Sezon Finali: Club Med Kemer

Bu senenin sezon finalini Club Med Kemer'de (30 Ağustos-08 Eylül arası) yaptık. Notlarıma geçmeden önce bu yaz toplam 28 gün boyunca deniz tatili yapmış olduğum için şükretmek istiyorum. Benim için o kadar önemli ki yaz tatili, vücudun serotonin salgılamasını sağlayan şeyler listesinde kendisinin yerini hiçbir şey tutamıyor. Sağlıklı, mutlu, İso'cumla baş başa, gözümüzü ve ruhumuzu güzelliklere bırakarak geçirdiğimiz bu harika tatiller için manevi sponsorumuz Evren'e teşekkürlerimi gönderiyorum. :) Umarım ömür boyu hep tadı damağımızda kalan güzellikte seyahat deneyimlerimiz olur. Ama ilk kez o kadar da tatile doymuş döndüm ki ağzımdan şu sözlerin çıktığına şahit olanlar var: "artık İstanbul'u özledim, evimi, akşam ne yemek yapsam ki demeyi, tüm gün çeviri yapmaktan belimin ağrımasını, Migros alışverişi yapmayı özledim,vs..." Panik yapmayın, geçer. İstanbul, her daim uyguladığı psikolojik şiddete rağmen aşık olunan sevgili gibi bir ay içinde haşatımızı çıkarıp, tatili, yazı özletir yine, kendisine güveniyorum.;)

Gelelim ilk Club Med deneyimimiz Club Med Kemer'e. Burası bir yetişkin tesisi. Bizi biliyorsunuz, yaz tatilinde aradığımız çocuk gürültüsü olmadan güzel deniz ve lezzetli yemeklerin tadını çıkarmaktır. Burada da rezervasyon yaptırırken ya da Internet yorumlarında yemeklerle ilgili harika şeyler duymamıza rağmen, denizle ilgili neredeyse hiç bilgi yoktu. Bir de en ön plana çıkarılan özellik sınırsız eğlenceydi! 


Şimdi size üç kategoride kısa bir özet geçeyim:

Denizle ilgili doğru düzgün bilgi, resim olmayınca beklentimizi düşük tuttuk ama inanılmaz güzellikte bir deniz karşıladı bizi. Kocaman bir koyun içinde üç ayrı plajı olan, balıklarla ve carettalarla birlikte yüzdüğünüz, turkuaz dahil olmak üzere mavinin her tonuna sahip muhteşem bir deniz. Mikail sağ olsun, Eylül başında sapıtmasaydı sürekli de çarşaf gibiydi ama orada olduğumuz 3-4 gün hava birden serinleyip, feci bir rüzgar da başlayınca deniz de dalgalandı tabi. Hatta neredeyse iki gün hiç giremedik. Sonrasında da soğudu gibi oldu.Ya da belki de ben soğudum, bilemiyorum.:) Denizin uslu hali ile deli hali arasındaki fark aşağıda: 

  
(Kendimize kişisel not: Bu arada bizde bu fırtına koparken Ankara'da ve İstanbul'daki ailelerimizde de ne fırtınalar kopuyormuş meğer. Hiç unutmayacağız bedenen orada olsak da aklımızın Durukuş ve Ankara'da olduğu o günleri. Neyse ki, her şey yolunda. Her yerde fırtınalar dindi an itibariyle.) 


Denizin çarşaf olduğu günler tercihimiz çimlerde, ağaç gölgelerinin yarattığı serinlikte yatmak olurken, sersem eden o serin esintiyle birlikte ben yarı gölge-yarı güneş, öğleden sonra biraz güneş derken yavaş yavaş İso'yu gölgede bırakıp öğle sıcağında bile güneşe çıkarak ancak ısınabildim! Eylül başında ve Kemer'de böyle bir havaya ilk kez şahit oluyorum. Eylül denizi sevgimi gözden geçirmem gerek. Bu arada yayılma potansiyelimizi nasıl buldunuz, hiç fena değiliz değil mi? Sahile de bir bavulla insek fena olmayacak sanırım. Bu arada "haberim yokmuş gibi çek, panpa" fotosu değil o benimki, İso'cum ilk kez fotoğraf konusunda takdirimi kazanacak bir hamle atıp haberim yokken çekmiş, hem de hiç de fena çekmemiş hani..;)


Yemeklere gelince... Yemeklerle ilgili çok güzel yorumlar duymuş, Tripadvisor'da mutfağının bir numara olduğunu görmüş, ciddi bir beklentiyle gitmiştik veee... hayal kırıklığına uğradık. Çeşit bol, görüntü iyi ama içerik cık, olarak özetlenebilecek cinstendi. Dişlerimi etlerin üzerinde bırakmamak için "kırmızı ete hayır" kampanyası başlattım kendi çapımda. Kızartmalar çok ağır ve yağ çekmişti. Tatlıların sunumu ve görüntüleri harika olsa da lezzetleri eh işteydi. Her gün tabağına bir kaşık kısır alan İso'cumdan gördüğüm kadarıyla biz dönerken hâlâ kısır yapmayı öğrenememişlerdi. Çaylar berbattı. Servisler çok temiz değildi. Ve bir sürü şey daha söylenebilir işte. Aç kalmadık elbet ama ben Club Med'i sürekli eski sevgilim Robinson ile kıyasladığım için (yapmamak gerek, çok ayıp! :)) pek çok yerde benden puan kaybettiğini belirtmem gerek. Ayıp mayıp, kıyaslama yapacağım işte, ama en sona kalsın.

Şimdi gelelim eğlence ve aktivite kısmına. Gerçekten de bu tesisin en güçlü olduğu alan burası. Neredeyse 24 saat hareket var. Gerçekten abartmıyorum. Milletin sabah altıda diskodan döndük, falan dediğine çok kez tanıklık ettik. Bizse diskonun yerini bile görmeden İstanbul'a döndük. :) Gece 23.30'da "bey, artık gidip uyusak mı, yarın sabah denizini, sporunu kaçırmayız" diyen 70'lik teyzeler gibi hissettim kendimi o çılgın partiden bu çılgın partiye koşan tipler arasında. Amfi şovlarının bile gece 23:00'de başladığı bir yer burası. Konsept partileri çok başarılı (white party, köpük partisi, vs). İster katılın ister katılmayın, insanın enerjisini, ruh halini yükselten bir tesis ve entertainment ekibi olduğu kesin. Sakin tatil meraklısı bizden bile böyle görüntüler çıktı hani, gerisini siz düşünün.:)


Aman Tanrım! Yukarıdaki kolajın altı sırasındaki fotoğraflardan ortadaki resimde gördüğünüz dansçı, benim sabahları dersine girdiğim step hocam! Çocukcağızı gece gündüz çalıştırıyorlar demek ayol.:P Bu arada ben de sürekli spor yaptım gibi bir hava yaratmış olmayayım. Üç gün derse girip, gitmeden önce sızlayan bademciklerim daha da feci bir hal alınca doktor (yani baba) tavsiyesine uyarak kendimi yormamaya karar verdim. Yine babamın tavsiyesiyle bol sıvı da aldım ama sıvıların içeriği doğru muydu emin değilim! Babam su, çorba, meyve suyu falan diyordu sanırım ama ben parasetamollerimi bira, rose şarap ve buzlu kokteyller eşliğinde tüketmeyi tercih ettim.Gördüğünüz üzere işime geldiği gibi algılamaya bayılırım! :)


Şimdi genel notlar ve biraz da karşılaştırma yapacağım:

Bir sürü konuda tesisi Robinson Club Çamyuva ile karşılaştırdım, çünkü her ikisi de Kemer'de yer alan, bu sene uzunca bir süre kaldığım, genellikle yabancıların tercih ettiği, her şey dahil yetişkin tesisleri. Ama bu benzer özellikleri dışında dağlar kadar da farklı tesisler. Alman ve Fransız zihniyetinin birbirinden dağlar kadar farklı olmasının etkisi de olabilir.

* Yemekler: Robinson muhteşemdi. Burası çok vasattı. Geçen seneye kadar burası da harikaymış, ama şeflerini Belek'te yeni açılan Club Med'e kaptırmışlar. Haberiniz olsun, o harika yemekler artık Belek'te demek ki.

* Odalar: Çok eski, bakımsız, minibarsız, balkonsuz. Yenileneceği de yok çünkü altı yılları kalmış kira kontratlarının bitmesine.  Ama temiz. Ve giysi odası gayet yeterli. Yine de Robinson burada da daha yeni ve üstündü.   

* Deniz: "Denizin altını görmek, şnorkelle izlemek istiyorum," diyorsanız ClubMed, "denizin altıyla ilgilenmiyorum, atın beni derin denizlere iskeleden, yüzeyim koyu lacivert sularda" diyorsanız Robinson. O yüzden bu noktada İso'yla ayrıldık. O birinci şıkkı, ben ikinciyi tercih ettim. 

* Plaj: Şezlong, şemsiye ve çim alanların kalitesi, genişliği, güzelliği, vs anlamında yine Robinson diyorum. Ahşap şezlongumda kitabımı ve içkimi koyacağım yer bile vardı orada, hey gidi günler hey... 

* Servis elemanları: En sevmediğim şeylerden biridir birbirlerine laubali şekilde hitap eden garsonlar, animatörler, temizlik elemanları, vs. Burada ise aralarında ağzı açılmadık küfürlerle konuşan pek çoğunu gördüm. Ay ben şok! Hiç hoşlanmadım. Ama geceleri masamızı hazır eden Mehmet Abimiz bir harikaydı. 


* Eğlence: Burası "çılgın" ve "her saat" rahat eğlence anlamında her yeri geride bırakır. Robinson'da ise eğlencede de "kalite" çok ön plandaydı. Herhalde kalitenin çok baskın olmaması gereken alanlardan biri de çılgın partiler olsa gerek, limitleyici etkisi oluyor çünkü. Burayı eğlence anlamında daha başarılı bulduğumu söylemeliyim. Özellikle de bir "singles club" olarak. Ama şu plajdaki sulu şakalar olmasa daha mutlu olabilirdim hani! Tanıtım videolarında da görürsünüz: uyuyanların üstüne oyuncak örümcek ya da ıslak havlular atıp, uyanınca su, buz kovası falan boşaltmak, yakalayıp havuza atmak, vs falan gibi şeyler öğleden sonra saat 15:00'ten itibaren cin gibi uyanık ve tetikte kalmama neden oldu. Bildiğin gerildim yahu, paranla eziyet bu olsa gerek!

* Singles Club: Eğer kız kıza, erkek erkeğe gideyim, gönlümce takılıp, belki biraz da flört edeyim diyorsanız kesinlikle burası. Biz bile bara içki almaya giderken parmağımıza alyansımızı takıp gitsek mi diye düşünüyorduk! Robinson'daki "guten morgen"ların %80'i gerçekten "guten morgen"dı. Oysa buradaki "bonjour"ların %80'i sadece bir "bonjour" değildi. Birçoğu (şimdinin çocukları bilmez) eskilerin "slm, asl?"si manasındaki bonjourlardı. :) O yüzden kıpır kıpır, fıkır fıkır yaşlarda ve modlardaysanız burası. Daha sakin takılayım, keyifli sohbetler, belki de akşamları partilerde biraz flört, ama olsa da olur olmasa da, diyorsanız Robinson. Tabi yaşayanlardan fikir almanız daha doğru olabilir, benimkiler sadece gözlem. 
  
Sonuç olarak, her kategoriye bakıp zevkleriniz doğrultusunda size uygun olan tesisi az çok belirleyebilirsiniz. Her ikisini de öneriyorum, her iki tesisten de çok mutlu ayrıldım. Ayrıca tatilin kötüsü olmaz. Sağlıklı ve İso'cumla geçirilen bir tatil ise her zaman primadır! :)





Hiç yorum yok: