Öfke

Pek çok çeşidi olabilir ama bu kez Salman Rushdie'nin kitabı olanından bahsediyorum. Orta yaşlarına gelmiş, Hint asıllı felsefe profesörü Malik Solanka, akademik hayatın kısırlığından şikayetçi olduğu için üniversitedeki işinden ayrılır. Yarattığı bebekler ile bir TV programı yapmaya başlar ve bu bebekleri sayesinden bir anda büyük bir üne ve paraya kavuşur. Tabi hiç bayılmadığı popüler kültürün de bir halkası olmuştur artık. Dışarıdan bakıldığında Londra'da ideal bir yaşamı var gibi görünse de aslında cinnetin eşiğine gelecek kadar bunalmıştır. Cinnet getirmek yerine kaçmayı tercih eder ve karısına ve çocuğuna haber bile vermeden tek yön bileti alarak kendini New York'a atar. Burada da durum pek farklı değildir tabi, onu bu aşamaya getiren öfke çemberinin farklı bir haliyle sarmalanmıştır yine. Çünkü Malik Solanka'nın da dediği gibi "hayat öfkedir".  

Kitapta Solanka'nın New York'ta sil baştan kurmaya çalıştığı düzen üzerinden Amerikan toplumuna, Batı'nın tüketen, sömüren ve saldırgan düzenine karşı çok sert eleştiriler var. O anlamda felsefi bir roman olduğunu da söyleyebilirim. İlk basımı 2001 yılında yapılan romanda eleştirilen her şeyin günümüz dünyasında kat be kat arttığını ve müthiş bir öfke ve gerilimle yaşamanın, yaşamlarımızın bir parçası haline geldiğini kitabı okudukça fark edeceksiniz. 


Alıntılar

...Amerika sınırsız gücü yüzünden korku doludur; dünyanın öfkesinden korkar ve bu öfkenin adını kıskançlık olarak değiştirir...

...Yeni başlayan üçüncü milenyumda Amerika gençliğinin hayatı böyleydi işte. Olağanüstü güzel ve keskin zekalı bir kızın tamamen maddi gerekçelerle reddedilmesi, yürek meseleleri ya da en azından çiftleşme oyunu söz konusu olduğunda Amerikan standartlarının emlak fiyatlarından bile yüksek olduğunu kanıtlar nitelikteydi...

...Gerçeğe sahip çıkan güçsüz, yalanı savunan kudretli olduğunda güçlünün önünde eğilmek daha mı iyiydi? Yoksa kararlı bir tavırla direnen insan kendi içindeki daha derin gücü keşfedip despotu alaşağı edebilir miydi?...

...İnsanlar sevdikleri birine zarar vermekten, korktukları birine zarar vermekten daha az çekinirler. Çünkü insanlar acınası yaratıklar olduklarından, kendi çıkarları söz konusu olduğunda, sevgiyi oluşturan yükümlülükler zincirini kırmaktan çekinmezler; oysa korkuyu cezalandırılma endişesi oluşturur ve bu endişe insanı asla terk etmez....

...Kendini bir kez sattın mı, elinde alan tek güç fiyat konusunda bir miktar pazarlık etme gücüdür...

İyi okumalar.

Hiç yorum yok: