Ece Temelkuran'ın son romanı Devir ile ilgili yorumlarına çok güvendiğim iki arkadaşımdan iki tane yüz seksen derece farklı yorum duyduktan sonra "Hımm, kendim okuyup karar vermem şart oldu," dedim. Yoksa Düğümlere Üfleyen Kadınlar'a çok da bayılmadığım için pek yanına yaklaşmayabilirdim bu kitabın. Ama iyi ki de okumaya karar vermişim. Çünkü beş altı yaşlarındaki Ali ve Ayşe'nin ağzından yazılmış Devir'i gerçekten çok sevdim.
12 Eylül 1980 darbesinin hemen öncesinde, kutuplaşmanın had safhada olduğu, komşunun komşuyu gırtlaklayacak aşamaya geldiği, herkesin mutsuz ve sinir içinde olduğu günlerdeyiz. Ali, Seyranbağları'nın gecekondu bölgesinde yaşayan emekçi bir ailenin oğlu. Ayşe ise eski devrimcilerden (biri nispeten tatlı su devrimcisi olsa da), ama şimdi içleri yanarak olayları izleyen ve düzenli hayatlarının konfor alanının içinde kalan, yaşanan hukuksuzluklar ve faşizm karşısında öfke ve umutsuzluğa kapılan, devlet memuru bir anne-babanın kızı. Ali ve Ayşe'nin yolları Ali'nin annesi Aliye'nin Ayşelerin evine gündelikçi gelirken oğlunu da yanına getirmesiyle kesişir. Birbirleriyle çok iyi anlaşan bu iki arkadaş, aynı zamanda devrimin de bir parçası olmaya karar verirler. Nasıl mı? Mesela kelebekleri meclise sokarak ya da Kuğulu Park'taki kuğuları kurtararak. ;)
Ali ve Ayşe'nin gözünden kendi aileleri, Dev-Genç gibi devrimci ağabeyler ve ablalar, Tipitip sakızı kokulu eviyle Jale'anım Teyze gibi her devrin yanar döneri insanlar, mahalledeki diğer komşular, polis ve devrin ta kendisi gibi daha pek çok şey o kadar güzel anlatılmış ki.
Birkaç alıntı...
* Anneannem bir tepsi börek gibi gülüyor. Samim Abi atlar koşuyor gibi gülüyor. Ayla Abla, Heidi gibi gülüyor. Ama Jale'anım Teyze sanki sıra dayağı olurken öğretmen bir tek ona vurmamış gibi gülüyor.
* Bu ülke insanı her gece çaresizlik hissiyle uyutup, sabah da sana ait olmayan bir utanç duygusuyla uyandırıyor.
* Zamanın tozunu yutmadan zamanın içinden geçmek mümkün değil. Zaten mümkün olmasın da anasını satayım! Tavşan boku gibi yaşamaktansa öl daha iyi!
* Sakladığın sürece istediğin günahı işleyebilirsin. Burası Türkiye!
* Bu memleketin hastalıkları bizde de var Ali. Önce herkesin içinde taşlayıp, sonra kuytu köşede özür diliyoruz.
* O iki adam ezana uluyor diye köpeği dövdüler. Ama köpek ezanı bilmez, onlar bunu bilmedi. Köpek kadar bilmedi onlar.
* Sayfa 83-84'ü komple alabilirim mesela, Ankara'yı kazsalar dibinden ne çıkar anlatımı için. Ya da Aliye'nin bir araba dolusu polis dayağı yedikten sonra yine de hapishanedeki kadına turşu götürmesi aklıma kazınan sahnelerden.
Anlatmakla, alıntıyla olmaz. İlla ki okuyun derim. Yer yer boğazımı düğümleyen ve içimde buruk bir aşinalık uyandıran Devir için Ece Temelkuran'a buradan da teşekkür edeyim.
İyi hafta sonları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder