Öncelikle Sahtekar (!) olarak dilimize çevrilmiş bu "Changeling" kelimesinin anlamını merak edenler için yazayım. Changeling, "küçükken bir başkasıyla değiştirilmiş bebek" anlamına geliyormuş. İzleyenleriniz "işte şimdi oldu!" diyeceklerdir, çünkü bu karşılık sahtekardan çok daha anlamlı.
(Yazının geri kalanı filmle ilgilidir, okumak istemeyenler hemen sayfa değiştirsinler! Ama yine benim blogumda kalmaya devam etsinler, başka yerlere gitmesinler, takılsınlar öyle eski yazılar arasında işte..:) )
Clint Eastwood'un yönettiği ve başrollerini Angelina Jolie ve John Malkovich'in paylaştığı filmin konusu kısaca şöyle: 1928 yılında Los Angeles'ta anne-oğul yaşayan iki kişilik bir ailemiz var. Anne (Angelina Jolie), bir gün işe gitmek için çıkıyor, ama döndüğünde evde bıraktığı oğlunu bulamıyor. Oğlunu bulmaları için polise başvuruyor, ama polisten de aylarca ses soluk çıkmıyor. En sonunda bir gün polis teşkilatından aranıyor. Müjde! Oğlunuzu bulduk. Koca bir medya ordusu çağrılarak polisin bu başarısı dünya aleme duyuruluyor. Ama o da ne! Bu çocuk gerçekten de kadının kaybettiği oğlu mu, yoksa tamamen başka biri mi? Eğer öyleyse kim? Ve asıl soru: kadının oğlu nerede? İşte film şimdi başlıyor.
Yozlaşmış ve gücünü kötüye kullanmaktan hiç çekinmeyen bir polis teşkilatına karşı verilen mücadele, medyanın yaklaşımı, destek veren bazı çevrelerin tutumu, açılan davalar, olayın altından çıkan bir sapık katil vakası falan derken iki buçuk saate yakın bir zaman geçiyor. Uzun bir film ve sıkılmadan izliyorsunuz, ama yine de en bayıldığım filmler arasında yer alamayacağını söyleyebilirim.
Yorumlarıma gelince... Öncelikle gerçek bir hikayeye dayanmıyor olsaydı, çok abartılı bulabileceğim bir senaryo olurdu. Şimdi ise bu kadar korkunç bir olayın yaşanmış ve böylesine acımasız yaklaşımlar gösterilmiş olduğunu düşünmek tüylerimi ürpertiyor. Ama yine de akıl hastanesindeki doktor ve hemşire tiplemeleri gibi karakterlerin abartılı olduklarını düşünüyorum. Baltalı sapık çocuk katili tipi de çok klişe geldi gözüme. Angelina Jolie'yi bu filmde hiç başarılı bulmadığım gibi çocuğunun kayıp olduğu yedi yıl boyunca aynı şapkasını ve kırmızı rujunu sürmeden bir kez bile dışarıya çıkmamış olmasına gıcık oldum diyebilirim. Hatta filmin Sahtekar olarak gösterime girdiği aklıma geldi ve bu bahsi geçen sahtekarın bizim Angelina olabileceğini düşündüm! Yani çocuğun kaybolduğunu gözümle görmeme rağmen çocuğunu kaybeden anneyi inandırıcı bulamadım ne yazık ki! Üstelik bu kadın bereket tanrıçası misali sürekli doğuran ve kendi başına bir kreş açabilecek kadar çok çocuğa bakan bir anne!! Zaten böyle düşündüğümde daha da inandırıcılıktan uzak geldi diyebilirim. Bir de toplumun böylesi önemli bir konuya duyarlılık gösteren tek kesiminin kilise olması da dikkatimi çekmedi değil...
Dönemin kostümlerini ve dekoru başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Angelina'nın kırmızı ruju dışında sırıtan bir şeyler yoktu. (Taktım mı takarım! :) ) Konunun gerçek hikaye olduğunu düşünmek bile filmden etkilenmenizi sağlıyordu. Bir de o dönemin yozlaşmış güvenlik ve adalet sistemini eleştiren bir film olduğu için de kendisine sempati duydum diyebilirim. (Protest yanım sağ olsun ve hep var olsun inşallah!! :)) Kısacası izlemenizi tavsiye ediyorum.
(Resimleri buradan aldım.)
(Yazının geri kalanı filmle ilgilidir, okumak istemeyenler hemen sayfa değiştirsinler! Ama yine benim blogumda kalmaya devam etsinler, başka yerlere gitmesinler, takılsınlar öyle eski yazılar arasında işte..:) )
Clint Eastwood'un yönettiği ve başrollerini Angelina Jolie ve John Malkovich'in paylaştığı filmin konusu kısaca şöyle: 1928 yılında Los Angeles'ta anne-oğul yaşayan iki kişilik bir ailemiz var. Anne (Angelina Jolie), bir gün işe gitmek için çıkıyor, ama döndüğünde evde bıraktığı oğlunu bulamıyor. Oğlunu bulmaları için polise başvuruyor, ama polisten de aylarca ses soluk çıkmıyor. En sonunda bir gün polis teşkilatından aranıyor. Müjde! Oğlunuzu bulduk. Koca bir medya ordusu çağrılarak polisin bu başarısı dünya aleme duyuruluyor. Ama o da ne! Bu çocuk gerçekten de kadının kaybettiği oğlu mu, yoksa tamamen başka biri mi? Eğer öyleyse kim? Ve asıl soru: kadının oğlu nerede? İşte film şimdi başlıyor.
Yozlaşmış ve gücünü kötüye kullanmaktan hiç çekinmeyen bir polis teşkilatına karşı verilen mücadele, medyanın yaklaşımı, destek veren bazı çevrelerin tutumu, açılan davalar, olayın altından çıkan bir sapık katil vakası falan derken iki buçuk saate yakın bir zaman geçiyor. Uzun bir film ve sıkılmadan izliyorsunuz, ama yine de en bayıldığım filmler arasında yer alamayacağını söyleyebilirim.
Yorumlarıma gelince... Öncelikle gerçek bir hikayeye dayanmıyor olsaydı, çok abartılı bulabileceğim bir senaryo olurdu. Şimdi ise bu kadar korkunç bir olayın yaşanmış ve böylesine acımasız yaklaşımlar gösterilmiş olduğunu düşünmek tüylerimi ürpertiyor. Ama yine de akıl hastanesindeki doktor ve hemşire tiplemeleri gibi karakterlerin abartılı olduklarını düşünüyorum. Baltalı sapık çocuk katili tipi de çok klişe geldi gözüme. Angelina Jolie'yi bu filmde hiç başarılı bulmadığım gibi çocuğunun kayıp olduğu yedi yıl boyunca aynı şapkasını ve kırmızı rujunu sürmeden bir kez bile dışarıya çıkmamış olmasına gıcık oldum diyebilirim. Hatta filmin Sahtekar olarak gösterime girdiği aklıma geldi ve bu bahsi geçen sahtekarın bizim Angelina olabileceğini düşündüm! Yani çocuğun kaybolduğunu gözümle görmeme rağmen çocuğunu kaybeden anneyi inandırıcı bulamadım ne yazık ki! Üstelik bu kadın bereket tanrıçası misali sürekli doğuran ve kendi başına bir kreş açabilecek kadar çok çocuğa bakan bir anne!! Zaten böyle düşündüğümde daha da inandırıcılıktan uzak geldi diyebilirim. Bir de toplumun böylesi önemli bir konuya duyarlılık gösteren tek kesiminin kilise olması da dikkatimi çekmedi değil...
Dönemin kostümlerini ve dekoru başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Angelina'nın kırmızı ruju dışında sırıtan bir şeyler yoktu. (Taktım mı takarım! :) ) Konunun gerçek hikaye olduğunu düşünmek bile filmden etkilenmenizi sağlıyordu. Bir de o dönemin yozlaşmış güvenlik ve adalet sistemini eleştiren bir film olduğu için de kendisine sempati duydum diyebilirim. (Protest yanım sağ olsun ve hep var olsun inşallah!! :)) Kısacası izlemenizi tavsiye ediyorum.
(Resimleri buradan aldım.)
5 yorum:
Ben bu filmi pazar günü izlemiştim ve üstüme öyle bir ağırlık bıraktıki anlatamam. Sinirlerim harap oldu. Gerçek olması dahada içimi acıttı zaten.
Özellikle çocukların kaçırılış sahnesi beni mahvetti. Arabada bir çocuk olduğu için güvenip binen masum çocuklar aklımdan çıkmak bilmedi.
Kadının umutlu bekleyişi ise daha beter. Hele son sahnede yıllar sonra çıkıp gelen çocuğun sözleri... of!
Şu dünya kötülük dolu ve içimi acıtıyor. Kim bilir daha ne dramlar var bilmediğimiz.
Çok yazdım di mi?
Birde sana bir ödül bırakmıştım, kabul edersen :)
Gerçekten de yaşanmış bir hikaye olması benim de tüylerimi diken diken etti.. Ne kadar yazık o kadar minik cana!! :(
Ödülüm için de çok teşekkür ediyorum. Kabul etmek ne kelime, onur duydum..:) Haftasonu vakit bulduğum ilk anda ben de ödül dağıtımı yapayım bari..:)
Sevgiler..
Henüz filmi izlemedim ama izlenecekler arasında ilk sırada yer alıyor :) Bu filmi izleyen bunu da izlediden size Slumdog Millionaire'i de muhakkak izlemenizi tavsiye ediyorum :)
imdb'den baktım az önce.. güzel bir film gibi görünüyor. İzlenecekler arasına aldım gitti. :)
Bu sene en iyi filmde %100 favori Oscar'da, mutlaka izleyin ;)
Yorum Gönder