İzmir'de kaldığımız üç günün bir gününü Çeşme ve Alaçatı'yı görmek için ayırdık. Şu ana kadar bu iki yeri de hiç görmediğimi söylesem bana inanır mısınız? Çeşme'yi magazin haberlerinde gördüğüm Çağla Şikel'in yürü yürü ancak dizine gelen deniziyle, Alaçatı'yı tam makyaj, topuklu ayakkabılı kadınların doldurduğu İstanbul fiyatlı gece hayatı ve aşırı gürültülü beach'leriyle, her ikisini de rüzgarlı havası, dalgalı ve soğuk deniziyle yerleştirdiğim için zihnime hiç göresim gelmemiş demek. Hâlâ da gördükten sonra da yaz için hayatta düşünmeyeceğim yerlerden ikisi de, çünkü benim yaz anlayışıma hiç uymuyor oradaki yaz yaşamı. Ama bizim gittiğimiz mevsim, yani Nisan sonu gerçekten gezmek ve görmek için harikaymış doğrusu.
Gerçi Çeşme için yine fikrim aynı. Görmesem de olurmuş. Merkezde ve Marina'da hiçbir numara yok. Aya Yorgi Beach tarafına ve Ilıca Otel'e gittik, tabi ki bu dönem hareket yok. Dolayısıyla Çeşme'de atayım kendimi bir otele ya da yazlığıma ya da yatımı bağlayıp Marina'ya gezerim demeyecekseniz, yapacak bir şey yok bana göre. Ama eminim yazlık siteleri, otelleri falan keyiflidir denizini seven için.
Alaçatı daha benlik bir yer. Eski Datça, Bozcaada, Kaş sokaklarını andıran Arnavut kaldırımı ara sokakları butiklerle, kafelerle, restoran ve barlarla dolu. Hacımemiş tarafında daha keyifli tasarım dükkanları, antikacılar, butik oteller bulunuyor. Sezon açılmamış olduğu için buraları rahatça didikleyebilmek ve omuz omuza gezmeden fotoğraf çekebilmek de nefis oldu. Buradaki her yer göz zevkinizi okşar nitelikte. Biz de dondurma ve kahve molamızı burada vermeye karar verdik o nedenle. Dondurma için Veli Usta'yı, kahve için de Köşe Kahve'yi tercih ettik. Aralarda da geçmediğimiz ara sokak bırakmamacasına yürüdük bol bol.
Alaçatı'yla ilgili yeni bir kampanya başlatılmış. Bahar Akıncı'nın yazısıyla öğrendim ve şahsen harika buldum. Mekanlarda 75 desibelin üstünde ses olmasın ve gece 1.00'de işletmeler kapansın, deniyor. "Mekanınız ses getirdin, gürültünüz değil!" sloganıyla gürültü kirliliğinin kontrol altına alınması hedefleniyor. Umarım amacına ulaşır ve Alaçatı yazın da insanın huzur bulabileceği, çevreye saygılı bir yazlık yere dönüşür. Biz ilkbaharın daha da güzelleştirdiği sokaklarda gezmeye devam edelim bakalım...
Sokaklar bittikten sonra arabayla meşhur plajlara giden virajlı yollarda biraz gezinip, tepeden henüz açılmamış plajların olduğu koylara baktıktan sonra artık acıktığımıza karar vererek İstanbul'da arkadaşlarımızdan aldığımız ve listemizin baş köşesine not ettiğimiz bir tavsiyeye doğru yola çıkıyoruz: Istakozcu Can Baba.
Buz gibi bir şişe beyaz şarap eşliğinde Can Baba'nın leziz ve taptaze deniz ürünleriyle kendimizden geçtiğimiz bir öğleden sonra yaşıyoruz burada. Servisiyle, lezzetiyle, konumu ve temizliğiyle on numara bir yer. Gözü kapalı tavsiye edebileceğim bir lezzet ve keyif durağı. Yolunuz düşerse felekten bir fosfor zehirlenmesi deneyimi çalmanızı öneririm. ;)
Biz ertesi gün yollara düşerek Urla'ya gideceğiz. O yüzden akşama doğru otele dönüp, bavulumuzu toplayıp, kapanış biraları için kendimizi İzmir'in publarına atıyoruz. Bakalım Urla'da bizi neler bekliyor?
İyi hafta sonları!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder