Prag'da Ne Yer, Ne İçeriz, Hatta Gitmişken Ne Alırız?

Prag'da en çok bira içeriz, baştan söyleyeyim, ona göre hazırlıklı olun. Pilsner Urquell, Kozel, Krusovice, Staropramen, Master denediğimiz Çek birası markalarından bazılarıydı. Favorilerimiz ise Kozel ve Staropramen'in dark biraları oldu. Öğle yemeği ya da ara atıştırması tadında bir sürü yerde bira molası verdik. Büyük olasılıkla siz de yapacaksınız - ve  yapın da. Gözünüze güzel gelen her yerde ünlü Çek biralarının tadına bakmadan dönmeyin. Ayrıca isterseniz Old Town Square'e çok yakın bir yerde bulunan Beer Museum'a uğrayıp, bira yapımı hakkında bilgi alabilir ve değişik biraları tadabilirsiniz. (Not: şehirde Gingerbread Müzesi'nden Absinthe Müzesi'ne, Seks Müzesi'nden İşkence Müzesi'ne kadar bin tane değişik müze var. İlginizi çekene dalın. Çoğu Old Town Square'de ve Kale yakınlarında, yerleri çok merkezi.)


Burada az çok ne bulacağımızı biliyorduk. Bol bol fırınlanmış domuz ve ördek eti, gulaş benzeri yemekler, bira, apple strudel. O yüzden üç gün üç gece böyle geçmez diyerek bir gün için Sansho planı yaptım gitmeden. Evet, Prag'a gidene önereceğiniz ilk yer olmayabilir, ama bence yemekleriyle, güneşin altına attıkları masalarında öğleden sonra uzun uzun oturup sohbet etme imkanı tanımasıyla dört dörtlük bir lezzet ve keyif deneyimi olarak hafızalarımıza yer etti burası.


İngiliz şefinin Asya mutfağına yaratıcı ve yenilikçi bir yorum katmasıyla ortaya çıkan yemeklerin hepsi nefisti. Aslında sadece akşamları tadım menüsü sunmalarına rağmen bize bir kıyak çekerek öğleden sonranın o abuk saatinde de bütün özel lezzetlerinden tadımlık getirdiler. Nefis bir somon sashimi ile başladık, sonra minik pofuduk ekmeklerin arasına koydukları mantar&et ile domuz göbeği&brokoli karışımlarını denedik. Ardından kuşkonmazlı salata ve en son da kuzu eti, pilav ve çıtır yengeçli nefis bir tabak geldiğinde zevkten dört köşeydik. Paul Day'in ve hepsi birbirinden tatlı garsonların ellerine sağlık diyorum. Prag'da hesap ne gelir diye de korkmanıza gerek yok, unutmayın. ;) 


Daha lokal bir yer önerisi isterseniz, adı üstünde Lokal'i vereyim size. Kendi biralarını da yapan, çok sevilen bir yer. Ambiyans sıfır, sürekli haldır huldur bir yemek ve bira getir-götürü ve insan uğultusu mevcut, içerisi han gibi tıkış tıkış masalar, florasan ışıklar, maç varsa televizyonlarda maç yayını! Ben gördüm, daha keyifli bir yerde bira içmek için kaçtım. İso'cum da sırf ben önerdim diye ben gitmeden önceki akşamlardan birinde bir şeyler atıştırıp biralarını denemiş. Beklentisiz deneyebilirsiniz. Sonuçta yerel birahaneleri aşağı yukarı bu ayarda yerlerden oluşuyor aslında. 


Bu kez yine sıfır ambiyans ama güzel "domuz dizi" yapan bir yer için bulduğumuz adresteyiz: U Hrocha. Harap bir giriş katı dairenin içine atılmış, tahta masalar ve minik bir bardan oluşan, her masası dolu yerel bir restoran burası. Domuz dizini gerçekten çok iyi yapıyorlar diye geldik, dedikleri kadar varmış. Ama servis falan bu işte: "buyurun, iki kişi dalın ve parçalayın" tadında. Yerel lezzet denemek için kesinlikle gidin derim. Ortamla ilgili beklentiniz olmasın, Anthony Bourdain'lık salaşlıkta . ;)


Yerel alternatifleri görünce turistik takılalım dedik. :P Charles Köprüsü'nün bir ayağında, aşağıda gözümüze çarpan ağaçlıklı ve parklı meydana bakan çok şeker bir restoran vardı. Son gece kendimizi oraya at'tık. Belki de şehrin en piyasa yerlerinden biridir. Biz 21.00'de ancak yer bulabildik ve 11.30'u geçerek kalkarken yerimiz kapıldı. Bence hem dış bahçesi, hem de daha soğuk havada gidecekler için iç mekanı çok sıcak, ilgili garsonları ve güzel yemekleri olan bir yer. Fiyatlar diğer bahsettiğim yerlere göre elbette daha yüksek, ama her yerde aşırı normal olduğu için yine korkmanıza gerek yok. Fırında ördek ve domuz kaburga denedik, her ikisi de harikaydı. Gün boyu biradan baygınlık geçirdiğim için ben şarap söyledim, ama minik karaf halinde getirdikleri şarap çok başarılı değildi. Yine de ortamını ve yemeklerini beğendim Cervena Sedma'nın.


Bir turistik akşam da Cafe Mozart'ta geçirdik. Jazz Boat  için fazla rahat davranıp da yer bulamayınca buranın caz gecesini deneyelim dedik. Siz siz olun gitmeden önce Jazz Boat'taki yerinizi mutlaka ayırtın. En aklımda kalan şey o oldu bu yolculuk dönüşünde. Burada çalan gruplar da çok çok iyi oluyormuş, benden söylemesi. Cafe Mozart'a gelince yemekleri ve ortamı keyifli olsa da, bize Astronomi Saati manzaralı bir masa ayırmış olsalar da, siz bence buraya caz gecesi için değil, nefis tatlılarından yemek için gelin. Caz gecesi pek işe yaramazdı açıkçası, ama keyifli bir akşamüstü geçirebilirsiniz yine de. 


Bunlar bizim bu turdaki duraklarımızdan bazılarıydı. İlk fotoğrafta gördüğünüz gibi nehir kenarında,Yahudi Mahallesi'nde, Wenceslas Bulvarı'nın başındaki sosisli ve bira satan büfelerde, Old Town Square'de, kısacası adım attığımız her semtte bira molası vermişizdir. O yüzden siz de Prag'ı içgüdülerinize göre yaşayın derim. Tatlı olarak apple strudel'den şaşmayın. Sokak tatlısı olarak da trdelnik'i deneyebilirsiniz. O da ne ola ki diyenler için Kuzey Güney dizisindeki makara diyebiliriz kısaca. :P İster toz şekerli, ister Nutellalı, karar sizin. 

Alışveriş olarak...

* Prag alışveriş için de güzel bir yer. Çek kristalinin yerindeyiz ne de olsa. Ev için dekoratif objeler alabileceğiniz gibi kırmızıya çalan siyah renkli granat taşından takılar da alabilirsiniz kendinize.

* Absinthe (%70 alkolüyle bir içkiden çok kireç çözücü olarak falan kullanılmalı bence ama siz bilirsiniz tabi) ve onlarca baharatın birleşiminden oluşmuş, gizli tarifi olan Becherovka Prag'a özel içkilerden. Dönüşte alabilirsiniz.

* El sanatlarının çok gelişmiş olduğu bir şehirdeyiz. Her yerde tahta oyuncakçılar, kuklacılar göreceksiniz. Kapın bir kukla kendinize.

Aklıma gelenler bunlar. Böylelikle bir masal defterini daha kapatıyorum. Artık araya sürpriz bir şeyler çıkmazsa sırada yaz tatilleri olur herhalde. Denizi, güneşi özleyenler el kaldırsın! ;)

Hiç yorum yok: