Saat 14.45…İş Sanat’a girdik.. Önce kalabalığın sayısını hesaplamaya başladım içimden.. Salona girince bunu daha kolay yapacağımı düşündüm.. Yaklaşık 25 koltukluk uzunluğa sahip yaklaşık 25 sıra var.. 25 kere 25 eşittir 625!! Ya da 30 çarpı 30 eşittir 900!! Yaklaşık 750 ila 900 kişilik bir seyirci grubu bulunuyor.. Hayır efendim, bende aritmomani falan bulunmuyor, ne münasebet! O taksi şoförü Kamil’in (Özdemir Çiftçioğlu) takıntısı…
Sonra oyuna geç gelen birtakım dallamalar sayesinde daha ön sıralara geçebileceğimiz söylendi.. 6. sıradan 3. sıraya terfi ettik.. 6 eksi 3 eşittir 3 sıra avantajlıyız yani.. Hiii, ben dallama mı dedim? Çok affedersiniz, istemsiz çıktı ağzımdan, ben de Tourette sendromu var da.. Yani ne olduğunu anlayamadan ağzımdan küfür falan çıkabiliyor.. Tıpkı Şuayip Bey’in (Bülent Kayabaş) takıntısı gibi..
1 saatten sonra verilen araya kadar kendimi lavaboya atıp ellerimi yıkayabilmek için zor dayandım.. Ee kolay değil, biletlerimizi görevliye verdik, onlar mikroplu (!) elleriyle onları kesip bir daha bize verdiler.. Sonra oturduğumuz koltukta kim bilir daha önce kaç yüz kişi oturmuştu.. Uyuz muydu, hepatitli miydi, grip miydi nerden bilelim.. İsterseniz size hepatitin tarihçesinden ve ne gibi hasarlar bırakabileceğinden bahsedebilirim.. Sonra salonda öksüren insanlar vardı.. Bir dolu mikrop yayıldı ortama.. Oyun boyunca ellerimi pürelle ovuşturdum ama iyice bir yıkamak lazım temizlenmesi için.. Dediğim gibi zor bekledim arayı.. Ben de bulaşma takıntısı var galiba, o yüzden laborant Melek’i (Şebnem Özinal) çok iyi anlıyorum!!
Koridorlardan geçerek lavaboya gitmek de çok zordu.. Yerdeki çizgilere basmamak için koltukların üzerinden atlamak zorunda kaldım.. Ayrıca insanlar belli bir düzen içinde girip çıkmadıkları için az kalsın fenalaşıyordum.. Ben de biraz simetri takıntısı var da…Eylül’de (Eser Ali) de varmış meğer..
Eşim sordu oyun arasında,
- “İmge, o sevdiğin kurabiyelerden alayım mı?”
- “Evet, çikolatalıdan olsun lütfen!”
- “Tama…” (sözü yarım kaldı)
- “Evet, çikolatalıdan olsun lütfen!”
- “Yanında kahve de ister misin?”
- “Hayır istemem”
Eşim büfeye doğru ilerliyorken arkasından bir kere daha cevap verdim:
- “Hayır istemem”
Galiba biraz tekrarlama takıntısı da var bende Ama benimki Söğüt’ünki (Berrak Kuş) kadar şiddetli değil neyse ki..
Bu arada eşim elinde suyla gelince bir anda alt üst oldum.. Ya evde suları açık bıraktıysam, belki de şu anda Beşiktaş’ı sel götürüyordur. Elektrik kontağı da olduysa, belki yangın çıkmıştır. Zaten anahtarlarımı da bulamıyorum.. Kapıyı kilitledim mi acaba? Hay Allah, eve dönüp kontrol etmem gerek her şeyi.. İlk kez de bir tiyatroya gelebilmeyi başarmıştım oysaki.. Madam Arşaluz (Ali Poyrazoğlu) gibi şüphe ve kontrol takıntım yüzünden 6 aydır evden bezik oynamaya çıkıp, bir türlü arkadaşlarımla buluşamadan gerisin geriye dönmem gerekmemişti...
Hepimizin küçük ya da büyük birtakım takıntıları vardır.. Oyunda ise hastalık derecesinde takıntılara sahip altı kişinin doktor muayenehanesinin bekleme salonunda yaşadıkları anlatılıyor.. Gülmekten yerlere yattık diyebilirim. Ve hakikaten de ufacık, önemsiz takıntılar gibi görünen şeylerin insanların hayatını hangi noktalara getirebileceğini, ne kadar rahatsız edici ve engelleyici olabileceğini düşünmeden edemedim. Düşünsenize, yukarıdaki takıntılardan herhangi birine sahip olan birinin evine kapanmak dışında herhangi bir faaliyette bulunabilmesi mümkün olabilir mi?
Ama bu sorunun da çözümü büyük ölçüde sevgiye dayanıyor galiba. Takıntılı karakterler ne zaman bir diğerinin sorunlarıyla ilgili gerçekten üzülüp, endişelenip, onun için yardım eli uzatmaya kalksalar bir kereliğine de olsa takıntılarından vazgeçebiliyorlardı. Kendi takıntılarına değil de başkalarını sevmeye odaklandıklarında farkında olmadan da olsa çözüme ulaşabiliyorlardı.
Böylesine keyifli bir oyunu bizlere ulaştırdıkları için Ali Poyrazoğlu ve ekibine teşekkür ediyorum. Ali Poyrazoğlu sürekli esprisini yaptığı gibi gerçekten de Afife Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülüne aday gösterilmeliymiş!!! Kadın rolünde son derece başarılıydı. Bülent Kayabaş ve diğer oyuncular da çok başarılılardı, ama Ali Poyrazoğlu’ndan sonraki favorim kesinlikle Berrak Kuş oldu! Gelecek sezon mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder