Floransa günlerimizden birini günübirlik San Gimignano keşfine ayırdık. Kişi başı 6,80 Euro ödeyerek otobüs terminalinden kalkan otobüslerle Poggibonsi'de aktarma yaparak ve yaklaşık bir buçuk saat içinde bu Ortaçağ kasabasına varıyorsunuz. Burayı yıllar önce yaptığımız turda da o kadar çok duymuştuk ki gözümüzde biraz fazla büyütmüşüz sanırım. Yani tamam, çok güzel korunmuş, orijinal pek çok kulesi ayakta, şarap bağlarının manzarasına tepeden bakan, taş evleri ve sokaklarıyla gezmesi keyifli bir kasaba burası buna lafım yok. Ama bu adamlar yarım saat mesafedeki Siena gibi bir güzelliğe sahipler, dostum! Kimse kusura bakmasın ama buranın Siena yanında esamesi okunmaz bence. ;)
Ama hakkını yemeyeyim tabi, hani İtalya'da korunmuş kültür-tarih-doğa üçlüsünden bol bol olduğu için biraz şımarıklık yapıyor olabilirim. Ve San Gimignano da onlar arasında görülmeye değer olan bir kasaba. Sadece "daha güzelini gördüm ki!" demek istedim hani. ;) (Bkz: Siena ve Pisa) Otobüsten indikten sonra şehre San Giovanni kapısından giriyorsunuz. Aynı adı taşıyan ana cadde boyunca dükkanlara bakarak ilerliyor ve üstteki kolajda gördüğünüz Duomo Meydanı'na geliyorsunuz. Yani şehrin ana katedralinin olduğu meydan. Yani en görkemli, en gösterişli meydan burası. Varın gerisini siz düşünün. ;)
Ara sokaklara dalmak yine çok keyifli. Hediyelik eşya ve deri dükkanları, sanat galerileri, küçük trattoria'lar ve şarap butikleri arasında geziniyoruz biz de. Eski şehir ve doğa iç içe. Kimi zaman şehrin kapılarından birinden dışarı adımınızı attığınızda sapsarı papatyaların arasında buluyorsunuz kendinizi. Bazen de mor salkımların altından geçerek yeniden şehrin sokaklarına dönüyorsunuz. Arada bir sürü küçük kilise, müze, çeşme falan da gözünüze çarpıyor. Duomo yakınlarındaki Tourism Information'dan bir harita alarak hepsiyle ismen tanışabilirsiniz. Ya da boş verip gördüğünüz kadarıyla yetinirsiniz. Biz ortaya karışık yaptık. Haritayı aldık ama içgüdülerimizle gezdik. ;)
Yemek molasını da içgüdülerimizle -ki oburluk içgüdümüz çok gelişmiştir- seçtik. Ve bu huzur dolu avluya bayıldık. Altına oturduğumuz ağacın altına süzülen güneş ışıkları, Pablo Neruda'dan Kediye Övgü şiiri, buz gibi bir şişe beyaz şarap, nefis ev yapımı makarnalar bizim için mutluluğun resmini oluşturan öğeler oldular o gün Quattro Gatti'de.
Uzun ve keyifli bir öğle yemeğinin ardından biraz daha turladıktan sonra otobüs saatine biraz daha zaman olduğunu görerek şarap bağları, zeytin ve galiba erguvan ağaçlarına bakan seyir terasına bakan barda birer kapanış şarabı da içtikten sonra şehre girdiğimiz kapıdan çıkarak Floransa'ya döndük.
Akşam 18.30 gibi Floransa'da olarak son akşamımızı oradaki sevdiğimiz duraklarda winery crawl yaparak geçirdik. ;) Ve ertesi gün Floransa'yı da geldiğimiz noktadan, yani Santa Maria Novella Tren İstasyonu'ndan ve yine doyamadan terk ettik. Neyse üzülmüyoruz, Hıdır ve İlyas bize orada bir ev ayarlıyor nasılsa. ;) Şimdi istikamet Bologna!
2 yorum:
İtalya gezimiz öncesi, bir rehber dostumuz burayı da gezi planına katmamızı istemişti. Ama programın yoğunluğundan denk getirememiştik. Belki sonra galiba...
Mehmet Bilgehan Merki,
Bizim de ilk turda sıra gelmemişti buraya. İkinci turda görülse de olur bana göre ayrıca. ;) Yazılarınızı okuyorum. Çok güzel ve detaylı yazıyorsunuz. Benim de sırada Bologna ve Venedik var ama haftaya şehir dışında olacağım için biraz daha bekleyecekler sanırım.
Sevgiler.
Yorum Gönder