Bugün yine yaklaşık bir ay öncesine, yani 21-22 Nisan'a dönüyoruz. Ve Ege turumuzun son durağı olan Eski Foça'ya, bizimkilerin oradaki evine kendimizi atıyoruz. Burayı hep çok az sayıda insanın, açık kafe ve restoranın olduğu, minicik bir sahil kasabası olarak hayal etmiştim. Hatta Karaburun benzeri bir yer çıkacak diye düşünmüştüm. Ama Foça beni çok şaşırttı doğrusu. Yaz-kış yaşanabilecek kadar çok alternatifli bu güzel kasabanın neden birçok insanın emeklilik hayallerini süslediğini anlayabiliyorum artık. Gelin önce birbirinden güzel, o renkli panjurlu taş evlerine bir göz atalım. Zaten bana taş evlerle dolu ara sokaklar verin ve beni unutun! ;)
Merkezin sahil şeridini ise Kale tam ortada kalacak şekilde Büyükdeniz ve Küçükdeniz olarak ayırmışlar. Boydan boya sabah ya da akşam yürüyüşü yapabileceğiniz, kesintisiz ve düz ayak, nefis bir sahil şeridi var buranın. Kaş'ın yokuşlarına, kayalarına alışkın bir tip olarak biraz bu düz ayaklık durumuna özenmiş olabilirim. ;) Küçükdeniz adı verilen koy tipik bir Ege balıkçı kasabasının sahili görüntüsü veriyor yine. Sahil boyunca sıralanmış balıkçı takaları, deniz ürünleri restoranları ve kafelerle dolu. Yine Kaş'tan sonra deniz ürünleri anlamında da bayıldığım bir yer oldu burası. Balıkçı tezgahlarını gezince bile anlıyorsunuz restoranlarda sizi nelerin beklediğini.
Denizin rengi olağanüstü. Temizliği dışarıdan bakınca bile belli oluyor. Yol boyunca merkezin her yerinden denize girmek mümkün. Ama ben şezlong ve şemsiye isterim, yanıma buz gibi biramı söyleyeyim, uzun uzun yatıp kitabımı okuyayım derseniz daha rahat edebileceğiniz bir sürü plaj işletmesi de bulunuyor araba/dolmuş mesafesinde. Ha tabi "öyle dışarıdan bakıp denizin rengi güzel demekle olmuyor, buyurun sizi önden alalım, bir de denizin içindeyken yorumlarınızı duyalım," derseniz onun için ciddi bir cengaverlik gerekiyormuş biz Akdeniz'e alışkın bünyeler için. Ağustos ayında bir deneme yapmayı planlıyorum ama başarılı olamayabilirim, şimdiden söyleyeyim. Çünkü denizde üşümeye hiç tahammülüm yok! ;) Ama tabi ki Akdeniz foklarına selam vermek ve Siren Kayalıklarını görmek için bile gelmeye değer yazın.
Nisan'da doğal olarak hiçbir plaj işletmesi açılmadığı için her yer boştu, ama yine de arabayla Yeni Foça'ya kadar giderken gördüğümüz plajlarına bayıldık. Girintili çıkıntılı doğasıyla bana Kaş ve çevresini de andırdı. Club Med'in de yeniden açılacağı söyleniyor bu arada, ne derece doğru ülkenin bu halindeyken bilmiyorum ama güzel haber bana göre. Yeni Foça ile ilgili çok yazacak bir şey bulamadım. Yazlık evlerin yoğun olduğu kocaman bir koy gibi düşünün. Yeme içme yerleri biraz daha ehven. Tarihi ve karakteristik dokusu yok. Dolayısıyla yeni olan birçok şey gibi eskinin yanında bahsedilmeye değmezlerden.
O yüzden yine dönelim Eski Foça'ya. Bu güzel kasabayı tepeden görmek isterseniz şehrin simgelerinden biri olan yel değirmenlerinin olduğu tepeye çıkabilirsiniz.
Bir de şehir efsanesi var bu güzel Egeli'nin: Karataş. Bu efsaneye göre şehrin içinde bir yerlerde bir kara taş varmış ve kim ona basarsa bir gün mutlaka yeniden Foça'ya dönüyormuş. Bu efsaneyi simgeleyen bir sembolik Karataş'ı da şehrin merkezindeki o en keyifli avlulardan birine yerleştirip, üstüne de Ataol Behramoğlu'nun şiirinden bir alıntı levhasını çakmışlar. Sembol falan dinlemeden herkes üstüne basıyor tabi, o ayrı. ;)
Gelelim yeme içme notlarına...
* Kahvaltılar elbette bizim Tan Pansiyon'un balkonunda alındı. ;) Dolayısıyla meşhur Taşköy kahvaltısını denemek bir dahaki sefere kaldı.
* Kavala'da bir kahve ya da soğuk bir içecek molası verebilirsiniz. Çok keyifli bir konumu olan, taş ev içinde güzel bir kafe burası.
* Gün içinde atıştırmalık olarak her yerde midye dolma, midye tava, kalamar ızgara ve tava, balık ekmek gibi deniz ürünlü seçeneklerin yanında köfteden söğüşe her türlü alternatifi de bulabileceğiniz bir çarşı içi mevcut.
* Dondurma için illa ki o kuyruğa girilecek ve Sakız Dondurma Nazmi Usta'nın dondurması yenecek desek de sağ olsun bizimkiler eve bir sürü çeşit aldıkları için kuyruk eziyeti çekmeden dondurmamızı evde yedik. Kıh kıh! ;)
* Akşam tabi ki, illa ki, muhakkak ki balık yenecek! O güzelim balıkların da hakkı verilecek. Biz Deniz Restaurant'ı tercih ettik ve kendimizi Süleyman Bey'e teslim ettik. İyi ki de öyle yapmışız. Damak çatlatan bir tazelik ve lezzet ile fosfora boğulduk adeta. Gün batımının sıcak sarısının vurduğu karşı kıyı ve yel değirmenlerine karşı oturduğumuz sofradan gerçek anlamda bir derya kuzusunu da hüpleterek kalktık. İlk kez yediğim bu nefis balığın adı trança imiş. Ege balıklarından denemek isterseniz mutlaka deneyin derim.
Tabi ki gecenin sonunda hafiften kaymaya başlamışken bir selfie çektik. Tabi ki ikram edilen o kendilerine özgü haşhaşlı revani benzeri tatlıya önce "ay yok, tatlı yemeyelim" diyerek burun kıvırdık, sonra silip süpürdük. Tabi ki eve döndükten sonra "iyi geceler" diye yataklarımıza dağılmak yerine baykuşlar gibi balkondaki yerlerimize dizilip gecenin ikisine kadar her yarım saatte bir üstüme bir şey daha ilave ederek içmeye ve sohbete devam ettik. ;)
Yani kısacası Eski Foça'nın tadı damağımda kaldı dostlar. Genel olarak Ege için aynı şeyi söyleyebilirim. Ne yazık ki çok ihmal etmişiz kendisini. Bunu telafi etmek için daha çoook gelmek lazım buralara çook. Şimdi İsocum olsa yanımda "yurdun her köşesi cennet, dünyanın en güzel ülkesi burası, ama en güzel şehri de İstanbul" derdi. Ben de İstanbul'un trafiğinden, çirkin betonlaşmasından, havasından girer ülkenin eğitimsizliğinden, en medeni yerlerin bile kirliliğinden, geri kalmış kafalardan falan çıkarak yurt dışından örneklerle tezimi savunurdum. Sonra en azından orta nokta olarak bir sahil kasabasına yerleşmeye ikna etmeye çalışırdım. O da en az beş sene sonra diyerek bir adım atmış gibi yapar, ama "hep merkezimiz İstanbul olsun" diyerek yeni bir tartışma konusu başlatırdı. Ah bu uzun ilişkiler sonrası rutine binen bağzı birbirini sinir etmeler! ;) Kıh kıh, on gündür yaban ellerde olduğu için özledim sanırsam. ;)
Neyse, alnımın akıyla bir gezi yazısı dizisini daha bitirdiysem yenileri düşünmeye başlayabilirim bence. Nereye gitsek ki? ;)
4 yorum:
Hatay araç kiralama istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.
The Baccarat tables include the most distinct and
beautiful tables that creates the ideal ambiance for players worldwide.
Many gamblers who frequently play casino games online will at some
point stumble upon the game of Baccarat. This is an excellent
hint for just about any players while conscious that when the casino requires a
cut of an hand then any particular one hand should possess an excellent winning
chance.
Çok Güzel bir yazı olmuş elinize sağlık
Foça Otel,
Çok teşekkürler.
Yorum Gönder