Geçen hafta Pazar günü saat 17:00'de baktım ki İsocum'dan hayır yok bu aralar, o zaman Işıl Abla'yla tiyatroya gideriz, dedim ve Cihangir'deki Bo Sahne'nin yolunu tuttuk. Oyunun adı Internette Tanışan Son Çift. Akasya AsılTürkmen ve Ozan Akbaba'nın oynadığı tek perdelik, eğlencelik bir oyun. Sanal alemin "gerçekliğini" sorgulayan, kadın ve erkeğin düşünce mekanizmaları arasındaki farkı esprili bir şekilde anlatan, klasik bir son ile de hikayeyi bağlayan oyun yaklaşık 80 dakika sürüyor. Nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz bile. Gülüp, eğlenip, hafifleyip çıkacağınız oyunlardan. Ben daha çok çıkışında mideme yumruk oturmuş gibi hissettiğim, ruhen ve zihnen insanı bunaltacak kadar sorgulatan oyunları (kitapları, filmleri,vs) daha çok sevsem de bunu da light & çıtır-çerez tiyatro niyetine izlemenizi öneririm.
Bu aralar gülmeye ihtiyacımız var herhalde, çünkü dün de Niyazi Gül Dörtnala'ya gittik. Ata Demirer, Demet Akbağ ve Şebnem Bozoklu isimlerini bir arada görüp de gitmemeyi düşünemezdik elbette. Profesör veteriner Niyazi Gül'ün Sultan Şahmerdan ve Rıza Kabakoz arasındaki hırslı çekişmeye alet edilerek normal akışında giden hayatının bir anda allak bullak olmasını anlatan filmin ilk yarısına bayılsak da ikinci yarıyı biraz daha absürtlük dozu yüksek ve yavan bulduk. Ama genel olarak izlediğimize pişman değiliz, bir daha olsa yine aynısını yaparız. ;)
Ata Demirer'in eskiden TV'de canlandırdığı karakterlerden biri olan Niyazi Gül'ü çok sempatik bir karakter. Demet Akbağ'ın canlandırdığı Sultan Şahmerdan'ı ise her işinde çok başarılı olduğunu düşündüğüm sanatçının ellerinde nefis bir tipe dönüşmüş. Şebnem Bozoklu'nun Hediye'si ise biraz karikatür bir tip olsa da kendisinin hastasıyız, eleştiremem kolay kolay. ;) Eğlencelik, tatlı bir film işte. İzleyin, gülün, sonuna doğru biraz sıkılın, geçin gidin işte. Özetle bu.
Gelelim son dönem okuduklarıma (ve okuyamadıklarıma). Bakarsın Bulutlar Gider oyunuyla birlikte kitaplarını almaya karar verdiğim Özen Yula'nın iki kitabı bir süredir elimde. Roman olan Hayat Bir Kere'yi zorlayarak da olsa yarıladım, ama bitiremedim. Böyle durumlarda daha fazla zorlamayıp, başka bir zaman tekrar denenmek üzere kitabı ilgili rafa kaldırırım. Yine aynısını yaptım. Öykülerden oluşan diğer kitap Tanrı Kimseyi Duymuyor'u ise çok severek bitirdim. Buraya kadar eğlenerek gelmiş olabiliriz, ama bundan sonrası gayet dokunaklı, düşündürücü ve ağır hikayelerden oluşuyor anlayacağınız. Tanrı'nın bile duymadığı seslerin sahiplerinin yaşadıklarına baktığınızda içinizin acıdığını, boğazınızın düğümlendiğini hissettiğiniz zamanlar olacak. Ama buna değer.
Alıntılarla bitireyim yazıyı...
* Halk her zaman zayıfa acıyıp güçlünün yanında yer alır; ikiyüzlüdür.
* Anadolu bazen Yalandolu'dur.
* Doğa öldürme üzerine kuruluydu. Hayvanlarla insanlar birbirlerini, bazen kendilerini öldürüyorlardı. Tanrı ise hepsini öldürüyordu. İnsanlar da çağın gereği Tanrı'yı yok ediyorlardı.
* Bazı hayvanlar ve insanlar yaşlanmadan ölmelidirler. Vücutları kendilerine ihanet etmeden, istedikleri an, istedikleri gibi hareket edebilme yetilerini kaybetmeden önce.
Şimdi bloga kısa bir mola veriyorum. Yarın sabah yolculuk var. En son 9 sene önce gittiğimiz Prag'da İsocum'la buluşacağım. Sonra dönüp, İsocum'u yeniden gönderip, evde bir badana-boya olayına girişeceğim. Bahara hızlı bir başlangıç diye buna derim ben. ;) O yüzden bir süre buralarda olamayabilirim.
Prag'la ilgili önerilerinizi dört gözle beklerim. Bu kez kültür ve tarih gezisi değil yeme-içme-şehrin sokaklarında boş boş dolaşma gezisi planlıyoruz bakalım. Blogda olmadığım zamanlarda da beni nerelerde bulacağınızı biliyorsunuz değil mi? Instagram için buraya, Twitter için buraya, Facebook için buraya beklerim. ;)
Görüşmek üzere!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder