İlk Durağımız Mersin...

Mersin’deki yazlık sitelerin derli toplu ve küçük olanlarından birindeyiz. 8 yaşımdan beri her sene gittiğim ve bayılarak kaldığım yazlığımızdayız. Bayılarak kaldığım derken öyle çok şık bir beach’i (!) olan, bol aktiviteli, çok katlı, çok havuzlu, çok kalabalık sitelerden biri falan sanmayın sitemizi. Çocukken ve gençlik yıllarımızda burada 3 ayımızı geçirirdik ve o dönemlerde keşke daha büyük bir site olsaydı, keşke diskosu olsaydı, havuzu şöyle olsaydı falan diye eleştirirdik bile… Ama yıllar geçtikçe ve arayışlarımız değiştikçe ben oraya daha bir bayılır oldum. Sessiz, sakin, gürültüsüz, doğal, giyim-kuşam derdi olmayan (plaj modasının bana göre olmadığından başka bir yazıda da bahsetmiştim.. öyle tunikler, mayokiniler, takılar, topuklu terlikler hiç bana göre değil... bana göre bir bikini, bir güneş gözlüğü, güneş kremleri ve bir kitap yeterli plaj için!), tam bir dinlence yeri olduğunu düşünüyorum. Bankada çalıştığım dönemlerde de 1 ay tatilimin 2 haftasını burada, diğer iki haftasını ise sevgilimle (şimdiki kocam! :) ) geçirirdim. O dönemlerde İhsan 2 hafta boyunca yazlıkta nasıl vakit geçirdiğimi merak ederdi. Ona genellikle şöyle derdim, “10’a doğru uyanıyoruz, denize karşı bir kahvaltı, sonra sahile iniyoruz, kitap okuma, güneşlenme, yüzme, vs derken akşam oluyor, akşam yemeği yiyoruz, sonra biraz sahilde yürüyüş, balkonda bir iki kadeh bir şeyler içiyoruz… Öyle geçip gidiyor işte.. Süper..” Sıkılmıyor musun diye sorardı. Ben de hiç sıkılmadığım gibi zamanın nasıl geçtiğini bile anlamıyorum derdim.. Yıllardır her sene gittiğim yazlığımıza ilk kez eşimle birlikte bu yaz gittik. Onun da Mersin’deki bu huzurlu tempoyu görme fırsatı oldu.. Bu kadar huzurlu ve sakin bir akışa sahipmiş gibi görünen 8 günün nasıl geçtiğini anlayamadık.

Kendime bir sokak köpeği de buldum sahilde bu arada.. Her gün öğleden sonra şezlongumun altına gelip yatıyordu.. komşularımızdan öğrendiğimize göre biz tekne turundayken bile oraya gelip beklemiş. İşte yine orada yatıyor:





















Tekne turu yaptığımız Cuma günü dışında arabaya binip de hiçbir yakın çevre gezisi yapmayı bile canımız istemedi. Annem ve babam aileye eklenen üçüncü çocuklarına yeni bir yerler gösterememenin hayal kırıklığını yaşamış olabilirler.. Ama İhsan ve ben hayatımızdan çok memnunduk. Sabah muhteşem bir hafta sonu (bize her gün hafta sonuydu) kahvaltısıyla güne başlıyorduk. Sonra evdeki gazeteler okunurken annemin kahve servisi başlıyordu. Bu arada babama özel bir teşekkürümüzü iletmek isterim. Yıllardır Cumhuriyet gazetesini okuyan babam artık bizi de bu gazetenin bağımlısı yapmış bulunuyor. Tatil köyünde devam ettirdiğimiz alışkanlığımızı burada da sürdürmeye karar verdik. Herkese de tavsiye ediyorum. Hürriyet, Sabah, vs. gibi ne oldukları belli olan gazetelerden sonra insana ilaç gibi geliyor. Her köşe yazarı okunmaya değer, her haberi gerçekten haber, kültür ekleri ve hafta sonu dergisi muhteşem. Gerçek bir gazete!

Neyse, gazete sefasından sonra sahile yerleşiyorduk.. İniş o iniş.. Ondan sonra akşam 19,30’a kadar eve uğrayan pek olmuyordu.. Tabi annemin kola, su, buz gibi dilimlenmiş karpuz ya da şeftali servislerini saymazsak.. Bu arada babam ve İhsan da lahmacun, peynirli pide, haşlanmış mısır, sıkma+ayran, vs gibi ihtiyaçlarımızı karşılıyorlardı. Ayrıca annem ve babam damatları sayesinde 20 yıllık yazlıklarında hayatlarında bir ilki gerçekleştiler!! Akşamüstü sahilde bira içmek! Bizim klasik bir yaz tatili tutkumuz olan akşam yemeği öncesi, güneş batmaya yakın denizden çıkmışken bira içme keyfimize onlar da zevkle ortak oldular. :)




Babamın İhsan’ı bir kez daha bağrına bastığını düşünüyorum, çünkü kendisine harika bir rakı arkadaşı bulmuş oldu..:) Her akşam yemek öncesi birer dubleyi koymaları ve annemle benim de söğüş domates salatalık, peynir ve kavun dilimleme aktivitemiz neredeyse bir klasiğe dönüşmüştü. Bazı geceler biz de onlara eşlik ettik. Ama her gece değil maalesef, çünkü 2 gün boyunca midemin nahoşluğuyla uğraşmak zorunda kaldım.. Sonra da kendimi tatil köyüne hazırlamak (!) için fazla içmemeye dikkat ettim.. (Bilmeyenler için söyleyeyim, tatil köyüne hazırlanmak ciddi bir iştir: mideniz, karaciğeriniz ve iradenizi zorlu sınavlar beklemektedir..:) )

Cuma günü de tekne turu yaptık. Taşucu’ndan kalkan tekne Tisan’a kadar çeşitli koylarda durarak bizi gezdirdi. Ben de ilk kez katıldım. Biraz kalabalık tekneler olmasına rağmen Mersin’de bu kadar güzel bir denizin olduğu koyları ilk kez gördüm.. Özellikle Tisan süperdi. Bu arada Mersin’in denizini hiç de küçümsememek gerekiyormuş. Çünkü yazlığımızın Erdemli’ye yakın olan denizini bile bu yaz gittiğim Turgutreis’e de Belek’e de tercih ederim. Bir hafta boyunca tertemiz, akşama doğru lacivert olan, pırıl pırıl bir denizin tadını çıkardık.
































Bol bol deniz, güneş, yeme-içme, akşam yürüyüşleri, okey oynama ile geçen keyifli bir 8 günün sonunda Pazar günü havaalanına transferimizi de sağlayan annem ve babam, ne yazık ki sabahın 7’sinde Adana’ya dönmek zorunda kaldılar. Biz de sabah 8.25’de bizi Antalya’ya götürecek uçağımızı beklemek için havaalanında oturduğumuz kafede tost yerken bulduk kendimizi.. Aileyle birlikte geçirilen bir her şey dâhil tatilin ( :) ) daha sonuna gelmenin hüznüyle boğazımızdan geçemeyen o korkunç tostları çayla kaydırırken, bilinmeyene doğru bir yolculuk daha yapmaya hazırlanıyorduk. Acaba tatil köyümüz nasıldı? Güzel bir tesis miydi? Memnun kalacak mıydık? İşte tüm bu soruların cevabı az sonra karşınızda olacak..:) Ama ilk hafta kaldığımız Mersin’deki tatil köyüne bayıldık. Teşekkürler Sakız Hanım ve Mahur Bey!!! :)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

sakız hanım ve mahur bey sizi seviyor:)herzaman bekliyoruz,sizinle güzelleşti şık sitemiz..bu arada ikimizin resmini neden koymadın şekerim:)okadar poz verdim türküler söyledim :)))mucuksss

Ongun dedi ki...

of cok guzel olmus...ne diim ki başka :)