Evet hem tarz, hem lezzet, hem de mesafe olarak aralarında baya uçurum olduğu için başlık oldu bence. ;) Önce bu son gidişimizde Dubai'de denediğimiz nefis Thai restoranı Pai Thai'den bahsedeyim. Daha önce de demiştim, şehirde en sevdiğim yerlerden biri olan Souq Madinat içinde yer alıyor bu restoran. İçinden nehir geçen, restoranlara abra adı verilen geleneksel kayıklarla gidilen, gerçekten de binbir gece masallarını andıran bir yer burası. Otantik havasıyla sizi mest ederken içinde pek çok güzel restoran ve butik de barındırıyor. Ara sıra karşınıza çıkan Burj Al Arab da arka plan görüntülerine zenginlik katıyor. ;)
Biliyorsunuz sanat acıktırıyor. Biz de Art Dubai'yi gezdikten sonra akşam yemeğimizi Pai Thai'de yemek üzere attık kendimizi abraya. Uzakdoğu yemeklerine kafayı yediğimiz doğrudur. Burası da yediğim en iyi Thai restoranlarından biriydi diyebilirim. Dubai'de bayıldığım bir diğer Uzakdoğu restoranı için bakınız Marina'daki Asia Asia.
Karışık dim-sum tabağı ve karides cipsi ile açılışı yaptıktan sonra ikimiz de kendi klasiklerimize döndük. Tavuk köri, Hindistan cevizli pilav ve sarımsak soslu çıtır biftek. Hepsi de çok lezzetliydi. Maalesef rezervasyonumuz olmadığı için içeride yer bulabildik. Dışarıda yapay nehir kenarında daha keyifli olabilirdi bu havalarda. Ama içerinin de dekorasyonu, ortamı çok güzeldi. Ayrıca yemek üstüne birer kadeh de huzur dolu Uzakdoğu müzikleri eşliğinde dışarıdaki koltuklarda içmeyi ihmal etmedik. Bizim için çok keyifli ve leziz bir geceydi. Kesinlikle öneririm. Pai Thai'nin Zomato sayfasından çok daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
Gelelim İstanbul lezzet durağına. Çok methini duyarak gidip hayal kırıklığı yaşayarak döndüğümüz bir yer oldu Efruz. Gazeteci Serdar Akınan ve eşinin Çatalca'daki çiftliklerini kapatıp modern meyhane tadında açtıkları, çok özel lezzetlerle dolu bir yer bekleyerek gittik. Galiba beklentimiz fazla yüksekti, ama deneyimimiz de hiç özel falan değildi yahu! Ne demek istediğimi anlatayım.
Öncelikle yeri çok güzel. Sıraselviler'de bir otelin teras katı. İçerisi meyhaneden çok İstanbul manzaralı şık bir restoran görüntüsünde. İçeri girdik, loş ışıklar, beyaz kumaş peçeteli şık masalar, hafiften bir müzik falan her şey harika görünüyor. Arkadaşlarımızı beklediğimizi söyledik bizimle ilgilenen garsona. O sırada Serdar Bey bize hoş geldin demek için yanımıza geldi ve beklerken bize ekmek göndereceğini ve ortada zeytinyağının içinde duran biberli ezme karışımın mutlaka tadına bakmamızı söyledi. Gerçekten gecenin o bölümü en özel bölümüydü! Gelen ekmek de, o karışım da, Serdar Bey de harikaydı. Sonra her şey yok oldu! Nasıl mı?
Bizim ekibin tamamlanmasıyla birlikte bir anda masaya bir sürü meze geldi. Hepsi sıradan, deniz ürünlü olmayan mezeler. Aralarında aklımızda kalan bir lezzet yok. Ara sıcak söyleyelim dediğimizde durumun farkına vardık ki hafta sonu kafana göre sipariş vermek yokmuş, fiks menüymüş! Oo çok sert! Bize böyle bir bilgilendirme yapılmamıştı. Dolayısıyla ahtapot bacağı, kalamar ızgara falan söylemeyi beklerken kabaklı börek, kuru patlıcan dolması, vs gibi birbirinden alakasız ara sıcaklar geldi. Bu arada rakı olarak Mey ile yaşanan anlaşmazlık sonucu ellerinde sadece Beylerbeyi rakısı olduğunu söyleyerek onu getirdiler - ki bence kabul edilemez bir şey bu yeni sayılan bir "meyhane" için. Mikrofonun başına üç kadın şarkıcı geçip müziğe başladılar - ki bayılmadık bu duruma, çünkü birbirimizi duymakta zorlandık. Üstüne kocaman çupra ve levrek ana yemeklerimiz geldiğinde anlamsız bir tokluk yaşıyorduk zaten - ki bu da kabul edilemez bence meyhanede. Kısacası Vedat Milor'luk bir yer beklerken Cem Yılmaz'ın deyişiyle aç gurme Mehmet Yaşin'lik bir yere düştük. ;) Ha karşılığında ödediğimiz fiyat makuldu, ama yaşadığımız deneyim özel falan değildi. Ne aradığınıza bağlı olarak burayı sevebilir ya da sevmeyebilirsiniz. Biz bir daha gitmeyiz diye düşünüyorum.
Tabi tek derdimiz bu olsun. Ne de olsa böyle sıradan hayal kırıklıkları ya da beğenileri yazmaya utandığımız bir dünyada yaşıyoruz artık. Yeter ki ağzımızın tadı yerinde olsun.
İyi hafta sonları!
Biliyorsunuz sanat acıktırıyor. Biz de Art Dubai'yi gezdikten sonra akşam yemeğimizi Pai Thai'de yemek üzere attık kendimizi abraya. Uzakdoğu yemeklerine kafayı yediğimiz doğrudur. Burası da yediğim en iyi Thai restoranlarından biriydi diyebilirim. Dubai'de bayıldığım bir diğer Uzakdoğu restoranı için bakınız Marina'daki Asia Asia.
Karışık dim-sum tabağı ve karides cipsi ile açılışı yaptıktan sonra ikimiz de kendi klasiklerimize döndük. Tavuk köri, Hindistan cevizli pilav ve sarımsak soslu çıtır biftek. Hepsi de çok lezzetliydi. Maalesef rezervasyonumuz olmadığı için içeride yer bulabildik. Dışarıda yapay nehir kenarında daha keyifli olabilirdi bu havalarda. Ama içerinin de dekorasyonu, ortamı çok güzeldi. Ayrıca yemek üstüne birer kadeh de huzur dolu Uzakdoğu müzikleri eşliğinde dışarıdaki koltuklarda içmeyi ihmal etmedik. Bizim için çok keyifli ve leziz bir geceydi. Kesinlikle öneririm. Pai Thai'nin Zomato sayfasından çok daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
Gelelim İstanbul lezzet durağına. Çok methini duyarak gidip hayal kırıklığı yaşayarak döndüğümüz bir yer oldu Efruz. Gazeteci Serdar Akınan ve eşinin Çatalca'daki çiftliklerini kapatıp modern meyhane tadında açtıkları, çok özel lezzetlerle dolu bir yer bekleyerek gittik. Galiba beklentimiz fazla yüksekti, ama deneyimimiz de hiç özel falan değildi yahu! Ne demek istediğimi anlatayım.
Öncelikle yeri çok güzel. Sıraselviler'de bir otelin teras katı. İçerisi meyhaneden çok İstanbul manzaralı şık bir restoran görüntüsünde. İçeri girdik, loş ışıklar, beyaz kumaş peçeteli şık masalar, hafiften bir müzik falan her şey harika görünüyor. Arkadaşlarımızı beklediğimizi söyledik bizimle ilgilenen garsona. O sırada Serdar Bey bize hoş geldin demek için yanımıza geldi ve beklerken bize ekmek göndereceğini ve ortada zeytinyağının içinde duran biberli ezme karışımın mutlaka tadına bakmamızı söyledi. Gerçekten gecenin o bölümü en özel bölümüydü! Gelen ekmek de, o karışım da, Serdar Bey de harikaydı. Sonra her şey yok oldu! Nasıl mı?
Bizim ekibin tamamlanmasıyla birlikte bir anda masaya bir sürü meze geldi. Hepsi sıradan, deniz ürünlü olmayan mezeler. Aralarında aklımızda kalan bir lezzet yok. Ara sıcak söyleyelim dediğimizde durumun farkına vardık ki hafta sonu kafana göre sipariş vermek yokmuş, fiks menüymüş! Oo çok sert! Bize böyle bir bilgilendirme yapılmamıştı. Dolayısıyla ahtapot bacağı, kalamar ızgara falan söylemeyi beklerken kabaklı börek, kuru patlıcan dolması, vs gibi birbirinden alakasız ara sıcaklar geldi. Bu arada rakı olarak Mey ile yaşanan anlaşmazlık sonucu ellerinde sadece Beylerbeyi rakısı olduğunu söyleyerek onu getirdiler - ki bence kabul edilemez bir şey bu yeni sayılan bir "meyhane" için. Mikrofonun başına üç kadın şarkıcı geçip müziğe başladılar - ki bayılmadık bu duruma, çünkü birbirimizi duymakta zorlandık. Üstüne kocaman çupra ve levrek ana yemeklerimiz geldiğinde anlamsız bir tokluk yaşıyorduk zaten - ki bu da kabul edilemez bence meyhanede. Kısacası Vedat Milor'luk bir yer beklerken Cem Yılmaz'ın deyişiyle aç gurme Mehmet Yaşin'lik bir yere düştük. ;) Ha karşılığında ödediğimiz fiyat makuldu, ama yaşadığımız deneyim özel falan değildi. Ne aradığınıza bağlı olarak burayı sevebilir ya da sevmeyebilirsiniz. Biz bir daha gitmeyiz diye düşünüyorum.
Tabi tek derdimiz bu olsun. Ne de olsa böyle sıradan hayal kırıklıkları ya da beğenileri yazmaya utandığımız bir dünyada yaşıyoruz artık. Yeter ki ağzımızın tadı yerinde olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder