19 Mayıs'ta Dere Tepe İstanbul...:)

Hayatımdaki en anlamlı 19 Mayıs bayramlarından birini geçirdim diyebilirim. Sabah erkenden uyanıp Rocco'yu gezdirdim. Sonra hazırlanıp, Levent'te bulunan Lösemili Çocuklar Evi'ne doğru yola koyuldum. Kırmızı LÖSEV tişörtlerimizi giydik ve gönüllü üye kartlarımızı boynumuza geçirdik. Ama bugün diğerlerinden farklı bir gün! Çünkü ben çocuklarla ilk kez tanışacağım. (Bazı gönüllü üyeler çocuklarla önceden tanışıyorlar, çünkü Cumartesi günleri onlara ders veriyorlar. Çocuklar onlara "öğretmenim" diyorlar. Aralarında sıcak bir ağabey/abla-kardeş ilişkisi var. Gelecek sezon ben de Çarşamba günleri anaokulu grubuyla ilgilenmek istediğime karar veriyorum. Ama iyice düşünmem gerek: düzenli olarak gidebilecek miyim?)

Neyse... Saat 10:00'a doğru çocuklar servislerle gelmeye başlıyorlar. Hepsi cıvıl cıvıl, neşeli, canlı bir şekilde ortada duran LÖSEV tişörtlerinden kendi yaş gruplarına ve bedenlerine uygun olan bir tanesini giyiyorlar. Anneleri de arkadan geliyor. Ama onlar bizimle gezmeyecekler. Orada bekleyecekler ve atölyede işleriyle uğraşacaklar. Çocuklar bugün LÖSEV çalışanlarına ve biz gönüllülere emanet!!

Servislere binip önce Dolmabahçe'yi geziyoruz. Büyük Atatürk'ün hayata gözlerini yumduğu odaya ve 9:05'i gösteren saate ilgi büyük... Kıpırdamadan nöbet tutan asker ağabeylerine de hayranlıkla bakıyorlar. Durmadan sorular soruyorlar: "Padişah şu gül ağacına dokunmuş mudur? Yerdeki çakıl taşları da 150 yıllık mı? Atatürk buradan denize girdi mi? Şu avize (meşhur 4,5 tonluk) düşse ne olur? Şu sarayda yaşamak ne güzel olurdu, değil mi İmge Öğretmenim?" :)) Yaşasın!! Beni de artık öğretmen kategorisine koydular demek, bu iyi bir şey olmalı!! :)













Sonra hep birlikte yoklamamızı alıp, servislere binip Beykoz'a balık yemeye gidiyoruz. Kıyıdaki salaş balıkçılardan birinde çocuklar için hazırlanmış balık ekmekler, taptaze domatesler/salatalıklar, meyve suları ve taburelere bağlanmış Türk bayraklı balonlar bizi bekliyor. Üzerine de tahin helvamızı yiyip, yeniden yola çıkıyoruz.

Bu kez Anadolu Kavağı'nın tepesindeki Yorgos Kalesi'ne çıkıyoruz. Artık resmen tepeden Karadeniz'e bakıyoruz. Muhteşem bir manzara var burada...

















Daha sonra servislerle çok az bir mesafe giderek kalenin yamacında bir çay bahçesinde duruyoruz. Çocuklar dondurmalarını yiyorlar, hepimiz gölgede biraz dinlenme molası veriyor, açık havanın ve baharın tadını çıkarıyoruz. Dönüşe geçmeden önce çocukların bizlere bir sürprizi var. Çay bahçesindeki çiçeklerden toplayıp, biz "öğretmenlerine" getiriyorlar. Bu onların bizlere yaptıkları kendileri gibi sevimli bir teşekkür jesti...

Dönüş yolunda acaba ben bu geçirdiğim muhteşem keyifli gün için onlara ve LÖSEV'e nasıl teşekkür edebilirim diye düşünüyorum içimden...

Hiç yorum yok: