CANAN'dan Kaf Dağı'nın Ardında

Beyoğlu ile aramı yeniden düzeltme çalışmaları kapsamında çok sevdiği Arter'e de uğradım geçtiğimiz haftalarda. Canan'ın Kaf Dağı'nın Ardında adlı masalsı sergisini gezmeyi çok istiyordum. Uzatılmamış olsaydı kaçırabilirdim ama haberiniz olsun, bu nefis sergi 18 Şubat'a kadar gezilebilecek.  


Serginin yerleşim düzeni de çok güzel düşünülmüş. Zemin kat Cennet, aradaki kat Araf ve en üst kat ise Cehennem olarak yerleştirilmiş. Böylelikle Cennet daha dünyevi bir zeminde yer alırken Araf adı üstünde bir  geçiş, Cehennem ise kendi korkularımızla yarattığımız bir yer olarak düşünülmüş. Ben hemen korkularımla yüzleşeyim de bitsin bu işkence diyerek en üst kattan başladım gezmeye. ;) Burada aşağıdaki kolajın sol üst köşesinde gördüğünüz beyaz tüllerin ve duvarların üzerine fosforlu boyayla çizilmiş cinler göz gözü görmeyen bir karanlıkta gerçekten de tedirgin edici bir etki yaratıyor. Garaibü'l-mevcudat adlı bu yerleştirme başlı başına Cehennem katını oluşturan çalışma aslında. 


Araf'a geçerken ilk olarak yukarıda sağ üst köşede gördüğümüz Şehretün'nar adlı çalışmayı görüyoruz. Efsaneye göre dört bin yüzü olan ve her bir yüzünden ayrı bir anlam okunan bir cinler anası Şehretün'nar. Yüzler Canan'ın kendi yüzü ve figürün baş kısmında görünen yüün ifadesizliği de yaşanan her türlü acıya karşın duyguları dışarıya yansıtmamak için gösterilen mücadeleyi simgeliyor. Sol altta ise daha tanıdık bir kadın -bildiğimiz anlamda olmasa da yılan bedenli olanı ;)- yer alıyor: Şahmeran. Araf katındaki yerleştirmelerden biri de Kaf Dağı'na varabilen otuz kuşu anlatan Simurg efsanesine gönderme yapan Kuş Kadın adlı çalışma. Taşa oyulmuş yarı kuş yarı kadın bir figür ve etrafında iki taşın üst üste konulmasıyla oluşturulmuş kuş figürleriyle hazırlanmış güzel bir yerleştirme. 


Serginin pek çok masal tadında çalışmalarından birini zaten giriş katında, dışarıdan camdan bakınca da görüyorsunuz. Hayvanlar Alemi'nde bildiğimiz hayvanların dışında ejderhalar ve Anka Kuşu gibi masalsı yaratıklar da yer alıyor. Diğer hareketli tülden heykellerin ise solda yer alanında Araf, sağdakinde ise Cennet tasvir edilmiş. 

Serginin en sevdiğim işlerinden biri Şeffaf Karakol adlı -daha önce gördüğüm ama nerede gördüğümü hatırlayamadığım- çalışma oldu. Burada Canan pek çok başka işinde de olduğu gibi kendi bedenini kullanarak nefis bir heykel ve gravürler ortaya çıkarmış. 1930'lu yılların siyasi ortamında iktidarın karakolların şeffaflaştırılmasına yönelik söylemine cevaben ürettiği bu işi görmelisiniz.  


En bayıldığım diğer bir çalışma için de bakınız Dışarıda Çok Kötülük Var. Her köşesi sanatçının kendi el yazısıyla kaplanmış küçük bir oda. Yatak çarşaflarından duvarlara kadar her yer. Bir akıl hastanesi odasını anımsatıyor. Metinler Kaf Dağı'nın ardı kadar uzakta olduğu düşünülen sevgi dolu ve iyi bir dünya özlemini ifade ediyor. Aşk, erotizm, sevgi ve doğa özleminin artık delilik gibi göründüğü bir dünyaya gönderme yapılan bu oda yerleştirmesine gerçekten bayıldım. "Sevişe sevişe kazanacağız. Öpüşe öpüşe iyileşeceğiz." Nefis!


Bir de sergide öyle güzel video çalışmaları var ki onlardan da bahsetmezsem olmaz. Ay Işığında Yıkanan Kadınlar, adlı dört dakikalık video Burgazada'da Marta Koyu'nda çekilmiş. Canan bu yapıtını 1980'lerin sonunda Burgazada'da yaşamış, özgür ruhlu, rivayete göre denize çıplak girdiği için dedikodu konusu olmuş ve baskılara dayanamayıp en sonunda intihar etmiş olan Madam Marta'ya adamış. 

Hezeyan adlı video çalışmasına kesin "bir bakar çıkarım" diye düşünerek girdim, çünkü süresi bir saatti! Ben tiyatro ve sinema moduna almadıysam kendimi beş dakikadan uzun Youtube videosu bile izleyemem, öyle diyeyim de anlayın hani. ;) Ama bir girdim içeri, giriş o giriş, çıkamadım! Sanal sohbet odasında tanışıp aşık olduğu bir adam uğruna deliliğe doğru yol alan bir kadının rüyaları, hayalleri, gündüzü, gecesi, paylaşımlarını anlatıyor videoda. Canan tabi ki kendisi oynuyor. Modern hayatın getirdiği yalnızlık ve mutluluk arayışına dikkat çeken çok etkileyici bir mini film tadında olmuş. İzlemenizi öneririm. 

Hatta bu serginin tamamını görmenizi, tadını çıkaracak kadar bir süre ayırmanızı, ücretsiz alabileceğiniz sesli rehberden hikayeleri dinleyerek eserleri bizzat yaşamanızı öneririm.

Şimdiden keyifli gezmeler. 

Hiç yorum yok: