Tura dört kişi katıldık. Eşimin nikâh şahitliğini yapan ve Amerika’da yaşayan kankası Serdar&eşi Tracy ve ben&eşim tura katıldık. Seyahat arkadaşlığı farklıdır derler ya, gerçekten de doğruymuş… Son derece keyifli bir gezi oldu. Eşim ve Serdar ezelden beri yakın arkadaşlar ve hızlı gençlik dönemlerinde (!) birlikte birçok tatile gitmişler ama eşlerle birlikte ilk kez tatile çıkılmış oldu. Zaten ondan sonra da her sene tekrarlamaya karar verdik bunu.. Yeme (!), içme(!), gezme-görme (!) ve sefa (!) anlamında uçlarda olan çok uyumlu bir ekip oluşturduk diye düşünüyorum. Bu sene de 10 kişilik bir grupla aynısını Bodrum’da yapmayı planlıyoruz. Onları da dönünce yazarım.
Önce Ayvalık gezisini anlatayım. Aslında tam bir yazlık kasabası olan Sarımsaklı’da kalmak gittiğimiz dönem için biraz fiyasko sayılabilirdi. Ama zaten sadece akşam otele dönüldüğü için pek de sorun olmadı. İlk gün otele döndüğümüzde yemekten sonra bir şeyler içmek için bar aramak üzere sokağa çıktığımızda kendimizi tatil yapmaya gidip de karanlık ruhlar çetesinin yaşadığı bir kasabada bulan gençlik filmlerinin başrol oyuncuları gibi hissettik. İn cin top oynuyordu! Açık olan yerler çok azdı! Hatta birkaç sokak ötedeki bakkaldan şarap ve çerez alıp, yemek öncesinde balkonumuzda içelim kararı verdiğimiz gün pet şişelerde satılan 2,5 YTL’lik şarapları gördüğümüzde “Aman Allah’ım, neredeyiz biz?” falan diye düşündük. Tracy’nin içerken “Ayak kokusunu alabiliyorum,” demesi hala kulaklarımda. Evet, doğru tahmin ettiniz, elimizdeki tek olanağı değerlendirerek onları içtik..:)
İşte otelimiz: (serdar & ben)
Aslında o dönemde gitmişken Assos’ta kalmayı tercih ederdik. Ama tabi kültür turları gezilecek yerlere yakın bir konaklama yeri seçtikleri için ve oraya gelen insanlar da gün boyu gezdikten sonra genelde yemek yiyip 10-11 gibi bayılıp uyudukları için bizim gibi düşünenler var mıydı bilemiyorum. Neyse, zaten sonra birkaç tane güzel yer de keşfettik akşamları gitmek için.
Ayvalık çok güzeldi.. Daha fazla bilgi için http://www.ayvalik.net/ linkine tıklayabilirsiniz. Cunda Adası’ndaki balık restoranları, Şeytan Sofrası, taş sokakların üzerindeki Rum evleri, sahildeki çay bahçeleri, zeytinyağı fabrikalarıyla çok güzeldi.
Şeytan Sofrası’ndan bir görüntü:
Ama Assos’a daha da bayıldım diyebilirim. Behramkale Köyü’ndeki Akropol, Aristo’nun felsefe okulu, Surlar, Tapınaklar, banyo odaları ve nekropolden oluşan antik kent muhteşemdi. Sahildeki balıkçılar ve butik oteller harikaydı. Denizi ve plajları çok güzel görünüyordu, ama deniz mevsiminde gitmediğimiz için sadece iç geçirerek bakmakla yetindik. Assos’ta bir güne yakın kaldık ama tadı damağımızda kaldı ve doyamadık diyebilirim. Tarihi hakkında bilgi almak için http://www.assos.org/ sitesine bakabilirsiniz.
Behramkale Köyü'nde tepeden bakış: (serdar ve eşim)
Oradan Truva’ya gittik. Truva Antik Kenti ve tarihi de başlı başına bir gezi konusu olabilir.. Ama açıkçası şu meşhur Truva Atı beni hayal kırıklığına uğrattı. Gezide Tracy’nin en şevkle beklediği bölümdü ve belki de bu yüzden bu durum yaklaşık yirmi tane falan hediyelik Truva Atı almasına ve atın içinde ve önünde keyifle sırıtarak bir dolu fotoğraf çektirmesine engel olmadı..:) Ama şahsen ben daha oturaklı bir at bekliyordum! Bir de orayı gezmemiz için biraz az zaman verildi. Oysa en detaylı gezilmesi gereken antik kentlerden biriydi diye düşünüyorum.
Truva Atı ve Tracy'nin büyük buluşması..:) :
Assos-Ayvalık gezisi yapmak isteyenlere tavsiyelerim: İlkbahar veya sonbaharda gidin, Assos’ta kalın, Behramkale, Şeytan Sofrası, Cunda Adası ve Truva’da yeterince vakit geçirdiğinize emin olun, zeytinyağı ve çizik zeytin alın. Ve tabi ki seyahate doğru insanlarla çıkın ki o güzellikleri görebilin!! :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder