikte yaşamayı öğrenmişler. Ama Duvar'ın kaldırılma kararının açıklandığı ilk bir saat içinde yüz binlerce insanın orada buluşarak bu ayrıma bir son vermesi de özgürlük özleminin açık bir göstergesi olsa gerek.
Asasi, ziyaretçilerinin kendi dillerinde istedikleri şeyi yazabilecekleri bir duvar da oluşturmuş. Tercihen "özgürlük" temalı mesajlar olmasını da belirtmiş. Yazmak istediğim “Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” olsa da oradaki gazlı kalemlerin bittiğini ve çantamdaki tükenmez kalemle yazmanın çok zor olduğunu görünce sadece "Ey Özgürlük!" yazabildim Nazım Hikmet yerine Zülfü Livaneli'nin kulaklarını çınlatarak.
Kişi başı 10 Euro vererek 2013 sonuna kadar bu deneyimi yaşayabileceğinizi unutmayın. Ve bence yolunuz oralara düşerse bu panoramayı mutlaka görün.
Bu arada biz asıl Checkpoint Charlie'yi görmeye gidiyorduk demiştim. O da ne ola ki diyenlere kısaca açıklayayım: o da Berlin Duvarı'ndaki sınır geçiş kapılarından biri. II. Dünya Savaşı bittikten sonra 1961'de Sovyet tankları ile Amerikan tanklarının duvarın karşılıklı iki noktasında birbirlerine meydan okurcasına 16 saat bekledikleri yer. Bir zamanlar Duvar'ın Batı yakasında Amerikan askerlerinin nöbet tuttuğu, şimdi ise turistik bir nokta haline gelmiş ve Amerikan askeri kılığına girmiş tiplerle para karşılığı fotoğraf çektirebileceğiniz yer. Yani göreceğiniz kulübe de tabela da orijinal değil. Bir zamanlar var olanı temsilen oraya yerleştirilmişler, haberiniz olsun. Ama Berlin'e kadar gitmişsiniz, tabi ki gidip görün burayı da.:)
Sırada Topography of Terror var. Fotoğraflarla, hikayelerle, çeşitli yazılı ve görsel araçlarla faşizmin yarattığı terörünün izlerini tüm şiddetiyle görebileceğiniz bir durak burası. Beklerim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder