Bu sene daha önceki yazımda belirttiğim üzere Portakal Çiçeği Karnavalı'nı görebilecek şekilde Adana'ya gitmeye karar verdik. Ama açıkçası pek de bir beklentimiz yoktu. Hatta ortama şöyle bir bakar, kaçarız kebaba diyorduk ki en son gece 10'da parkta klasik müzik dinliyorduk! Adana'da bu sene öyle görüntülere şahit oldum ki hâlâ şoktayım. Kadınlarıyla erkekleriyle sokağa dökülmüş bu kadar modern, neşeli, keyifli bir kalabalığın benzerine Türkiye'nin herhangi bir yerinde zor rastlayabilirsiniz. Portakal çiçeklerinin kokusu yaklaşık on gün önceki fırtınanın etkisiyle azalmış olsa da insanların coşkusu, üç güne yayılmış etkinliklerin (ama asıl günü Cumartesi'ydi) güzelliği görülmeye değerdi.
En baştan alayım. Ben Salı akşam Adana'ya gittiğim için karnaval karşılama komitesini göremedim elbette. Ama Cuma'dan itibaren gelen arkadaşlarım ve İso'cum havaalanında Karnaval gazetesi, Ezgi'nin şarkısı ve minik kaplarda ikram olarak verilen turunç reçelleriyle karşılandılar. Hoşluğa bakar mısınız? Gazetede etkinlik programı, haberler, son sayfasında şehir merkezinin haritası bulunuyordu. Ayrıca şehrin birçok yerinde üç ayda bir yayınlanan ve restoranlardan konserlere, şehirle ilgili bilgilerden haritaya kadar içinde bir sürü yararlı bilgi barındıran GoAdana rehberini de şehrin birçok noktasından ücretsiz alabilirsiniz. Ben torpilliydim, korteji izlerken bizzat rehberi hazırlayan ekipte bulunan arkadaşımla karşılaşıp, onun elinden aldım rehberimi.;)
Cumartesi Gazipaşa Bulvarı'ndan başlayıp İstasyon Meydanı'nda bitecek korteji izlemek için kaldırımda kendimize güzel bir köşe bulduk. Değişik kostümleriyle, şapkalarıyla, pankartlarıyla önümüzden gruplar geçmeye başladı. En göz alıcı olanların açık ara Ç.Ü. Güzel Sanatlar Tekstil Tasarım Bölümü olduğunu düşünüyorum. Fıstık gibi hatunların hem giysilerine hem de saçlarına hayran olduk.
Sonra bir ara cadıların arasında kaldık! Süpürgeleriyle, şapkalarıyla ve burunlarıyla bu cadılar hiç de korkutucu değillerdi. Hatta pek güleryüzlüydüler.:)
Sonra sırasıyla o kadar çok grup geçti ki önümüzden. Hepsi cıvıl cıvıl, kahkahalar eşliğinde, enerjimizi yükselterek, mendiller sallayarak, çiçekler atarak... Okullar, üniversitelerin çeşitli bölümleri, mezun grupları, Adanaspor taraftar grubu, Rotary ve Lions üyeleri, dernekler, STKlar, daha neler neler...
Bulvarın diğer yarısından geçen motorcuları ve Vosvoscuları yarım yamalak görebildik. Gerçi motorcuları daha sonra trafiğe kapalı Şinasi Efendi Sokak'ta motorlarını park etmiş halde gördük ama sayılmaz değil mi? Aşağıda sol altta Ayşe Arman'ı traktörün üstünde görüyorsunuz. Adanalı gazeteci olarak o da ailesiyle birlikte traktör üstünde korteje katılmıştı. Bugünkü yazısında da var. Bakın burada. Aşağıda ortadaki ALA grubunda ise Müge yürüyor.:) Zaten kortejde ya da sokaklarda ya da oturduğumuz yerlerde o kadar çok tanıdıkla karşılaştık ki. Ee küçük şehir, herkes yüz yıllardır arkadaş, o kadar ki anneler babalar bile tanıyor birbirini ve çocukları. Diğer çocukluk arkadaşım Müge ve eşiyle kaldırımda sohbet edip, çocuklarıyla balon savaşı yaparken, kortejde Ressamlar Derneği'yle birlikte yürüyen annesine el sallıyorsun mesela! Künefeciden çıkan Deniz ve ailesiyle künefeciye giren ailemiz birden on kişilik bir kokteyl sohbet grubuna dönüşüyor. Elimizde içkilerimiz eksik bir tek. Only in Adana! :) Bu arada biz TACliler niye yürümedik ki? Adımızın içinde Tarsus var diye mi? Ama çoğumuz Adana'dan gidiyorduk okula.. Seneye TAC mezunları yürürse ben de olurum içinde, şimdiden söylüyorum.
Ve şehrin üç ana bulvarını turlayan büyük kalabalık en son İstasyon Meydanı'nda toplandı. Burada Karnaval'a davet edilmiş Adanalı ünlülerin kısa ve öz konuşmalarının hemen ardından bizim kız Ezgi açılış şarkısını söyledi.:) Mendillerimizle ailecek kendisine eşlik ettikten sonra Gökçe konserine kalmadan kendimizi kebapçıya attık. Biraz enerji toplayalım da günün diğer yarısına geçelim dedik.
Adana'yla ilgili bir yemekler ve parklar yazısı daha gelecek, ama önce şu coşkuyla Karnaval'ı bir yazayım dedim. O yüzden yeme-içme önerilerimi merak edenler biraz sabır lütfen. Beklediğinize değecek ama. :)
Programa göre akşam 21.30'da Merkez Park'ta Çukurova Senfoni Orkestrası'nın konseri başlayacak, sonrasında da dilek fenerleri (ya da İso'cumun deyişiyle umut balonları ;)) uçurulacak yazıyordu. Gündüz gördüğüm bu harika kalabalığa rağmen yine akşamından fazla bir beklentim olmadan gittim diyebilirim parka. Çünkü Adana burası. Rahatına düşkün memleket. Gün boyu sıcakta yürüdüler, eğlendiler, coştular, tamam. Artık kebap, rakı, künefe eşliğinde yayılmaca zamanı değil mi? Hem klasik müzik dinlemek için ayakta parkta toplanmak da neymiş, diye düşünebilir insanlar demiştim. Ve Adana bir kez daha yanılttı beni. Akşam parktaki çimlerin üzerinde toplanan nefis kalabalığı, konser ortamını, müziği, ışıkları, dilek fenerlerinin güzelliğini görünce ağzımı kapatmakta zorlandım diyebilirim. Gerçekten beni gözü kapalı getirip bu parka atmış olsalar ve etrafımdaki herkes yabancı bir dil konuşuyor olsa çok rahatlıkla Avrupa'da bir açık hava etkinliğindeyim diyebilirdim. İnsanlar keyifle dans ediyor, klasik müzik dinliyor, sohbet ediyor, dilekler tutup gökyüzüne bırakıyor, açık havada, nefis kokular eşliğinde... Ne kadar özlediğimiz güzellikler bunlar. Ve insanlar ne kadar canla başla sahipleniyor aslında güzellikleri.
Veee uçtu uçtu dileklerimiz uçtu! :)
Bu fikri ortaya çıkaran, destekleyen, katkıda bulunan ve katılım gösteren herkese binlerce teşekkür etmek gerek. Halkın nelerden hoşlanabileceği ile ilgili dersler çıkarmak gerek. "Halk bunu istiyor" diye ahkam kesenlerin halkı hiç tanımadığını (ya da tanımanın işlerine gelmediğini) bir kere daha açıkça gördük. Klasik müziği de Gökçe'yi de dinlemeye gelen halktı, kızlı erkekli (!) yürüyen halktı, hiçbir taşkınlık olmadan sokakları gündüz ve gece coşkuyla dolduran da halktı. Dilek feneri uçuran polisler de halktı, peri kostümlü kızını elinden tutup parka getiren mütevazı ve muhafazakar giyim-kuşamlı anne-baba da halktı. Taraftar grubu da halk, biz de halkız ve keyifle bir arada olabiliyoruz işte, bu kadar! Elbette bir de kadın eli değen, kadın ağırlığı olan ortamların medeniyet seviyesini ne kadar yükselttiğine dikkat etmek gerek. Karnaval'da kadın etkisi hissedilir ölçüdeydi bana göre.
Adanalılıkla gurur duyan tiplerden değilimdir. Hiçbir yerlilikle gurur duymam. Doğum yerin seçebildiğin bir şey olmadığına göre memleket aidiyetinin gurur duyulacak bir yanı olmadığını düşünürüm. Ama bu yıl bu etkinliği gördükten sonra Adana'yla, Adana halkıyla gurur duydum. Yediğiniz bütün kebaplar ve içtiğiniz bütün şalgamlar helal olsun size Allahın adamı Adanalılar! :))
4 yorum:
:))
Hiç mütevazılığa gerek yok. Adanalı olmak bir ayrıcalık. Doğrusu bu.
Bu etkinliği birkaç gün önce TV haberlerinde görmüştüm. Başta adı güzel. Miss kokular eşliğinde sergilenen güzellikler şahane..
Sayende yakından görüp bilgilendim yine.
Ellerine emeğine sağlık İmgecim..
Sevgiler...
Ne kadar güzel, keyifli bir organizasyon olmuş. Geçen yıl haberim olmuştu benim de Ayşe Arman sayesinde. İnşallah bir sene bize de kısmet olur katılmak.
Havaalanında karşılama gerçekten güzeldi.Karnaval'a katılma olanağım olmadı.Pazar günkü arkadaşlarla toplantımızda yukarıda anlattıklarınızı anlattılar.Nasıl olsa sizden okurum diye düşünmüştüm ki daha öncede belirtmiştim.Belki gelecek yıl özellikle bunun için gider ve aktivitelerden faydalanırım.
Yazı için teşekkür ederim.
Zeugma,
:)) Hımm, demek ayrıcalık, tadını çıkaralım o zaman bakalım..;)
Seneye bekleriz sizi de ayrıcalıklar dünyası şehrimize efendim.:)
Özge,
Ertelemeyin, seneye gelin miniği de kapıp.:)Pişman olmazsınız, benden söylemesi..
Mahmutun Güncesi,
Rica ederim.. Beğendiğine sevindim, karnavalı kaçırdığına üzüldüm. Ama her sene daha da güzelleşerek devam edeceğini düşünüyorum. Bir seferinde mutlaka yakalamanı dilerim.
Sevgiler..
Yorum Gönder