14 Nisan Pazar gününü Beypazarı'na ayırdığımızdan bahsetmiştim. Ankara'ya 100 kilometre mesafedeki bu şirin kasaba beklediğimden çok daha güzel çıktı desem yalan olmaz. İlk olarak Hıdırlık Tepesi'ne çıkıp gezeceğimiz yerleri kuş bakışı görelim dedik. Burası Beypazarı'na tamamen hakim bir tepe noktası. O yüzden Beypazarı'nın restore edilmiş evlerini, dar sokaklarını ve boz tepelerini ilk önce bu noktadan görmeniz iyi bir fikir olabilir. Ayrıca burası arkanıza harika bir manzara alarak güzel bir Beypazarı hatırası fotoğrafı çektirmek için en uygun yerlerden biri.
Sonrasında arabanızı Beypazarı'nın simgesi olan havuç heykelinin bulunduğu meydandaki otoparka bırakabilir ve kendinizi birbirinden şirin ara sokaklara atabilirsiniz. Bu arada Beypazarı Türkiye'nin havuç ihtiyacının %50'sini karşılıyormuş. O yüzden adım başı göreceğiniz havuç suyu stantlarına şaşırmamanız gerek. Ama bir havuç suyu canavarı olarak Beypazarı'nın havuç suyu tat ve aroma bakımından Top 3 listemin üçüncü sırasında yer aldı. İlk ikisini merak ediyor musunuz? İlki Adana'daki Kazım Büfe, ikincisi evimizin altındaki Durak Büfe. :) Ama yine de gitmişken yolda bir bardak havuç suyu molası vermezseniz olmaz tabi.
İster okları takip ederek ister içgüdülerinizin rehberliğinde dolaşabilirsiniz bu minik kasabayı. Restore edilmiş ve yöresel yemekler yiyebileceğiniz bir restorana dönüştürülmüş Taş Mektep Binası'nın önünden geçtikten sonra kendinizi bir sürü yiyecek-içecek (Beypazarı kurusu ve havuca dair her şey başta olmak üzere), takı ve hediyelik eşya, örtü, vs satılan stantların ve gümüşçülerin arasında bulabilirsiniz. Herkesin kendi zevkine göre ufak tefek bir şeyler bulabileceği bu stantlar ve dükkanlar arasında İso'cum da kendi dükkanını bulmuş görüyorsunuz. :)
Bu arada biz yemek falan yiyemedik. bir önceki gün o kadar abartmıştık ki o gün tüm gün bir şeyler içip, çerez falan atıştırarak idare ettik. Ama Beypazarı'nın sarmasının, güvecinin ve 80 katlı ev baklavasının meşhur olduğunu söylemeden geçmeyeyim.
Sırada Yaşayan Müze var. Beypazarı'nda müzeye dönüştürülmüş pek çok konak bulunuyor. Halk Evi, Beypazarı Tarih ve Kültür Müzesi, Kent Tarihi Müzesi gibi. Biz de hepsinin içeriklerini öğrenip en ilgimizi çeken Yaşayan Müze'yi ve hemen yakınındaki Türk Hamam Müzesi'ni ziyaret etmeye karar verdik. 19. yy'da yapılmış Abbaszade Konağı'nın içinde bulunan Yaşayan Müze'nin her odasında Türk kültürüne ait farklı bir şey "uygulamalı" olarak ziyaretçilere sunulmuş. Bu "uygulama ve hikayeli anlatım" olayının kapıdan içeri adımınızı atar atmaz geçerli olduğunu unutmayın. Yoksa yerel kıyafetleri içinde "Başımıza neler geldi, duydunuz mu?" diye size doğru gelen kızcağıza "Yoo, kimse bize bir şey söylemedi!" gibi -meali "valla ben biletimi aldım, azimliyim gezeceğim; bu saatten sonra elektrik kesildi, su bastı, kapalıyız falan anlamam" olan- bir tepki verebilirsiniz. :)) Oysa ki kızcağız sadece karşılama için hazırladıkları bir mizansen hikayenin giriş cümlesini söylemektedir, ardından da "bir zamanlar bu köyde Karaoğlan diye bir delikanlı yaşarmış..." falan diyerek hikayesine devam edecektir. O an kıza ayıp olmasın diye karşısında gülemediğimiz ama sonrasında üç gün boyunca aklımıza her geldiğinde koptuğumuz ve İso sayesinde ailede nesilden nesle yayılarak duyulan bir sazanlık oldu bu yaptığım. Tarihe not düşülsün! :)
Neyse, sonuçta ebru sanatından Karagöz&Hacivat'a, kurşun dökmeden halı dokumaya kadar pek çok gelenek ve zanaati uygulamalı olarak da deneyimleyebileceğimiz bu tarihi konağı gezmek gerçekten çok keyifliydi. İçindeki sedirler, eski tip radyo, halılar, işli perdeler, gümüş ibrikler ve taslar ile o dönemin hayatını yaşatan bir yerdi burası.
Türk Hamam Müzesi'nde ise gelin hamamı, hamamda yapılan kına eğlencesi, damat hamamı, halvet gibi gelenekler, bu sırada giyilen giysiler ve kullanılan gereçler, külhan ve külhancının görevleri gibi hamam kültürüne ait pek çok şeyi görerek öğrenmiş olduk.
Her iki müzenin de düzenleniş şekline, müze mağazası konseptinde içinde satış yapılan stantların düşünülmüş olmasına, sergilenen her şeyle ilgili geniş açıklamalara ve en çok da buralarda çalışan pırıl pırıl yerel giysili genç kızlar ve erkeklerin yardımcı olma ve bilgi verme konusundaki şevklerine, güzel bir Türkçe ile ziyaretçileri yönlendirmelerine hayran oldum diyebilirim. Beypazarı umduğumdan fazlasını bulduğum, çok şirin bir turistik kasabaydı. "Budur! Demek ki biz de istersek yapabiliyormuşuz," dedim içimden ayrılırken. Yolu Ankara civarlarına düşen herkesin buraya da bir gün ayırmasını kesinlikle tavsiye ediyorum.
5 yorum:
yaklaşık 8 yıl yaşadım Ankara'da, ama bir türlü gitmeye fırsatım olmadı, güzel bir gezi yazısı olmuş..Ellerinize sağlık..
Şirin bir yer Beypazarı, ama asıl havalar ısınınca bağlar bahçeler içindeki lokantalarını tavsiye ediyorlar. Ben de henüz o kısmı görmedim, havaların ısınmasını bekliyorum gitmek için.
Hilal Akıncı,
En yakınımızdaki yerler en ihmal edilenler oluyor genelde.. Ben de üniversite boyunca Ankara'daydım, sonrasında da defalarca gittim ama Beypazarı'nı ilk kez bu gidişimde görebildim. Umarım bir fırsat yaratırsın sen de..
Sevgiler.
Füsun T.,
Eminim çok keyifli olur güzel havalarda. Bizim gittiğimiz hafta sonu da hava harika değildi. %50 güneşli, %50 yağmurlu ve rüzgarlıydı. Güya tedarikli gittik ama tedarikin hepsi arabada olunca tişörtle donarak gezdiğimiz zamanlar da oldu bol bol! O yüzden bence de açıkhavanın tadını çıkarabileceğiniz mevsim en iyisi.
Sevgiler.
Yaşayan Müze ve Türk Hamam Müzesi, ekibi olarak bu güzel değerlendirmelerinize layık olmaya çalışacağız...Yaşayan Müzeden ve Türk Hamam Müzesinden sevgiyle merhaba...
Muze Turk,
Sayenizde daha da keyif aldık Beypazarı'ndan. Ellerinize sağlık ve her şey için bir kez daha teşekkürler. Umarım tekrar yolumuz düşer oralara. İstanbul'dan sevgiler...
Yorum Gönder