Gezilmesi görülmesi gereken en önemli yerleri bitirdiysek ikinci derecede önemli yerlere geçiyorum. İkinci derece dediysem, daha az keyifli demek değil bu. Daha şehir ve doğanın içinde yerlerden bahsedeceğim. Buralara giderken Prag sokaklarında yürümekten de inanılmaz keyif alacaksınız.
Wenceslas Square (Vaclavske Namesti) ve aynı adı taşıyan kocaman bulvar, bunlar arasında en büyük alana yayılmış olanı. Bohemya bölgesinin başlıca azizlerinden Saint Wenceslas'ın adını alan meydanda yine onun anısına yapılmış bir heykel ve Ulusal Müze (Narodni Museum) binası bulunuyor. Buraya çıkan geniş bulvarın üstünde ise her türlü markanın mağazasını ve bir dolu oteli görebilirsiniz. Konaklama ve alışveriş için tercih edebileceğiniz bir bölge burası. Bir de şehrin en büyük tren istasyonlarından biri olan Hlavni Nadrazi buraya çok yakın; trenle günübirlik geziler yapmak isteyenlere duyurulur.
Mutlaka gezilmesi gereken yerlerden biri de Josefov adı verilen Yahudi Mahallesi. Eski Şehir'e çok yakın olan bu bölgede de binaların mimarisi, bira evleri ve değişik köşelerde karşınıza çıkan heykeller çok güzel. Sağ alttaki Kafka heykeli misal. Aynalardan yapılmış David Cerny heykeli ise asıl favorim olan (sol alt). Hamile bir kadın heykeliymiş aslında ve altına eğilip de başınızı altta bulunan deliğin içinden sokunca karnında siz varmış gibi görünüyormuşsunuz. Bense baştan çıkarıcı bir pozda duran dolgun bir kadın olarak algılamıştım heykeli. Hamilelik kutsalına dil uzatan bir yorum olmuş benimki. ;P
Yahudi Mahallesi olunca gezdiğimiz yer, ibadethane olarak da sinagog çıkıyor elbette karşımıza. Burada Old Synagogue olarak bilinen daha gösterişsiz, sade ve tarihi daha eskiye dayanan bir sinagog dışında bir tane de Klausen Synagogue bulunuyor ki, ben kendisini daha çok sevdim. Ama kiliseler, sinagoglar sizin olsun bana sokakları ve biracıları verin diyorum her zamanki gibi. ;)
Geçen seferki gidişimde görmediğim Dancing House'u görmek için son günümüz olan Cumartesi'yi bekledim. Çünkü hemen yakınlarındaki Naplavka Farmer's Market'ı da gezmek istiyordum. Siz de öyle denk getirebilirsiniz, çünkü nehrin kenarında bir sürü standın açıldığı nefis bir açık hava pazarı kuruluyor buraya Cumartesileri.
Fred and Ginger olarak da bilinen ve Prag'ın eski yapılarının arasında tüm modernliğiyle göze çarpan bu 'dans eden evi' görmelisiniz. Üst katında bir restoran ve içinde bir galeri var, onun dışında içi sadece ofislere ayrılmış durumda. İçine girmedik, sadece dışarıdan fotoğrafını çektik.
Palackeho Köprüsü'nü geçer geçmez nehir kıyısında kurulan Naplavka Farmer's Market'ta canlı çiçekten şaraba, organik ürünlerden cupcake'e, şarküteri ve peynirden biraya, ekmekten pastaya, makarna soslarından Hint körilerine kadar aklınıza gelebilecek her türlü yeme-içme standını gezebilirsiniz. Tabi alışveriş yaparak ve tatlarına bakarak. Yorulunca da nehir kıyısında bir bira molası sizi bekler. Ben güneşe oturup, günün ilk birasını küçük boy alayım lütfen. ;)
Zaten göreceksiniz ama yazmazsam olmaz dediğim bir durak da Barut Kulesi. Yapımına 1475 yılında başlanmış olan bu Gotik kule şehrin eski ve yeni kısmını birbirinden ayırıyor. 17. yy'da barutların saklanması için kullanılan kulenin, simya çalışmaları için kullanıldığı da biliniyor.
Geçer geçmez hemen yanındaki Municipal House'un ise hem binası görülmeye değer, hem de içinde kocaman, nefis bir konser salonu olduğunu bilmelisiniz. İsocum'un orada Mozart'ın Requiem'ini dinleyerek huşu içinde muhteşem bir akşam geçirdiği olmuştu ilk gidişimizde. Ben de kapanmadan yetişelim diye çıkışta onu kolundan çekiştirerek Seks Müzesi'ne götürüp, o huşuya turp sıkmıştım. :P
Bir de bu kez gitmediğimiz, ama geçen sefer gidip çok keyif alarak güzeller güzeli Prag'a tepeden baktığımız, sonra da yemyeşil bir ormanın içinden kıvrıla kıvrıla inen bir yoldan yürüyerek nehir kıyısına geldiğimiz Petrin Kulesi şehrin görülesi duraklarından. Prag'ın Eiffel'i sayılan bu kuleye isterseniz füniküler ile de çıkabilirsiniz. Ama mevsim bahar ise inişi doğanın içinden yapmalısınız kesinlikle. Biz 2006 yılının sonbaharında yapmıştık bunu. O zamandan kalma birkaç fotoğrafı aşağıda görebilirsiniz.
Bir önceki yazımda bahsettiğim yerleri ve buradaki durakları gezdiyseniz, Prag'ı bitirdiniz demektir. Yani gezi kontrol listesini tamamladınız demek istiyorum, yoksa şehrin sokaklarındaki güzellikler görülmekle bitecek gibi değil. Ama şimdi sizi şehirden birkaç saatliğine uzaklaştıracağım. Nereye gidiyoruz dersiniz? ;)
Fred and Ginger olarak da bilinen ve Prag'ın eski yapılarının arasında tüm modernliğiyle göze çarpan bu 'dans eden evi' görmelisiniz. Üst katında bir restoran ve içinde bir galeri var, onun dışında içi sadece ofislere ayrılmış durumda. İçine girmedik, sadece dışarıdan fotoğrafını çektik.
Palackeho Köprüsü'nü geçer geçmez nehir kıyısında kurulan Naplavka Farmer's Market'ta canlı çiçekten şaraba, organik ürünlerden cupcake'e, şarküteri ve peynirden biraya, ekmekten pastaya, makarna soslarından Hint körilerine kadar aklınıza gelebilecek her türlü yeme-içme standını gezebilirsiniz. Tabi alışveriş yaparak ve tatlarına bakarak. Yorulunca da nehir kıyısında bir bira molası sizi bekler. Ben güneşe oturup, günün ilk birasını küçük boy alayım lütfen. ;)
Zaten göreceksiniz ama yazmazsam olmaz dediğim bir durak da Barut Kulesi. Yapımına 1475 yılında başlanmış olan bu Gotik kule şehrin eski ve yeni kısmını birbirinden ayırıyor. 17. yy'da barutların saklanması için kullanılan kulenin, simya çalışmaları için kullanıldığı da biliniyor.
Geçer geçmez hemen yanındaki Municipal House'un ise hem binası görülmeye değer, hem de içinde kocaman, nefis bir konser salonu olduğunu bilmelisiniz. İsocum'un orada Mozart'ın Requiem'ini dinleyerek huşu içinde muhteşem bir akşam geçirdiği olmuştu ilk gidişimizde. Ben de kapanmadan yetişelim diye çıkışta onu kolundan çekiştirerek Seks Müzesi'ne götürüp, o huşuya turp sıkmıştım. :P
Bir de bu kez gitmediğimiz, ama geçen sefer gidip çok keyif alarak güzeller güzeli Prag'a tepeden baktığımız, sonra da yemyeşil bir ormanın içinden kıvrıla kıvrıla inen bir yoldan yürüyerek nehir kıyısına geldiğimiz Petrin Kulesi şehrin görülesi duraklarından. Prag'ın Eiffel'i sayılan bu kuleye isterseniz füniküler ile de çıkabilirsiniz. Ama mevsim bahar ise inişi doğanın içinden yapmalısınız kesinlikle. Biz 2006 yılının sonbaharında yapmıştık bunu. O zamandan kalma birkaç fotoğrafı aşağıda görebilirsiniz.
Bir önceki yazımda bahsettiğim yerleri ve buradaki durakları gezdiyseniz, Prag'ı bitirdiniz demektir. Yani gezi kontrol listesini tamamladınız demek istiyorum, yoksa şehrin sokaklarındaki güzellikler görülmekle bitecek gibi değil. Ama şimdi sizi şehirden birkaç saatliğine uzaklaştıracağım. Nereye gidiyoruz dersiniz? ;)
4 yorum:
Görmediğim çok farklı noktalar. Seninle yine görüşeceğiz Prag.
Bence de mutlaka görüşmelisiniz Mehmet Bilgehan Merki ;)
İmge bizi yemeğe götür:) Sanırım yeme içme tavsiyeleri geliyor, en sevdiğim:)
Beklenen yazı geldi Oğuz Çakır. Gelin yemeğe götürüyorum sizi bugün. ;))
Yorum Gönder