Dubai: Yeme-İçme Durakları ve Genel Notlar

Her zamanki gibi yeme içme notlarıyla Dubai yazılarıma son veriyorum. Ama hissediyorum ki bu kezin bir son değil. En az bir Dubai gezisi daha yapmak isterim ileride bir zaman. Özellikle de çölü ve burada havalar soğuduğunda plaj keyfi yaşamak için.

Dubai'de daha çok expat'ların yaşadıkları bölge olarak bilinen ve gece ışıl ışıl, büyüleyici görünen Dubai Marina'dayız şimdi. Burası günün her saati güzel olduğunu tahmin ettiğim, mağazalar, restoran ve kafeler, insanların koşu ve yürüyüş yaptıkları bir gezinti parkuru ve oturma yerleri ile dolu güzel, nezih bir bölge. Ben ilk gecemizde gittiğimiz bu saatlerdeki görüntüsüne bayıldım!


Dubai yeme içme açısından çok bol alternatifin olduğu bir yer. AVM'lerde, sahil şeridinde ve oteller ve marina bölgesinde her mutfaktan her çeşit restoran ya da kafe sizleri bekler. Benim giderken tek bir amacım vardı: sabah-öğle-akşam Uzakdoğu mutfağına dadanmak! Gerçekten de sabah kahvaltıda dahi karidesli dim-sum yiyordum, sevgili okur. ;) Çünkü Shangri-La şehirdeki en iyi Asya usulü brunch'ı sunduğu iddiasıyla nefis şeyler hazırlıyordu sabahları. 

Burada güzelini çok az bulabildiğimiz Thai mutfağı benim favorilerimdendir. Japon ve Çin de bayıldıklarım listesinde ilk üçte yer alırlar. Dolayısıyla ben bunlar arasında araştırma yaptım ve ilk gecemiz için Marina'daki Pier 7'de bulunan Asia Asia'yı seçtim. Buranın Uzakdoğu yemekleriyle, ortamıyla ve nazik İngiliz garsonlarıyla on numara bir yer olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Verdiğim Zomato linkinden restoranın menüsünü, ortamını ve fotoğraflarını görebilirsiniz. Bizim o geceye ait fotoğraflarımız ise aşağıdaki kolajda. Yemek fiyatları nispeten makul görünse de içki fiyatları o kadar da makul değil. Bir şişe şarap ve üstüne alınan iki digestive içki için yemekten daha fazla para ödediğimizi söylersem ne demek istediğimi anlatabilirim sanırım. Yani biraz tuzlu (içki içiyorsanız), ama çok özel bir ortam ve yemekler için burayı tercih edebilirsiniz.   


İkinci gün zaten akşam 19:30 gibi Burj Khalifa'dan inip de havuz başında bir fıskiye şovu izledikten sonra saat itibariyle riske girmememiz gerektiğini düşünerek bulduğumuz en iyi konumda masaya sahip olduğu için Serafina'yı seçtik. İsocum bir pizza alırken bense aç olmadığım için sadece başlangıçlardan kızarmış kalamar seçtim. Minik bir şey geleceğini düşünmüştüm ki minik bir sepet dolusu kalamar gelince kendimi fosfor zehirlenmesinin kollarına bıraktım. Müzik eşliğindeki fıskiye şovlarını izlerken yemeklerimizi yiyip, İtalyan şarabımızı içip, sohbet ettiğimiz güzel bir akşam daha bitti böylece. Serafina artık İstanbul'da da var biliyorsunuz. Seçtiğim yemek çok da "İtalyan" sayılmazdı, ama İso'nun pizzasının tadına bakarak söyleyebilirim ki gördüğüm en iyi İtalyan değildi. Asla kötü değil, ama gözlerinizin kalp şekline dönüşmesini sağlayacak cinsten de değil. Ama yeri kesinlikle çok güzel, aklınızda olsun. 


Üçüncü akşam yemeği için Jumeirah Beach Residence (JBR) bölgesindeki The Walk adı verilen, bir nevi Kordon Boyu sayılan yeri görelim deyince atlayıp oraya gittik. Yine çok güzel restoranların olduğu, tertemiz ve geniş bir yürüyüş yolu, palmiye ağaçlarının ardında uzanan plajıyla keyifli bir bölge daha. Ama bir sorun var: buradaki restoranların hiçbirinde içki yokmuş. Genelde otel bünyelerine bağlı restoranlarda içki servis edildiğini biliyorduk, ama koskoca sahil şeridinin en piyasa yerinde de içki vardır diye düşünerek gelmiştik. Yokmuş. Yine de Londra'dan hatırladığımız lezzetleriyle Busaba Eathai'ı görünce "olsun canım, bu güzel yemekler ginger ale ile de gider," diyerek daldık içeri. O hafif tatlımsı Thai kalamarı yine bizi bizden aldı diyebilirim. Gerçekten nefis bir yer burası! Bir kez daha mutlu ayrıldık. 


Ancak orada yaşayan bir arkadaşımızdan aldığımız önerileri bu kez değerlendiremedik ne yazık ki. İkisini tercih etmeme nedenimiz de içkisiz yerler olmasıydı, belki burada içki servisi olmadığını bilsek onları denerdik. Neyse, bir dahaki sefere aklımızda olsun diyerek onları da buraya not düşüyorum: Thai mutfağı için Lemongrass ve Çin restoranı olarak Royal China. Japon mutfağı için de Raffles Dubai'nin içindeki Tomo'yu önerdi  aynı arkadaşımız. Ben bir dahaki gidişimiz için bunları denemeyi aklıma koydum bile. Belki siz de bir bilenden aldığım bu isimleri not etmek istersiniz. ;)

Bunlar dışında benim öğle yemeği molalarım genellikle aşağıda gördüğünüz gibiydi. The Cheesecake Factory'de cheesecake ve kahve, Sushi Counter'dan minnak bir sushi tepsisi, Caffe Nero'da buzlu kahve molaları ya da otelin havuz başında İsocum'u beklerken akşamüstü birası ve kuşlarla paylaştığım soslu fıstıklar. ;)


İlk gece saat 22:30 gibi otele yerleşir yerleşmez açılışı ve son gece JBR Walk'taki içkisiz yemeğimiz sonrasında buz gibi bir birayla kapanışı da yine Shangri-La'nın havuz başında yaptık. 


Özetle...

* Dubai hakkında birkaç yorumla özet yapacak olursam, genel olarak beklediğimden daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Klimalı ve bol trafikli ve bol AVM'li yaşam bana göre olmasa da geçici süre, çalışmak için gidenlerin burada nasıl yaşadığı hakkında bir fikrim oldu ve çok da yaşanabilir buldum. 

* Muhtemelen yazın kaçmak gerekir, çünkü Nisan ayında bile gündüz 35 derecelere çıkıyordu sıcaklık. 

* Her yer tertemiz; havaalanından taksilere, AVMlerden şehir içine kadar her yer. 

* Şortla, bikiniyle, mini elbiseyle istediğiniz yerde dolaşın, yan gözle dönüp bakan yok. Hizmet sektörü gayet gelişmiş, gözünün içine bakıyorlar, güleryüzlüler, yabancı-severler. 

* Kötü kokan yok. Hatta annemin bir arkadaşı "herkesin ama özellikle erkeklerinin arkasından mis gibi bir koku yayıldığını" söylemiş, annem de bana "İmge erkeklerin kokusuna dikkat et bakalım," diye tembih etmişti. İsocum'la birlikte bunun pek de iyi bir fikir olmadığına karar verdik. 3 günlüğüne gidip AVM'lerde erkek kokusu peşinde dolaşan Dubai sapığı olarak yakalanmak hoş olmayabilirdi zira.;) Ama şaka bir yana, o sıcakta, o kadar ortama girdim ve bir kişinin bile kötü koktuğuna şahit olmadım. Bizde Nisan ayında metroda bile burnunuza mukayyet olmanızın gerektiğini düşünürsek, önemli bir şey hani. 

* Yaşamak için de turist olmak için de pahalı sayılabilecek şehirlerden, ama Emir çölün ortasına "Batı medeniyetini" çekmek için o kadar şey yaptırmış, olacak o kadar elbette. ;)  

Eh, benden şimdilik bu kadar. Umarım Dubai notlarımı beğenmişsinizdir. Bir sonraki gezide görüşene dek hoşça kalın. Bol seyahatli, ağız tadıyla yemeli içmeli, güzel sürprizlerle dolu harika bir yaz bekliyor olsun hepimizi.  

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Bence cok dogru tespitlerle guzel bir Dubai notlari serisi! :)
Fazla betonlu, AVM'li ve yapay, ama ona ragmen ben de ayni sekilde yasanilabilir hissetmistim gittigimde... Cunku yesili ve denizi de cok guzel korumuslar + hosgoru yuksek. ^^

Imge dedi ki...

Elif Özgecan Çelik,

Galiba böyle hissetmemizde hem dediğin gibi hoşgörü yüksekliğinin hem de parayı bastırıp görgüsüzlük ve zevksizlik abideleri dikmek yerine her şeyi bir bilene yaptırarak göz zevkini tırmalamayan, aksine hoş gelen alanlar yaratmış olmalarının etkisi büyük.