Cuma akşamı İstanbul Halk Tiyatrosu tarafından BKM sahnesinde sergilenen Sürmanşet adlı oyunu izledik. Cumartesi günü de Gazanfer Özcan Tiyatrosu'nun oyununu izleyecektik, ama hafta başında telefon ederek Gazanfer Bey'in rahatsızlığından dolayı oyunun iptal edildiği haberini aldık. Bilenler bilir, bu aralar hastalık gibi şeyler duyduğumda aklıma hemen en kötü seçenekler geliyor. O yüzden bu telefon sonrasında da çok üzülmüştüm. Neyse ki Amerikan Hastanesi'nde tedavi gören Gazanfer Özcan'ın durumu iyiymiş. Google sağolsun diyor ve usta tiyatrocunun bir an önce bomba gibi bir dönüş yapmasını diliyorum.
Dönelim Cuma akşamki oyuna... Sinan Tuzcu`nun yazdığı ve Arif Akkaya`nın yönettiği Sürmanşet oyununda Erkan Can, Dolunay Soysert, Tardu Flordun, Ceyda Düvenci ve Beste Bereket oynuyor. Oyunun dekor ve ışık tasarımını ise Cem Yılmazer gerçekleştiriyor.
Konu güzeldi... Polis-mafya-devlet üçgeni içinde dönen dolaplardan biri ele alınmış. Çevrilen dolaplar bir garsonun, bir habercinin, bakanın oğlunun sevgilisinin ve "makam sevdalısı" bir polisin hayatını darmaduman ederken, kirli işleri olan bakanın oğlunun elini kolunu sallayarak işlemi tamamlayıp yurtdışına kaçması çok manidardı.
Dekor ve müzikler güzeldi... Sezen Aksu, Ceza, Mercan Dede ve Hayko Cepkin müzikleri ve ışıklandırma oyuna etkileyici bir hava katmıştı.
Oyuncular iyiydi... Özellikle Yeşim rolündeki Dolunay Soysert ve Engin Değirmen rolündeki Tardu Flordun çok başarılılardı. Zaten en zor iki rolün de onların canlandırdıkları karakterler olduklarını düşünüyorum. Tardu Flordun'a arıza adam rolünün çok yakıştığını düşündüm. Ama zaten çok beğendiğim Dolunay Soysert'e bir kez daha hayran oldum. Cesur sanatçılara bayılıyorum; yapılmamışı yapanlara, kalıplara bağlı kalmayanlara, değişiklikten korkmayanlara... Dolunay Soysert'i fahişe, köylü kadın, cici ve kentli kadın rollerinin hepsinde izledim ve hepsinde de çok başarılı buldum. Bilmeyenler için oyunun yazarı Sinan Tuzcu'nun da bu cesur oyuncunun cesur eşi olduğunu belirtmeden geçmeyeyim.
Her şey iyi hoş da genel olarak oyun hakkında düşündüklerime gelirsek, ayrı ayrı bakınca birçok yönünü beğendiğim bu oyunu favori oyunlarım listesine alamadığımı söyleyebilirim. Sıkılmadan izliyorsunuz. Zaten sadece bu oyuncuların canlı performanslarını izlemek bile sıkılmamanızı sağlayacaktır. Ama bir şeyler eksikti. Bunun nedeninin "too many cooks spoil the soup"* atasözündeki nedenden mi, yoksa DOT'un son derece büyük bir başarıyla sergilediği In-Yer-Face ** akımı oyunlarının her babayiğidin harcı olmamasından mı kaynaklandığını bilemiyorum. Belki müziğin ve görsel/işitsel efektlerin fazlaca kullanılması, bu oyunun benim gözümde bir tiyatro oyunundan çok bir "şov" olarak algılanmasına neden olmuştur. Belki de çözemediğim bambaşka başka bir nedenden dolayı bu oyun favorilerim listesine girememiştir. Ama yine de izlemeye değer bulduklarım ve kesinlikle sıkılmadan ve hatta oyuncuları keyifle izleyeceğinizi garanti edebileceğim bir oyun olduğunu söylemem gerek. Yani kısacası görmenizi tavsiye ediyorum.
Biletler ve oyun tarihleri Biletix'de...
Dipnotlar:
* "işin içine çok sayıda aşçı girdi mi, çorbanın tadı mahvolur" gibi çevirebileceğimiz yabancı bir atasözü. Anlamı gayet açık, değil mi?
** In-Yer-Face , 1990'larda İngiltere'deki tiyatro yazarlığında ortaya çıkan şiddet, cinsellik, uyuşturucu, cinayet gibi öğeler içeren oyunlar yazma eğilimine, akımın gözlemcisi olan yazarlar tarafından takılmış bir isimdir.
2 yorum:
"Arog" filminin öoneri olarak belirtmissin ama cevremde giden hic kimse begenmedi o filmi. Hatta yarisinda bile cikanlar olmus. Ben zaten olumsuz yorumlardan dolayi gitmedim. Zaten gitmeyi de hic dusunmedigim bir film.
Bu filmi nasil oneriyorsun? Bunu bir turlu anlayamadim?
Ebruli,
Aslında bakarsan her anlamda çok başarılı bulduğum Cem Yılmaz gibi bir adamın yaptığı hiçbir işi görmeden değerlendirmem. Dolayısıyla olumsuz eleştirilere rağmen filme zaten gidecektim. Hatta ilk günü gitmek isterdim, ama birtakım başka nedenlerden dolayı biraz geciktim.
Gitmeden önce yapılan olumsuz eleştirileri ben de okudum. Ama bunların biraz da "iyi iş yapana çamur atma" türünden eleştiriler olabileceklerini düşünmedim değil. Yine de olumlu ya da olumsuz önyargısız izlemeye çalıştım filmi ve çok keyif aldım.
Sonuçta herkese gidip görmesini tavsiye edebileceğim bir film. Cem Yılmaz'ın genelde öyle bir kaygısı olmaz ama bu filmin içinde verdiği mesajlar açısından da filme bayıldım diyebilirim. Eğitimin önemi, medeniyete yapılan göndermeler, tarihin günümüze etkisi, çalışmanın önemi gibi pek çok konuya da değinmiş filmde. Düzeysiz hiçbir espri ya da sahne yok. Çok da gülebileceğiniz keyifli bir film olmuş.
Elbette gişe rekortmeni Recep İvedik ile hiçbir açıdan karşılaştırılamaz! (Zaten lütfen karşılaştırılmasın!) Ya da Cem Yılmaz'ın sahne şovlarındaki gibi her dakika bir şeye gülme beklentisiyle gitmemek gerekir. Belki eleştiriler beklenti uyuşmazlığı ile ilgilidir. Bilemiyorum.
Ama ben çok keyif aldım ve kesinlikle herkesin izlemesini öneriyorum. Bu konuda ayrıca yazacaktım zaten, ama sana da gayet detaylı bir cevap yazmış oldum. :)
Fikrini değiştirmen dileğiye...
Yorum Gönder