Genç yazar Sophie Mackintosh'un 2018 Man Booker Ödülü'ne aday gösterilen ilk romanı Su Kürü'nü bitirdim. Ve bitirir bitirmez de yazmak istedim bu etkileyici romanı. Büyük olasılıkla üç kız kardeşin dışarıdaki yaşama karşı "korunaklı" büyütülmek adına maruz kaldıkları yetiştirilme şekli çok içinize dokunacak okurken. Hatta biraz da Educated (Talebe) romanında olduğu gibi hak gaspına karşı isyana benzer bir duygu oluşabilir içinizde. Bir tür duygusal -ve fiziksel- şiddet öyküsü bu. Sevgisizliğe mahkum edilme öyküsü - hem de en "sevilmesi gerekenler" yani aile tarafından. Çok etkilendim. Yeni eserlerini takip edeceğim genç bir yazarla tanışmış olduğum için de çok mutlu oldum. Öneriyorum.
Bir şahane roman da Amerika'da yaşayan Nijeryalı yazar Chimamanda Ngozi Adiche'nin tam da kendisi gibi Amerika'da yaşayan Afrika kökenli insanlara karşı beyaz Amerikalıların bakışına değinen, ten rengi ve sosyal sınıflara göre yapılan ayrımcılığı hem çarpıcı hem de esprili (özellikle Ifemelu'nun blog yazıları müthişti) bir dille anlatan bir roman. Genç bir Nijeryalı kadın olarak toplumdaki kültür çatışmalarını, arkadaşlık ve aşk ilişkilerini anlatıyor Amerikana. Batılılaşmanın bir anlamda Batı'ya maruz kalma olduğuna da değiniyor kitabın arka kapağında çok güzel ifade edildiği gibi. Bu kitabı okur okumaz hemen Mor Amber'i de aldım ve kütüphanemin okunacaklar rafına ekledim.
"Hiçbir şey olduğu gibi değil. Her şeyin başka bir anlamı olmak zorunda. Saçmalık. Geçen gün Marcia siyah kadınların şişmanlığının sebebinin bedenlerinin kölelik karşıtı hareketin sahneleri olması olduğunu söyledi. Tabii öyledir; hamburger ve gazoz kölelik karşıtı hareketse."
İyi okumalar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder