Kokarcanın Hakkı Kokarcaya!! :)

Sigarayı bırakalı üç ay oldu ve ben her geçen gün biraz daha fazla koku almaya başlıyorum. Ya burnum eskiden tembellik yapıyordu ya da şimdi fazla mesai yapıyor. Onu bunu bilmem ama kendimi Jean-Baptiste Grenouille gibi hissettiğim zamanlar bile oluyor! Örneğin koridorda İhsan'ın yanından geçtikten sonra bir anda az önce ufak bir kaçamak yapmış olan kocacığımı çevirip, "Sen çikolata mı yedin?" falan dediğim oluyor. Sokakta yürürken gelen vanilya, hindistan cevizi, boya, çiçek, vs gibi kokuların eskiden hiç farkına varmıyormuşum meğer.

Eskiye göre daha fazla koku almaktan mutlu olduğum durumlar var elbette. Mesela kahvenin kokusuna daha da bayılır oldum son aylarda. Ya da ne bileyim yıkanan çamaşırların kokusu, temizlik sonrası evdeki tazelik kokusu, parfüm kokuları,güzel yemek kokuları, deniz kokusu ve hatta iso'cumun kokusunu bile çok daha yoğun alıyorum. :)

Üstte bahsettiğim işin güzel yanıydı. Tabi insanın burnunun bu kadar da iyi çalışmasını istemediği durumlar da olabiliyor. Kötü koku kategorilerinin detayına girmeyi düşünmüyorum, ama aralarında bir tanesi var ki beni gerçekten mahvediyor. Güzel yurdumda yaşanan güzel yazların belki de en kötü kısmı olan ve özellikle de dolmuş, otobüs gibi toplu taşıma araçlarını kâbusa çeviren o kokudan bahsediyorum!! Evet, anladınız siz onu! Ter kokusu!! Eğer bir garsondan geliyorsa, bir şeyler yiyip içmekten vazgeçesim geliyor. Eğer bir muavinden geliyorsa, kek ve çayın yanında dağıttıkları kolonyalı mendili acilen burnuma dayamak zorunda kalıyorum. Eğer bir kurumda çalışan temizlik görevlileri ter kokuyorlarsa, isim vermeden genel uyarı şeklinde ufak bir not yazıp şikayet kutusuna atıyorum. Sonuçta temizlik görevlisinin kişisel temizliğine önem vermemesi bana ironik geliyor!!

Ama bu koku spor salonunda aynı dersi aldığımız bir kulüp üyesinden geliyorsa, o zaman hiçbir şey yapamıyorum. Nefes nefese kaldığımız Tae-bo dersinde (yani nefesimizi tutmak mümkün değil!) bana çok yakın duran bir üyenin mis(!) kokusu eşliğinde zıplarken "Allah'ım lütfen bu dersi de bayılmadan bitireyim" diye geçiriyorum içimden. Son dakikaya kadar gözüm yollarda oluyor, belki bu seferki derse gelmez diye, ama o gelip benim yakınımdaki yerini alıyor. (çekim yasası mı ne?) Bilmiyor ki onun burnunun bağışıklık kazandığı koku, benim yeni yeni özgürlüğüne kavuşan burnuma çok ağır geliyor!!

Son 3-4 derstir maalesef yan yana zıpladığım bu üyeye ne söylenebileceğine kafa yoruyorum. Ama uyarı olarak söylenebilecek en kibar şeyler bile beni utandırıyor. Yani kendini bilen bir insanoğlunun böyle bir uyarı almaması gerekir diye düşünüyorum. Sonuçta "kokarca" adı verilen canlı bile normal zamanda kokmuyor. Savunma amacıyla düşmanına karşı kötü kokan bir sıvı püskürtüyor. Acaba burada da aynı durum geçerli olabilir mi? Belki bu üye de bizleri bir tehdit olarak görüyordur! Yanına gidip "Selam, biz dostuz!" desem işe yarar mı acaba?

Off, neyse.. Yarın yine Tae-bo var. İki aydır ayağımın ağrısına rağmen inatla derse devam ediyorum. Ama son birkaç derstir ayağımın ağrısından daha fazla düşündüğüm bir şey var: Acaba yine yanıma gelecek mi?!!

Hiç yorum yok: