Sanat Dolu Floransa

Roma'da iki gün geçirdikten sonra 2008 yılındaki gezimizde sadece bir güncük geçirebildiğimiz için tadı damağımızda kalan Floransa'ya geliyoruz. Bu kez üç gece burada kalacağız ve şehre doymayı umuyoruz. Bu arada 2008 yılındaki gezi notlarım için buraya ve buraya bakabilirsiniz. Santa Maria Novella Tren İstasyonu'nda indikten sonra yaklaşık 7-8 dakika içinde burada kalacağımız B&B'ye ulaşıyoruz. Locanda Il Salimbecco, merkezi konumundan, oda büyüklüğü ve sevimli rustik dekorasyonundan memnun kaldığımız ama gıcırdayan yatağı nedeniyle bilsem kalmazdım dediğimiz bir yer oldu. Neyse, akşamları yorgunluktan gıcırtı falan da duyulmayabiliyor aslında (ama ben ayak ağrım yüzünden genelde sabaha karşı bir saatte zırlayarak uyandığımdan sonrasında uyumamız zor oluyordu hani. ;) ).

Şehirden kareler ilk yazılarımda var. O yüzden bu sefer sanat notlarıyla karşınızda olacağım. Kilise, katedral işim olmaz diyenleri bile günde üç öğün istavroz çıkartacak kıvama getirebilecek güzellikteki Santa Maria del Fiore Kilisesi'nin güzelliğini gece ve gündüz defalarca izlemelere doyamadık. Yapımına 1296 yılında başlanan şehrin bu güzel Duomo'su 1436'da tamamlanmış. Rönesans döneminin en etkileyici Gotik yapılarından biri olarak gören herkeste hayranlık uyandıracağına eminim. Her santimetrekaresi ince işçilik adeta! 


Ama şehirde bizim için ulvilik anlamında bir numaralı yerin Piazza della Signoria (Senyörler Meydanı) olduğunu söylemeliyim. Böyle bir yerin varlığı bile hayallerin ötesinde bana göre. Palazzo Vecchio, önünde Michelangelo'nun David heykelinin kopyası, hemen yanında Neptün Çeşmesi, hemen karşısında o kemerli Loca içindeki birbirinden güzel heykeller, onların arasında huşu içinde oturan insanlar, içeri doğru dönünce Uffizi Gallery'nin avlusu, meydana yayılan bir klasik müzik sesi... Gerçek dünyaya ait olamayacak kadar güzel bir yer burası. Ve sadece oradaki heykeller, çeşmeler değil olay. Yüzlerce yıldır içe sindirilmiş, sahip çıkılmış müthiş bir kültür ve o kültüre saygı iliklerinize kadar o ruhu hissetmenize neden oluyor. "İstanbul dışında bir yerde yaşamak zorunda kalmayalım hiçbir zaman," diyen İsocum'un bile ilk kez "Burada yaşamayı isterdim," dediği bir yer Floransa. (Bana bakmayın, ben zaten İtalya'nın her köyüne, kasabasına dahi atlayan, Paris'e, Nice'e, Barselona'ya, San Francisco'ya, görmememe rağmen Antigua&Barbuda Adaları'na, Yunanistan'a bile sarkan, hadi gidiyoruz deseniz garage sale ile üç gün içinde ev eşyalarını satıp, iki saate de bavulumu hazırlayacak kıvamda bir tipim uzun zamandır! Floransa'ya yaşamaya taklalar atarak falan giderim o yüzden de İso pek cool bu konuda, ikna edemiyorum onu. ;)


Akşam bir kafede oturup bir şeyler içerek tam bu muhteşem Loca'yı izlerken karşısındaki binada genç bir kız ahşap panjurların ardından balkona çıktı, dirseklerini demirlere dayayarak bir süre meydanı ve Dolunay'ı izleyip içeri girdi. İso ile aynı şeyleri düşünerek birbirimize baktık. Böyle rüya gibi bir hayat var. O kızın gerçekliği o. İçinin sıkılması, üzülmek falan mümkün değil ki o meydana karşı otururken. Terapi gibi bir balkon orası. Bir sonraki hayatımda öyle bir hayatım olacağını bilsem bir an önce ölmeyi bile isteyebilirdim doğrusu! Aah ah! 


Geçen sefer bir güne sığdıramadığımız şeylerden biri de Uffizi Gallery ve Galleria Dell'Accademia gezileriydi. İkisi için de biletlerimizi gitmeden önce online aldık. Uzun kuyruklardan kurtulmak için bunu yapmanızı öneririm. Bunun için birçok sayfa var ve biz burayı tercih ettik. Dolayısıyla 19 Nisan Salı günü önce Uffizi'yi bitirip, öğle yemeği molasının ardından da orijinal David'i görmeye gittik. Çoğunlukla Medici ailesinin devlete bağışladığı eserlerin bir arada bulunduğu müzede ağırlıklı Rönesans dönemi eserleri yer alıyor. Söylememe gerek yok, içeride birbirinden güzel tablolar ve heykeller sizleri bekliyor.  Bunlar arasında illa görülmesi gereken Botticelli, Leonardo da Vinci, Raffaello odaları zaten oklarla belirtilmiş. Kaçırmanız imkansız.   


Leonardo muhteşem bir deha olabilir ama ben kendisine pek bayılmam sevgili okur. Bu da benim haddini bilmezliğim olsun. Botticelli'nin The Birth of Venus ve Spring tablolarına ise bayıldım diyebilirim. Heykellerde ise Roma dönemi tek kelimeyle muhteşemdi. Tabi ki bu kadarcık kolaj ile kalmıyor ve hem müzelerde hem de meydanlarda gördüğümüz güzelim eserleri bir Facebook albümü olarak burada sizlerle paylaşıyorum. 


Gelelim Galleria Dell'Accademia gezisine. Açıkçası buraya gelirken "çok da gerekli mi acaba?" diye içimden geçirmedim desem yalan olur. Hani diğer pek çok heykelin yanında asıl amaç David'in orijinalini görmek ya. Sanatın ve sanatçının dostu bir blogger olarak kopyası da kurtarmaz mı diye düşündüğümü itiraf ediyorum.;) Ve feci şekilde yanılmışım, kopyası kurtarmıyormuş, onu da itiraf ediyorum. David heykelinin orijinali inanılmaz etkileyici. Sanki canlı gibi. Sanki gerçekten bakıyor gibi. Sanki bir dokunuşla ten rengi, saç rengi, göz rengi falan ortaya çıkacak ve David o havalı duruşunu bırakıp, o güzel ayaklarının üzerinde sana doğru ilerleyecekmiş gibi. Ah Michelangelo! Dünyayı güzelleştirip gitmek böyle bir şey işte. Sonsuza kadar var olmanın en güzel yolu sanat. Görmenizi kesinlikle öneririm.   



Neyse, şimdi yine kaçıyorum. Yarın için bana şans dileyin bakayım. Mini bir taşınma süreci başlatıyoruz yaz dönemiyle ilgili olarak. Onun ilk adımı gerçekleşiyor yarın. Evden bazı eşyalarımız Aşk'a doğru yola çıkacak. İşler kolaylasın Floransa'nın lezzet durakları ve Ponte Vecchio manzaralarıyla yine karşınızda olacağım. O zamana kadar unutmayın: bu albüm de sizi idare eder. ;) 

4 yorum:

Duygu Yaman dedi ki...

Floransa..ikinci memleketim diye andigim,bina kapilarina ozellikle bayildigim,her koseyi donunce atinin ustunde bir sovalyeyle karsilasacakmisim gibi hissettigim ve bu hislerle 1 ay dil kursu icin yasadigim muhtesem sehir..Bu arada tam da o camdan cikip bakan kiz gibi,ayni meydandaki(Piazza della signoria) bir evin camindan da ben bakiyordum her sabah..Yazini okuyunca o gunler geldi aklima..
Galiba benim de.yeniden gitme zamanim gelmis..

Imge dedi ki...

Duygu,

İnanmıyorum sana, o deneyimi yaşayan fanilerden misin yani?!! Ah ne güzel! Darısı başımıza diyip Evren'e göndereyim, sebebini o bulsun o zaman. ;) Ne güzel anlatmışsın bir süre de orada yaşamış biri olarak. Bambaşka bir dünyaya ait gibi, gerçekten çok güzel bir şehir ya...

Sevgiler.

Mehmet Bilgehan Merki dedi ki...

Halen bitirmeyi başaramadığım İtalya gezi anılarımda değindiğim gibi sadece 1 tam gün ayırabildiğimiz Floransa'yı sizden dinlemek keyifli. Accademia'yı göremediğimiz için üzüntülüyüm ama bu "ah"lar "vah"lar hep yeni bir gezinin sebebi olabilirler zaten.

Imge dedi ki...

Mehmet Bilgehan Merki,

Bitmesin boş verin, yazdıkça gezmeye devam ediyoruz ne de olsa. ;) Ve kesinlikle yeni gezi sebebi ah-vah'lar her zaman güzeldir. Floransa'ya yeniden gitmek içinse bir şeylerin eksik kalmasına gerek bile yok bana göre. Sadece özledim deyip gitmeli..

Sevgiler.