Venedik'teki ilk ve tek günümüz... Vaporetto'dan indik. İlk olarak Santa Maria della Pieta Kilisesi'ni gördük. Bunun hikayesini maskelerle ilgili yazımda anlatacağım.
Daha sonra deniz manzaralı kocaman hapishanenin hikayesini dinledik. Buradaki mahkumların deniz manzaralı odalarda kalmalarının nedeninin idam cezasına çarptırılmış olmaları olduğunu öğrendik. Yani kendilerine son bir iyilik yapılmış oluyor ve hapishaneye atıldıkları günden bir sonraki Pazar gününe kadar o odalarda kalıyorlar. Böylelikle dünyanın güzelliklerini görerek geçirdikleri hapis günleri sırasında işledikleri suçtan iyice pişman olup, ruhları affedilmiş bir şekilde idam ediliyorlar.
İdam günü Pazar. İdamlar ise Napolyon'un "Avrupa'nın Salonu" olarak adlandırdığı o muhteşem San Marco Meydanı'nda gerçekleştiriliyor. Yarı gotik mimari tarzda yapılmış Dükler Sarayı'nda devletin ileri gelenleri toplanıyor. Hapishane ile Dükler Sarayı'nı birbirine bağlayan bir köprücük bulunuyor (Son Nefes Köprüsü) ve mahkumlar buradan geçerek darağacına götürülüyorlar. Meydandaki iki sütunun (aşağıdaki ilk resim) arasına darağacı kuruluyor. Bu sütunların birinin üzerinde bir ayağı denizde bir ayağı ise karada olan bir kanatlı aslan, diğerinde ise hem denizde hem karada hayatını sürdürebilen timsahın yanında duran St. Teodor'un heykelleri bulunuyor. (Venedik Cumhuriyeti olarak hem denizlere hem de karalara hakimiz mesajı veriliyor.)Halk meydanda toplanıyor. İdamlar gerçekleştikten sonra ise kafalar kesiliyor ve Dükler Sarayı'nın iki sütununa asılıyor. Aşağıdaki ikinci resimde göreceğiniz üzere en soldaki iki sütunun renginin kırmızı olmasının nedeni bu. Kafalar bir sonraki Pazar gününe kadar ibret-i alem olsun diye orada kalıyor.
Bu korkunç hikayeden sonra kafanızı kaldırıp da gerçek anlamda meydana baktığınızda gerçekten de Avrupa'nın salonu olmayı hak eden güzellikte bir yerde olduğunuzu fark ediyorsunuz. Kilisesi, Çan Kulesi, meydandaki tüm binalar son derece estetik ve görkemli. İşte 1902 yılında çöken ve daha sonra yeniden aslına uygun bir şekilde inşa edilen Çan Kulesi:
Bu da Dükler Sarayı'nın kemerlerinin altından Çan Kulesi'nin gövdesi ve meydanın bir kısmının görüntüsü:
Ve yine meydandan diğer görüntüler:
Venedik'in güvercinlerini de görmelisiniz. Zaten genel olarak gezdiğim tüm şehirlerde sokak kedisi veya köpeği yerine güvercin gördüm diyebilirim. Güvercinler de bu eksikliği gidermek için bizim bildiğimiz kuşlar gibi uçmak yerine adeta yürüyen birer evcil hayvan gibi davranıyorlar. Onları her yerde görebilirsiniz. Yerlerde, o muhteşem sokak lambalarının üzerinde ve hatta masanızda duran çerez tabağından fıstık kapmaya çalışırken bile!! :) Her zaman reklamlarına bayıldığım Coca Cola da zamanında San Marco Meydanı'nda güvercinlerle "Coca Cola" yazarak yine harika bir reklam yapmış! Meydandaki cafelerden birinin üzerinde bu reklamı da görebiliyorsunuz (en alttaki resim). İşte bunlar da Venedik'in meşhur güvercinleri:
Gezdiğim yerler arasında en bayıldığım yerler listemin başında yer alan Venedik'in San Marco Meydanı ile ilgili anlatacaklarım bu kadar. Sırada o meşhur kanallar, köprüler, adacıklar ve dar sokaklarda karşınıza çıkan şirin binalar var.
İtalyan gazeteci ve yazar Nantas Salvalaggio'nun dediği gibi: Venedik, dünyada atların havada asılı durduğu, aslanların kanatlı olduğu ve güvercinlerin yürüyerek dolaştığı tek yerdir.
8 yorum:
inş. ilerde ben de giderim.
insallah..:)
O kanatlı atlar 1204 istanbul yağmasından gitmiştir venedik'e...
Meydandaki bazilikada bulunan "Kanatlı aslan", Haçlı seferlerinden biri sırasında Konstantinopolis'ten çalınmıştı galiba... Diğer yüzlercesi nereden geliyor bilemiyorum..:)
E boşuna Venedik Tacir Cumhuriyeti dememişler di mi ama!!!
Haklısın valla!! :)) Shakespeare bile "Venedik Taciri" diye oyun yazmış azizim! (Pera'daki uyarlamasını pek sıkılarak izlemiştik gerçi, ama olsun!)
şu ana kadar okuduğum en keyifli Venedik yazılarından biri.ellerine sağlık:)
çok teşekkürler, Utku.. beğendiğine sevindim..:)
Yorum Gönder