Korku Toplumundan Bir Korku Filmi Örneği

76 yaşındaki yazar (!) Hüseyin Üzmez'in, 14 yaşında bir kıza ‘cinsel tacizde’ bulunduğu iddiasıyla tutuklu yargılandığı davada tahliye edilmesi konusunda avukatların yaptığı itiraz Bursa 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi.









Bu olayın gündeme yerleştiği ilk günden beri geçenlerde Hıncal Uluç'un da köşesinde okuduğum o hikâye geliyor aklıma sürekli.

"İngiliz yargıç, gece yarısı parktan geçen kızı korkutan adama 7 yıl 7 gün hapis verince, araştıran gazeteciler sormuşlar:

“Adam kıza elini bile süremedi. Kaçan kızın çığlıklarına yetişenler de, adamı yakaladılar. Bu 7 yıl, 7 gün çok değil mi?”

Yargıcın yanıtı şu olmuş:
Kızı korkutmanın karşılığı 7 gündür. 7 yıl, İngiliz kızlarının gece yarısı parkta dolaşma özgürlüklerine saldırmanin cezasıdır.”"


Bir Avrupa şehrine gittiğimde çoğu zaman iki şeye hayran kalırım. 1) Ulaşım 2) Kadınların istedikleri saatlerde, istedikleri kıyafetlerle, istedikleri yerlerde rahatça dolaşabilme özgürlüğü ve rahatlığı. O kadın sarhoş olabilir; gecenin yarısında başka bir şehirden gelmiş, minicik şortuyla tren garında bavuluyla elindeki haritayı inceleyip gideceği yeri bulmaya çalışıyor olabilir; minicik elbisesi, topuklu ayakkabıları, parfüm kokusu yayılan saçlarıyla bir partiye gidiyor olabilir... (hepsi bizzat görülmüş örneklerdir) Ve o kadar doğal ve rahattır ki... (zaten öyle olmalıdır, çünkü o bir kadın olarak değil bir insan olarak görülür başkaları tarafından, ama maalesef bizim gözümüze ilginç bir olaymış gibi takılır bu durum!)

Bizim güzel ülkemizde de insanlar tek başına ya da grup halindeki kadınlara bakıp da, "bu kadın(lar)ın ne işi var ..... (burada, bu saatte, bu kıyafette, vs. vs)" demedikleri zaman, medeniyet anlamında bir aşama daha kaydetmiş olacağımızı düşünüyorum. Zaten bizim tam gaz bu yönde ilerliyor olmamız gerekiyordu, ama uzun zamandır rotamızı şaşırmış gibiyiz.





Ama bunu gerçekleştirmek büyük ölçüde işleyen bir hukuk sistemine de bağlı değil mi sizce? Elbette, yalnızca ilgili kanunların var olmasıyla da iş bitmiyor, yaptırımlar caydırıcı olmalı ve en önemlisi de uygulanmalı! İngiltere'de uygulanmış olan yukarıdaki ceza ne kadar imrendirici! Ondan sonra sıkıysa bir Hüseyin Üzmez vakası yaşansın bakalım İngiltere'de!



Rotamızı şaşırmış gibiyiz demiştim ya hani, Allah daha fazla şaşırtmasın! Yoksa etraf sapıklarla ve onların beyinlerini aldırmış sırıtkan karıları gibi kadınlarla dolabilir! Bu korkunç yaratıklar çevreye verdikleri zararın bilincinde olmayıp en az 3 tane de Chucky doğururlar. Ondan sonra Freddy'ler, Jigsaw'lar falan halt etmiş, yaşanan her hikaye korku filmi olur mazallah!

Benim keyifli blogumu bile ne hale getirdiniz yahu!! Hakikaten korkulur sizden!

8 yorum:

Zamandan Sızan dedi ki...

İçim sıkılıyor..Ben ki başka bir ülkede yaşamayı asla istemedim onlarca fırsata davete rağmen ama artık buralar dar gelmeye başladı İmge.. içim daralıyor..İstenilenin yaratılmak istenen havanın bu olduğunu bilmeme rağmen herkes gibi bir hayatım var ve insan gibi yaşayıp tamamlamak istiyorum.

Zamandan Sızan dedi ki...

ayrıca sanat sevgi seyahat dolu özenli paylaşım blogunu ben de bu sevimsiz duygularla silikleştirmek istemem ama duyarlı insanlar olmaya çalışan bizlerde bazen dayanamıyoruz..anlayışa ve nezaketine şimdiden teşekkür ederim sevgili İmge.

Imge dedi ki...

Ben de başka ülkelerde yaşamak zorunda (!) kalmamayı ümit ediyorum. Ne olursa olsun burayı seviyor ve bir şeyler yapmak, bir yerlerden başlayıp bu iyice duyarsızlaşan, kabalaşan ve her anlamda giderek daha aç olan bu toplum için bir yarar sağlamak gerektiğine inanıyorum. Ama yaşanan her abuk olayla birlikte umutlarım biraz daha kırılıyor. Artık yurtdışında yaşamayı tercih eden ve yaşayan arkadaşlarımı da çok daha iyi anlıyorum. (Keşke tam tersi bir gelişim gösterseydik de onlar beni anlayabilselerdi)

Ayrıca bu ortamda blogun havasının bozulması da son derece normal değil mi? Sahibinin ruh durumu giderek bozuluyorken blog ne yapabilir ki?!

Mehtap dedi ki...

İmgeciğim merhaba canım, seni bloggera takılırken izliyordum ama sonra link olayı çıkınca daha çok karşılıklı yorumlaştığımız arkadaşların sayfalarına gidip gelmeye başlayınca senin bloğunu bayağı ihmal etmişim canım benim.kendini hatırlattığın için çok teşekkür ediyorum.Çünkü gerçekten okunulası bir blog.daha sık takip edebilmek için linkime ekliyorum.sevgilerimle canım öpüyorum.

Imge dedi ki...

teşekkürler mehtap..:) Sevgiler..

mutfakfaresi dedi ki...

Çok güzel bir yazı olmuş İmge. Eline sağlık. 2004 senesiydi sanırım iş nedeniyle Kopenhag'daydım ve işim bitince kenti gezmek istedim. Gezme faslı bittiğinde saat gece 22:00 olmuştu ve hala sokaklarda rahatça dolaşabiliyordum. Yolda rastladığım polislere turist olduğumu ve gece tek başıma gezmemin güvenli olup olmadığını sormuştum. Üstelik onların polisleri hava çok soğuk olduğu için görevleri başında bira içiyorlardı(yasal olup olmadığını bilmiyorum) ve buna rağmen son derece saygılı ve yardımcı olarak safe dediler. Ben de şehir turum bitince o saatte bir taksiye binip otelime gittim. Olayı özele indirgedim ama yalnız bir kadın belirli bir saatten sonra İstanbul'da ne kadar özgür ve ne kadar güvende? Bu konu uzun uzadıya tartışılır. Sen çok güzel özetlemiş hislerimize tercüman olmuşsun.

Imge dedi ki...

Belli bir saatten sonra yalnız gezmeyi de geçtim, Özlem. Akşam 6-7 olsun... Üzerimize şık, hafif dekolte ya da mini bir şeyler giydiğimizde toplu taşıma araçlarını kullanabiliyor muyuz? Ya da kısa (ya da uzun) şort, askılı bluz ve spor ayakkabılarla hafta arası tek başına Yıldız Parkı'nda ya da Belgrad Ormanları'nda koşmaya gidebilir miyiz? Mesela neden Levent'te giydiğim kıyafeti Eminönü'ne giderken değiştirmem gerekiyor? Gecenin 1'inde otobüse binmekten bahsetmiyorum, gündüz saatlerindeki tacizcilere ne demeli?

Ve asıl soru: tüm bunları yapsan ve başına bir şey gelse ve canlı bir şekilde kurtulsan ve polise gitsen ne olur?!

Çok yazık. Her konuda kendimizi korumak adına hayatı kısıtlayarak yaşamak zorundayız ne yazık ki!

Imge dedi ki...

Yılmaz Özdil'in bugünkü yazısı da çok güzel.. türkiye'nin zencileri kadınlardır! :(