Bedenen orada olamasam da zihnen ve ruhen tüm benliğimle oradaydım.. Uzun zamandır bu kadar gururlanarak izlediğim bir şey hatırlamıyorum. Tüylerim diken diken, gözümde yaşlarla, konuşmak için ağzımı açtığımda çenemin titremeye başlamasına engel olamayarak izledim mitingi…Adana’daydım ve akşam 18.40 uçağıyla da İstanbul’a dönecektim. Annemle birlikte kahvaltımızı yaptıktan sonra saat 11 gibi mitingi izlemek için televizyonu açtık. Bu kadar etkili bir topluluk ile karşılaşacağımızı bilmiyorduk.. Tabi yayının saat 17.00’ye kadar kesintisiz süreceğini de… Hem de sabah 9.30’ta toplanmaya başlamış olan kalabalığı o saatten itibaren gün boyunca canlı yayında veren Kanaltürk’e ne kadar teşekkür etsek azdır. Sorumlu yayıncılık böyle bir şey olsa gerek. Gözümüzü ayırmadan 6 saat boyunca Kanaltürk’ü izledik. Saat başlarında da merakımızdan diğer kanalların haberlerine bakarak sinirlerimizi bozmayı ihmal etmedik. Bir tane kanal bile ara haber bültenlerinde bu olaya yer vermedi. Sadece NTV, CNN Türk, Skytürk ve Habertürk kanallarında biraz bahsedildi.. ATV ve Aydın Doğan medyasında ise tık yoktu!! Hürriyet’in 14 Nisan tarihli gazetesinin manşet haberi tinercilerin nasıl kandırılıp da yabancı uyruklu kadınlarla evlendirildiği ile ilgiliydi!! İnsan dış mihraklara ne gerek var diye düşünmeden edemiyor.. Bölücüler ve gericiler, körler ve sağırlar misali birbirlerini ağırlarlarken medyamız (!) da kendi hesapları çerçevesinde mis gibi onlara çanak tutuyor. Bu nedenle Kanaltürk’ü ve Tuncay Özkan’ı bir kez daha tebrik ediyor ve oradaki 1 milyon insan ve aynı fikirde olup da evlerine astıkları bayraklarla onlara eşlik eden bizler gibi insanlar adına onlara teşekkür etmek istiyorum. Neredeyse 24 saati bu olayı göstermek için ayırmak (akşam da 8 saatlik canlı yayının tekrarını verdiler), cukka doldurma hesapları içinde olan çıkarcı, açgözlü, aymaz, her devrin adamı ve sorumsuz diğer medya kuruluşlarına da bir şeyler düşündürmüştür umarım.
Medyanın bu tutumuna karşı tepkiler mitingde de göze çarpıyordu. Sloganlar arasında “Vur vur inlesin, Aydın Doğan dinlesin”, “TRT dışarı” ve “Satılmış medya” başı çekiyordu. Financial Times’ın “dünya çapında haftanın en önemli olayı” olarak nitelendirdiği, Reuters’ın baş haber olarak geçtiği ve yabancı basının çok önemli bir halk hareketi olarak lanse ettiği bu olaya bizim medyamızın yer vermemiş olması Yılmaz Özdil’in de dediği gibi “Türk basınının bundan sonra bu utançla yaşayacak olmasına” neden olacaktır.
Nur Serter konuşmasında “Üniversitelerimizi satmayan rektörlerimize teşekkür ediyoruz” demişti. Rektörlerin hepsi tam kadro oradaydılar. ODTÜ Rektörü’nü ve cübbeleri içindeki ODTÜ’lüleri görünce bu üniversitenin bir mezunu olmaktan bir kez daha gurur duydum.
Ayrıca Tandoğan Meydanı’nı, Anıtkabir’i ve buralara çıkan tüm yolları dolduran kalabalıkta bir tane bile olay çıkmaması, Türk Bayrağı dışında tek bir bayrak olmaması, taşkınlık yaşanmaması ve amacından sapmış sloganların atılmaması da orada bulunan kalabalığın sadece göze çarpan kalitesinin dışında özde de ne kadar bilinçli ve düzgün insanlardan oluştuğunu gösteriyordu. Melih Aşık canlı yayına katıldığında mitinge katılanları “Asil, sakin ve ağırbaşlı bir topluluk” olarak nitelendirdi. Her kesimden insanın bulunduğu toplulukta üniversiteliler ve liselilerin, emekli öğretmenlerin, torunlarını getiren yaşlı amcalar ve teyzelerin, eşiyle birlikte gelmiş orta yaşlı ve genç çiftlerin, Artvin’den Antalya’dan Bayburt’tan ve birçok yerden otobüslere atlayarak gelmiş ev hanımları, köylüler ve her meslekten insanın aynı amaçla ve aynı coşkuyla orada bulunması karşısında duygulanmayan bir insanın (!) olabileceğine inanmak istemiyorum. (Başka şehirlerden Ankara’ya 1000’in üzerinde otobüs gelmiş..)
Ayrıca bu kalabalığın sadece Atatürkçü Düşünce Derneği ve Kanaltürk’ün çağrılarıyla toplanmış olması, geniş medya ya da siyasi parti desteğini arkalarına almadan bir araya gelmiş olmaları da muhteşem bir olaydır. Üzerine ölü toprağı serpilmiş uyuyan dev ya da sessiz çoğunluk uyandı gibi yorumları çok doğru buluyorum. Hepimizin silkinmesi gerekiyordu. Keşke bu aşamalara gelmeseydik ve cumhuriyete sahip çıkmak için miting düzenlememiz gerekmeseydi de diyorum bir yandan.. Ama genel anlamda bu miting sayesinde uzun zamandan beri ilk kez ne kadar büyük bir çoğunluğun benim gibi düşündüğünü görerek, gerektiğinde de sessiz çoğunluğun da ses çıkarabileceğini görerek, bilinçli olarak gözümüze sokulan o bölücülerin karşısında Atatürkçülerin de tepkilerini ortaya koymak üzere bir şeyler yaptığını seyrederek ve daha neler yapabileceğini düşünerek umutla doldum. Ankara’da 1 milyonun toplanması çok önemliydi. 70 milyonun toplanması zaten mümkün değildi. Bu güzel topluluk, Ampul Partisi’nin 354 milletvekilinin temsil ettiği örtülü kafalardan kat kat daha büyük bir aydınlık kesimi temsil ediyordu. 2 kilometrelik bayrak da bir başlangıçtı bence. Gerekirse Edirne’den Ardahan’a, oradan Hakkâri’ye ve Muğla’ya kadar uzanan bir Türk Bayrağı ile yurdun dört bir yanını bayraklarla (sembolik olarak diyorum tabi) kuşatabileceğimizi göstermiş olduk. Türk Bayrağı’ndaki kırmızının anlamına saygı duymayan (hem de şehitlere “kelleler” diyebilecek kadar), Cumhuriyet ilkelerini benimsemeyen, içinden Atatürk geçmeyen bir Cumhurbaşkanının istenmediği mesajı da miting boyunca verilmiş oldu. Bundan sonra gelişmeleri takip etmek çok daha keyifli olacak… Çünkü Tuncay Özkan’ın konuşmasında bahsettiği “Başı Amerika’da kuyruğu Türkiye’de olan Fethullah yılanının” karşısındaki uyuyan devin de ses çıkardığında ne kadar görkemli olabildiğini herkes görmüş oldu ve görmeye de devam edeceklerdir.
Medyanın bu tutumuna karşı tepkiler mitingde de göze çarpıyordu. Sloganlar arasında “Vur vur inlesin, Aydın Doğan dinlesin”, “TRT dışarı” ve “Satılmış medya” başı çekiyordu. Financial Times’ın “dünya çapında haftanın en önemli olayı” olarak nitelendirdiği, Reuters’ın baş haber olarak geçtiği ve yabancı basının çok önemli bir halk hareketi olarak lanse ettiği bu olaya bizim medyamızın yer vermemiş olması Yılmaz Özdil’in de dediği gibi “Türk basınının bundan sonra bu utançla yaşayacak olmasına” neden olacaktır.
Nur Serter konuşmasında “Üniversitelerimizi satmayan rektörlerimize teşekkür ediyoruz” demişti. Rektörlerin hepsi tam kadro oradaydılar. ODTÜ Rektörü’nü ve cübbeleri içindeki ODTÜ’lüleri görünce bu üniversitenin bir mezunu olmaktan bir kez daha gurur duydum.
Ayrıca Tandoğan Meydanı’nı, Anıtkabir’i ve buralara çıkan tüm yolları dolduran kalabalıkta bir tane bile olay çıkmaması, Türk Bayrağı dışında tek bir bayrak olmaması, taşkınlık yaşanmaması ve amacından sapmış sloganların atılmaması da orada bulunan kalabalığın sadece göze çarpan kalitesinin dışında özde de ne kadar bilinçli ve düzgün insanlardan oluştuğunu gösteriyordu. Melih Aşık canlı yayına katıldığında mitinge katılanları “Asil, sakin ve ağırbaşlı bir topluluk” olarak nitelendirdi. Her kesimden insanın bulunduğu toplulukta üniversiteliler ve liselilerin, emekli öğretmenlerin, torunlarını getiren yaşlı amcalar ve teyzelerin, eşiyle birlikte gelmiş orta yaşlı ve genç çiftlerin, Artvin’den Antalya’dan Bayburt’tan ve birçok yerden otobüslere atlayarak gelmiş ev hanımları, köylüler ve her meslekten insanın aynı amaçla ve aynı coşkuyla orada bulunması karşısında duygulanmayan bir insanın (!) olabileceğine inanmak istemiyorum. (Başka şehirlerden Ankara’ya 1000’in üzerinde otobüs gelmiş..)
Ayrıca bu kalabalığın sadece Atatürkçü Düşünce Derneği ve Kanaltürk’ün çağrılarıyla toplanmış olması, geniş medya ya da siyasi parti desteğini arkalarına almadan bir araya gelmiş olmaları da muhteşem bir olaydır. Üzerine ölü toprağı serpilmiş uyuyan dev ya da sessiz çoğunluk uyandı gibi yorumları çok doğru buluyorum. Hepimizin silkinmesi gerekiyordu. Keşke bu aşamalara gelmeseydik ve cumhuriyete sahip çıkmak için miting düzenlememiz gerekmeseydi de diyorum bir yandan.. Ama genel anlamda bu miting sayesinde uzun zamandan beri ilk kez ne kadar büyük bir çoğunluğun benim gibi düşündüğünü görerek, gerektiğinde de sessiz çoğunluğun da ses çıkarabileceğini görerek, bilinçli olarak gözümüze sokulan o bölücülerin karşısında Atatürkçülerin de tepkilerini ortaya koymak üzere bir şeyler yaptığını seyrederek ve daha neler yapabileceğini düşünerek umutla doldum. Ankara’da 1 milyonun toplanması çok önemliydi. 70 milyonun toplanması zaten mümkün değildi. Bu güzel topluluk, Ampul Partisi’nin 354 milletvekilinin temsil ettiği örtülü kafalardan kat kat daha büyük bir aydınlık kesimi temsil ediyordu. 2 kilometrelik bayrak da bir başlangıçtı bence. Gerekirse Edirne’den Ardahan’a, oradan Hakkâri’ye ve Muğla’ya kadar uzanan bir Türk Bayrağı ile yurdun dört bir yanını bayraklarla (sembolik olarak diyorum tabi) kuşatabileceğimizi göstermiş olduk. Türk Bayrağı’ndaki kırmızının anlamına saygı duymayan (hem de şehitlere “kelleler” diyebilecek kadar), Cumhuriyet ilkelerini benimsemeyen, içinden Atatürk geçmeyen bir Cumhurbaşkanının istenmediği mesajı da miting boyunca verilmiş oldu. Bundan sonra gelişmeleri takip etmek çok daha keyifli olacak… Çünkü Tuncay Özkan’ın konuşmasında bahsettiği “Başı Amerika’da kuyruğu Türkiye’de olan Fethullah yılanının” karşısındaki uyuyan devin de ses çıkardığında ne kadar görkemli olabildiğini herkes görmüş oldu ve görmeye de devam edeceklerdir.
Mitingle ilgili bir çok resim arasından dikkatimi çeken bazıları:
2 yorum:
annecim harika yazmışsın gene kutluyorum seni,umarım ilerdesüper bir yazar olucaksın ve sana iyi yorumlar yapılacak hep:)
Harika bir giris gelisme ve sonuc...Bu Bloga girdigimden beri cok seyler katiyor bana..yazar arkadasimiza basarilarinin devamini diliyorum
Yorum Gönder