Leziz Molalarda Bu Hafta

Geçen haftalarda blogu biraz boşladım, çünkü araya küçük bir Dubai kaçamağı ve annoşla biraz gezmece-tozmaca sıkıştırdım. Hal böyle olunca okuduğum, yediğim, içtiğim, gezdiğim, gördüğüm birikti elbette. Bir de artık İsocum'lu günler çok daha değerli, zira sayıları biraz azaldı iş güç nedeniyle. O yüzden her anının tadını çıkarmak lazım diyerek de buralara pek uğramadığım doğrudur. Dubai gezisi de zaten onun iş gezisine dahil olmaya karar vermemizle birlikte bir anda ortaya çıkan bir plandı (ki eylemlerimiz devam edebilir ;) ). Dün akşam İsocum'u yeniden yolcu edip de evde bir başıma kalınca blogumla buluşma zamanının çoktan geldiğini fark ettim ve geçtim bilgisayarımın başına. Haftaya son günlerde uğradığım leziz durakları anlatarak başlayayım dedim. 

Önce annemi trileçe ile tanıştırmak için Beşiktaş'a uğradık. Eski evimizin tam karşısında, Nüzhetiye Caddesi üzerinde yer alan Mom's Profiterol ve Trileçe'nin methini duyup deneyelim dedik. Minnak bir yer, gencecik ve çok tatlı iki çalışanı var ve trileçesi gerçekten çok lezzetli. Beşiktaş'ta pazara falan gittiğinizde aklınızda olsun derim. Tatlı dışında ev yemekleri, börekler ve zeytinyağlılar da var. Denemeye değer. 


Sonrasında biraz Çarşı turu yaptıktan sonra ikinci mola olarak bir "Beşiktaş'ta buz gibi bira molası" klasiği olarak The United Pub'a oturduk. İsocum da orada olduğumuzu duyunca tabi ki iş çıkışı koşarak yanımıza gelip bize katıldı. Buranın bira çeşitliliği ve servis elemanlarının biralar konusunda bilgili olup, sizi yönlendirmeleri bence en harika yönleri. Ortamı ve müzikleri de çok başarılı. Bir sürü açılış ve kapanış biralarımıza tanıklık yapmış olan bu mekanı nasıl daha önce yazmamışım bilemedim. Ayıp etmişim, zira bayılırız kendisine. ;) Dubai dönüşü güneşin tadını bir kez almış olan bendeniz tabi ki yine masanın en güneşli yerine kuruldum ve güneşi önce Leffe'lerle batırdık. Daha sonra İsocum'un favorilerinden dünyanın en eski bira imalathanesinin ürünü olan Weihenstephan biralarına geçiş yaptık. Dile kolay adamlar 1040 yılından beri bira yapıyorlar! Türklerin Anadolu'ya girmesinden bile önce diye başlayıp biraz Malazgirt ve Dandanakan geyiği çevirdiğimiz de doğrudur masada. ;)

  
Üç duraklı mini metronun açılışını biz de coşkuyla kutladık bu arada. Anında atlayıp Hisarüstü durağında indik (hat değiştirmek için bir kere daha para ödenen dünyanın ilk mini metrosunu açan böyyük şehir belediyemize sevgilerimizi (!) yolladık) ve en son herhalde on yıl önce falan gittiğimiz meşhur Doğatepe'de bir öğlen yemeği yiyelim dedik geçtiğimiz Pazartesi. Anneannemle de gitmiştik bir kez, bayılmıştı manzarasına, dolayısıyla yemeklerimizi yerken onu da bol bol anmadan edemedik annemle. Aramızda gibiydi küçük kadın. Doğatepe'nin yemekleri ve servisi gayet iyiydi bu arada. Tabi çok az masa doluydu, belki de ondandır. Ama hem kalamar ızgaradan hem Doğatepe kebaptan çok memnun kaldığımızı söylemeliyim. Fiyatlar ne ucuz ne pahalı diyebilirim. O manzara için değer. Metroyla birlikte aklınıza daha sık gelebilecek yerlerden olabilir. 


23 Nisan tatili bizim için bu yıl alışveriş günü oldu. İsocum'un takım elbise alışverişi için bir sürü sıkıcı erkek mağazası gezip yorulduktan sonra minik bir öğle yemeği molası için Teşvikiye'deki Sushi&Noodle House'a uğradık. MOC'a giderken önünden birkaç kez geçmiştim, ama büfe gibi minik bir yer sanıyordum. Meğer içerisi oldukça genişmiş. Dekorasyon olarak fazla beklentiniz olmasın. Londra'da Soho'daki salaş dim-sum'cıların ortamına sahip bir yer. Ama beklediğimden çok daha lezzetli sushileriyle beni mest etti diyebilirim. Evlere servisleri de varmış üstelik. Çok fazla çeşit var, hem sushi hem noodle hem de diğer Çin yemekleri olarak. Bundan sonra Nişantaşı'ndaki minik atıştırma molaları için yerim belli oldu sanırım. Tiyatro, sinema öncesi de gidilebilir. Fiyatlar sushi için bir servet ödemenizi gerektirmeyecek seviyelerde, makul. Deneyin derim. 


Cuma gününe ise Ankara'dan 23 Nisan tatili için İstanbul'a gelen İsocum'un kardeşi Zeyno'yla başladık. Nişantaşı'nda alışveriş turuna çıkmadan önce biraz sohbet edip, sabah kahvemizi içelim, biraz da enerji alalım diyerek Akaretler'deki Minoa'nın minik bahçesine oturduk. Kitaplarla dolu bir yer asla kötü olamaz, tezimi doğru çıkardı Minoa. Önce kitapları biraz inceledik. Bir sürü değişik çocuk kitabı da vardı bu arada, hemen aklıma Dido geldi. Onu da buraya getirmeliyim. Belki birlikte Durukuş'a bir şeyler seçeriz hem. Ben de seyahat kitaplarının arasına uzun uzun dalmayı ciddi biçimde düşünmekteyim. 

Çok zevkli, insanı mutlu eden, ruhu olan bir kafe burası. Bayıldım, sık sık ve herkesle uğramayı düşünüyorum. Hafif bir yemek ya da akşamüstü içkisi için de uğrayabileceğinizi hatırlatırım. Böyle yerler çoğalsın, n'olur!


Ve kapanışı Adana usulü yapıyorum: kebapla! ;) İsocum'un maç öncesi duraklarından biri olan, bizim de birkaç kez birlikte gittiğimiz, evimize çok yakın, mahalle kebapçımızdan da bahsetmezsem olmaz. Güler Ocakbaşı, bizim için tam da o işte. Canımız lezzetli bir et ya da fıstıklı kebap yemek istediğinde, yanına getirdikleri patlıcanlı meze, ezme salata, tulum peyniri, kaşarlı mantar ve sıcacık çıtır pide ile, belki -yok, yok kesin- bi küçük de alarak kırmızı et sefası yaşadığımız yerlerden biri. Hatta en rahatı. Yakında pijamalarımla gidebilirim, o derece. ;)


Bu kırmızı et meselesi mühim bu arada. Bu aralar unutkanlık başlayınca, eşyaları nereye koyduğumu falan hatırlayamayınca biraz kırmızı et ve B12'ye ağırlık verme kararı aldığım için bu dönem Güler'e de sık sık uğrayabiliriz gibi görünüyor. Gerçi doktor olarak babam ve ruhen ve bedenen beni benden iyi tanıyan İsocum'un teşhisine göre "içkiyi azaltıp, uykuyu artırırsam," sorun kalmayabilirmiş. ;) Benimse emin olduğum tek bir şey var: yaz yaklaşırken yeniden Jatomi'nin yolunu tutmalı ve Rafinera'ya üye olmalıyım. Bu gidişim gidiş değil yani. O yüzden önerilerimi not edin, ama hepsini birden yapmayın benim gibi. ;)

İyi haftalar. 

2 yorum:

Dlayra dedi ki...

Hafta sonu Akaretler veBeşiktaş civarlarında çok dolaştık ve United Pub'ın önünden geçtik. Dedim kocamı getirmem Lazım. Şimdi senin hissiyatını da okuyunca farz oldu artık 😉

Imge dedi ki...

Dilaracım kesinlikle götürmelisin, tam Biralay Bey'e göre bir yer. ;)