Âheste Çek Kürekleri Mehtâb Uyanmasın

Serginin ismini duyduğumdan beri aklım ve kalbim buralardaydı. İsmin güzelliğine bakar mısınız? Aheste Çek Kürekleri Mehtap Uyanmasın. Taner Ceylan'ın Kanlıca'da bulunan Mehmet Emin Ağa Yalısı'nda 16 Ekim'e kadar devam edecek olan bu şahane sergiyi kesin göremeyeceğim diye düşünmüştüm, çünkü o tarihlerde Kaş'tan dönmüş olmuyorduk. Ama planlarımız öyle bir değişti ki ben sergi bitimine üç gün kala kendimi bu şahane işlerin karşısında buldum. Evrenden başka bir şey dileseymişim diyeceğim ama demeyeceğim, bence bunu dilemek de süper fikirmiş. ;) Serginin adı Yahya Kemal Beyatlı'nın bir şiirine ve Münir Nurettin Selçuk'un aynı şiirden yola çıkarak bestelediği uşşak makamındaki eserine selam gönderiyor. 

Ve yalının bahçesinde bizi İstanbul adlı beyaz mermer heykel yerleştirmesi karşılıyor. Çok büyüleyici. Sergi Taner Ceylan'ın İstanbul'unu anlatıyor zaten her eseriyle. Bu heykelin videosu olarak izleyebileceğiniz ve Cem Adrian'ın da İstanbul heykeli olarak yer aldığı video çalışması sanatçının İstanbul hayalini sunarken tüylerimizi de diken diken ediyor. (Sanat bağlamından biraz koparak Cem Adrian'ın kaslarının ve vücudunun da müthiş olduğunu söylemeden geçersem ayıp olur tabi. ;) ) 


Sergide birbirinden etkileyici çalışmalardan bazılarını aşağıya bırakıyorum. Alttaki kolajın altında Şahmeran yer alıyor. Sağ üstte Khalil Bey, sol üstte ise Koral. Çoğu neredeyse monokrom olan resimlerdeki detayları ağzımız açık izledik diyebilirim. Giysi, aksesuar, kumaş detayları, tenler, bakışlar, ifadeler gerçekten inanılmazdı. 



Müzik Dersi

Sergi ile ilgili görselleri daha çok Instagram'da sergiyi gezen insanların paylaştıklarından ve Taner Ceylan Studio hesabından takip etmiştim. Diğer tüm eserler öyle ya da böyle gördüğüm eserlerdi ama aşağıdaki Beril adlı işi hiç görmemiştim. Aklımı yitiriyordum güzelliği karşısında. Kumaşın dökümleri, arka plandaki çinili duvar, koltuğun detayları ve ayaklardaki ojelere bak bak bak bak doyamadım.   


Son olarak da Rüstem Pasha adlı o meşhur çinili duvar tablosunu da eklemeden geçmeyeyim. Eminönü'nde gizli saklı bir cami olan Rüstem Paşa Camii'ndeki çiniler ve o çinilerin deforme olmuş ve sonradan eklenmiş hallerini eserine taşımış Taner Ceylan. Kusurluluğun muhteşemliği.


Taner Ceylan, Mimar Sinan Üniversitesi'nde okurken Adnan Çoker'in atölyesine gidip gelirmiş ve Adnan Çoker bu camiyi mutlaka görmelerini önerirmiş. Hatta buraya İstanbul'un mücevher kutusu diyormuş. Taner Ceylan şöyle anlatıyor burayı gördüğündeki düşüncelerini: 

"Caminin girişindeki avlu ilk gün dikkatimi çekmişti. Belli ki zaman içerisinde duvardaki çiniler dökülüyor ve her dönem birileri depodaki çinileri yama yama tamamlıyor. O kadar bizi anlatan bir duvar çıkmış ki orada. Tam bir mozaik ama kırık dökük ama çok güzel ama çok çirkin. Bu biziz. Aslında İstanbul’da değil, bütün Anadolu o eklenmiş eklemlenmiş o mozaik kırılmış dökülmüş ve tüm o geleneklerin birleşmesiyle birlikte yepyeni bir şeyin ortaya çıktığı bir duvar aslında, bizi anlatan bir şey."

O çinilerde bu hikayeyi hissetmek ve yorumlayarak bizlere sunmak ne müthiş bir deha. Hayranım ve sergiyi görebildiğim için minnettarım. Sanatçıyla yapılmış çok güzel bir sergi röportajı okumak isterseniz buraya buyrun. Ve gezmek için son üç gün kaldı, lütfen bir fırsat yaratıp o güzellikleri görün.

İyi gezmeler.

Hiç yorum yok: