Pazar öğlen İso'cumla birlikte attık kendimizi İstiklal'e. Sanat dolu bir gün geçirmeye karar vermiştik ve ilk iki durak Bienal'in Beyoğlu'ndaki durakları olsun dedik. Dolayısıyla önce Salt Beyoğlu'na uğradık. Burada toplam dört iş sergileniyor ve en etkileyici olanı da zaten girer girmez göreceğiniz dev enstalasyon. Arjantinli sanatçı Diego Bianchi'nin Ya Pazar Ya Ölüm isimli adlı bu çalışması günümüzün her şeyin alınıp satılabildiği piyasalarının absürd boyutlarda büyütülmüş hali denebilir. Bu dükkan vitrinleri veya sokak tezgahlarında yer yer değerini veya işlevini kaybetmiş ve dolaşımdan kaldırılmış metalar da bulunuyor. Aşağıda bunlardan bazı örnekler var. Bakalım bu pazar yeri curcunası içinde bizi bulabilecek misiniz? :)
Salt Beyoğlu'ndaki diğer bir ilgi çekici çalışma ise Amar Kanwar'ın Suç Mahalli adlı videosuydu. Gerçi tamamını izlemedik ama okuduğumuz açıklamaya eşlik eden görüntülerden yeterince anlam çıkardığımızı düşününce kalkabiliriz dedik. :) Sanayi tesislerinin köylülerin yaşamını ve doğayı, yeşili tehdit edişinin öyküsünü anlatmaya çalışmış sanatçı. Bu sıralar hepimizin bam teline dokunan bir konu ne de olsa. Elbette girişteki Halil Altındere'nin minik Güvenlik'i de mutlaka dikkatinizi çekecektir. O boyun bilinçli bir tercih olduğu da...
Sıradaki durak Arter. Burada çok daha fazla çalışma sergileniyor ve birçoğunu da gerçekten çok beğendik. Aşağıda burada gördüğümüz çalışmalardan bazı örnekler var.
Sol üst köşedeki yaratığı merak ediyor olmalısınız. Tanıştırayım: Kapıcı. Jimmie Durham bu ve benzeri heykellerinde doğal taşlar, metaller gibi malzemeleri kullanmanın yanı sıra çöpe atılmış, artık kimsenin işine yaramayan nesneleri de kullanıyormuş. Hemen yanındaki kasklar ve eldivenler ve duvara yansıtılmış video çalışması ise Hector Zamora'nın Maddesel Değişkenlik'i. Mimar Sinan Üniversitesi'nin modern binalarından birinin salonu kullanılarak 35 tuğlacının sürekli bir döngü halinde tuğlaları elden ele geçirmesini izliyoruz. Ayrıca bir şiiri de şarkı formunda söylüyorlar ki bu da dayanışma ruhu yaratıyor ve verimliliği artırıyor. Sağ üstte ve altta gördüğünüz çalışma adı üstünde: Trafik Kilit. Videosu da vardı. Ve geri kalanlar ise Basel Abbas ve Ruanne Abou Rahme ikilisinin video ve enstalasyon olarak sergiledikleri Tesadüfi İsyancılar adlı çalışmasına ait fotoğraflar. Oda biçiminde sergilenen bu çalışmada gezinirken ve kahramanların sonuçsuz yolculuklarını izlemekten keyif alacaksınız.
Ama sanırım Arter'de en favorim olan iki tane eser var. Bunlardan biri aşağıdaki kolajda fotoğraflarını göreceğiniz Zaman Takası adlı çalışma. Jose Antonio Vega Macotela'nın bu çalışması beş yılda tamamlanıyor. Meksiko'daki bir hapishaneye giden sanatçı beş yıl boyunca her hafta mahkumları ziyaret ederek onlara zaman takası teklif ediyor. Yani o bazı işleri onlar için gerçekleştirecek, ama karşılığında mahkumlar da kendi malzemelerini, yaratıcılıklarını ve sosyal çevrelerini kullanarak onun için bir şeyler ortaya çıkaracaklardı. Örneğin, bir tutuklu sanatçıdan oğlunun ilk adımlarına tanıklık etmesini istemiş ve aynı üç saat içinde kendi hücresinde bulduğu sigara izmaritlerini toplayarak bir kompozisyon oluşturmuş. Ya da başka bir tutuklu sanatçıdan eski sevgilisini takip etmesini istemiş ve o süre içinde kendi de yeni sevgilisinin ve kendisinin saçlarını kullanarak hapishanenin masa oyunu biçiminde maketini yaratmış. Bayıldım.
Yine mutlaka izlemenizi önereceğim bir video çalışması da Angelica Mesiti'ye ait. Dört farklı dev ekrana yansıtılan ve biri ıslıkla taksisinde, biri yerel çalgısıyla ve değişik gırtlak yapısıyla Sydney'de bir sokak köşesinde, bir kör şarkıcı Paris metrosunda ve Kamerunlu bir kadın ise Paris'te bir açık havuzda kendi tarzlarında müzik yapıyorlar. Her biri kendi kültürünü o an içinde bulunduğu mekana yansıtırken adeta kendi dünyasına gidiyor. Vatandaşlar Bandosu adlı bu videoyu çok sevdim.
İki sergi bitirdiğimize göre artık bir yemek molası verebiliriz. Enerji toplayalım ki 18:30 seansında Blue Jasmine'i izleyeceğiz daha. Canımız hamburger çekince ve Tünel'e de yakın olunca aklımıza direkt Asmalımescit'teki Mano Burger geliyor. Severek yiyoruz efendim kendisini! :)
Karnımız tok, sırtımız pek. Artık istikamet Şişhane metro ve oradan da hooop Nişantaşı. Ama çıkışta öyle bir sergi ismi görüyorum ki İso'cum "burada fotoğrafını çekmezsem olmaz" diyor. Eh bu nadir anları kaçırmamak lazım. Tabi n'olur n'olmaz diye çekilen resimlere de bakmak lazım, zira İso'cumdur falan ama beni çektiği her fotoğrafta eli titrer kendisinin ve ben gün ışığında bile puslu bir siluet olarak kalakalırım! Neyse, aşktan, heyecandan olsa gerek, değil mi sevgili okur? :)
Nasıl olmuş ama? Yakışmış mıyım bu kapıya bakalım? ;) Minik bir şımarıklıkla sizlere veda ederken sağlıcakla kalın diyor, hepinize harika bir hafta sonu diliyorum. Önümüzdeki haftaya sanırım filmlerle başlarız ve harika filmler önereceğim size. O yüzden gözünüz burada olsun derim.
Not: Duman'ın diğer albümleri gibi Darma Duman albümünün de hastası olmak üzereyim. Aklıma gelmişken onu da paylaşayım dedim.
4 yorum:
Rotanızı sevdim :-)
Teşekkürler emili, biz de pek sevdik..:)
Gülşah Elpe,
Bir dahaki Beyoğlu turunda canınız hamburger isterse aklınızda olsun derim, pişman olmazsınız.:)
Yorum Gönder